Türkiye’de kurumların stratejik planları olmasına rağmen genel anlamda personel ya da yönetici bağlamında planlama zihniyeti olmadığından kurumlara yapılan müdahaleler planlama anlayışını ortadan kaldırmaktadır.
Gerçekçi, uygulanabilir, gelişmeye açık, sorgulanabilir bir planlama zihniyeti esas itibariyle ülkemizin ihtiyacı olan bir şeydir. Hepimiz işlerin yolunda gitmesini istiyoruz ama bunun için zaman planlaması, iş ve görev planlaması, iş gücü, insan kaynağı ve verimlilik konularına yoğunlaşmıyoruz.
Zamanın kıymetini bilmeyen insan planlamaya önem vermez. İş hayatında maliyet analizi yapılır ama zaman konusunda yapılmaz. Hepimiz aklımıza düşen ne varsa onunla amel etmeyi hedefliyoruz. Oysa ki ömür sınırlı olduğundan planlamaya ihtiyaç vardır.
Eğitim dünyasından örnek verecek olursak planlama dışı açılan üniversite, fakülte, bölüm ve öğrenci kontenjanları ardından yığılan mezunlar, zaman, insan ve malî israflar plansızlığımızın en bariz örnekleridir. Halbuki daha ölçülü kurumlaşma gerçekleşebilse ve kontenjan alımı da ona göre olsaydı gençlerimiz mezuniyet sonrası mahzun olmazlardı.
Kendi dünyamızda eğitim seviyesinin yükselişini toplumu dönüştürebilecek bir etken olarak görebiliriz. Bunun için eğitimin her alana yansıması için sosyal hayatta ve iş hayatında gençlere etkin rol vermeliyiz.
Diğer bir anlatımla amelî hayata yansımayan eğitimin tamamen olmasa bile âtıl kalacağı bir gerçektir. Üniversiteler özelinden devam edersek, bir istihdam kapısı olarak görülen akademik kurumların istihdamı önemli ölçüde sınırlandırması dikkate alındığında yeni çözüm yollarına ihtiyaç var. Örneğin yan alanların etkinliğinin artması önemlidir. Yine fakültelerin istihdam ile ilgili sahalarının yasal olarak genişletilmesi de söz konusu olabilir. Hatta bunun için müfredat programlarında değişiklikler yapılabilir.
Geçenlerde iki mezun öğrencimle karşılaştım. Beş yıl önce mezun olmuşlardı ama atanamamışlardı. Umutlarını önemli ölçüde kaybetmişlerdi. Kendilerine moral verdim. Tavsiyelerde bulundum. Daha böyle nice gençlerimiz var…
Yaşadığımız gerçekliği, “Keyfiyet kemiyete kurban edildi” şeklinde özetleyebiliriz. Yani sayıca çoğalmak niteliği öldürdü diyebiliriz. İslam nazarından ifade edersek; Kur’an’da çokluk değil, nitelik övülür. Gerçek iman eden 10 kişinin 100 kişiye bedel olduğu vurgulanır. Hz. Nuh, peygamberler tarihinde en uzun süre tebliğde bulunan peygamber olarak anılırken (950 yıl) aynı zamanda kendisine en az inananın olduğu peygamber olarak da bilinir. Bu asla onun başarısız olduğu anlamına gelmez. Zira Allah Teala onu “ulu’l azm” peygamberlerden saymıştır. Yani sabrı ve mücadelesi ile peygamberler arasında seçkin bir konumda olanlar anlamında…
Kur’an’da Tâlût ve Câlût kıssası da bize niteliği öğretir: “Nice az sayıda topluluk vardır ki çok sayıda topluluğa galip gelmiştir” der.
İşte bu örnekler ve daha niceleri bize şunu gösterir ki niteliğin gerçekleşmesi için planlamanın olması gerektiğini ortaya koyar. Elbette, gayret, sabır, metanet, cesaret gibi üstün vasıflar da olmak zorundadır. Ancak planlama olmadan herhangi bir yere varılamaz. Çünkü İslam’ın temel esaslarından olan ölçülülük, muvazene, hikmet, tedbir ve iktisat bu konuda bize ışık tutmaktadır. Hayatı inşa etmek bu kavramlarla başlamalı, fiiliyata geçirilmeli, takip edilmelidir.
Son zamanlarda kurumlarda kalite çalışmaları başladı. Bu çalışmalarda PUKO döngüsü diye bir çerçeve ortaya konuldu. Yukarıdaki Kur’an kavramlarıyla eşleştirecek olursak;
P(Planla): Ölçülülük
U (Uygula): Hikmet, İktisat
K (Kontrol et): Muvazene
O (Önlem al): Tedbir
Şeklinde ifade edebiliriz. Esasen çağdaş bir planlama ve kalite ekseni olan PUKO’nun Kur’an’da bir anlamda karşılık bulduğunu görmek ne kadar ilginçtir…Bu anlayışın tüm sisteme baştan aşağıya etkin olması gerekir. Kararlılık gerektiren bir durum tabi. Populist davranışlar tüm topluma hatta gelecek nesillere zarar veriyor.
Bir zamanlar Devlet Planlama Teşkilatı vardı. Neden lağvedildi bilmiyorum doğrusu…Bu ve benzeri tüm kurumlarda Ar-Ge birimlerinin olması gibi planlama birimlerinin olması ve karar alma süreçlerinde etkin olması gerekir. Var zaten diyenler olduğunu duyar gibiyim…Evet, kariyer büroları, Ar-Ge ve planlama unsurları var. Ancak etkin olduğu söylenemez….İhtiyaçlar, uygulanabilirlik, sürdürülebilirlik, verimlilik ve diğer unsurların dikkate alınması gerekir. Olağan dışı müdahalelerin olmaması gerekir. Bu mümkün değil diyorsak o halde planlama konusunda çok zayıf kalacağımız hatta sınıfta kalacağımız ne yazık ki aşikârdır…
Ailelere de önemli görevler düşüyor. Kaç aile çocuğuna zamanını planlaması gerektiğinden söz ediyor. Hangi çocuk, okulda öğretmeninden sınava hazırlık çalışmaları dışında planlamadan bahsediyor. Hangi eğitim yöneticisi ya da planlayıcısı zamanı ve işleri planlamaktan bahsediyor?
Diğer taraftan planlama yapmak, insanın robot gibi yaşaması anlamına gelmiyor. Elbette içinde dinlenme, eğlenme gibi insanî faaliyetlerin olması da gerekir. Aksi halde insan zihinsel, bedensel ve ruhsal açılardan kendisini çok yorgun hisseder. Bu da verimi düşürür…
Son tahlilde planlama zamanın verimli kullanılması için hayatî derecede önemlidir.
Zaman geri gelmiyor…