İnsan hem cinslerinden nefret eder mi? Daha doğrusu soruyu şöyle sorayım; insan belli bir cinse ait olmaktan utanır mı? Vallahi son yaşananlar insanı erkek cinsinden olduğuna bin pişman ediyor. Evet, doğru anladınız, tecavüzlerden bahsediyorum. Gün geçmiyor ki bir gazete veya televizyon haberinde cinsel taciz veya tecavüzden bahsedilmesin.

Medimagazin’de, başta Prof. Dr. Haluk Savaş Hoca olmak üzere değerli psikiyatrist köşe yazarları var. Belki böyle bir yazıyı onlar yazmalı, ben okumalıydım. Ama bu gözü dönmüş canavarlara öfkem öyle patlama noktasına geldi ki, içimi dökmeden edemedim.
Erkekten kadına yönelen cinsel tacizin tarihi insanlık tarihi ile aynı yaşta olmalı. Tanrı kadını güzel ve alımlı, erkeği de ona göre daha güçlü ve vahşi yaratınca bu eylem kaçınılmaz olarak hep var olagelmiş. Tabii güzel ve alımlı olmak pek çok durumda bir kadın için erkeğe dilediğini yaptırmak için bir ‘avantaj’ olsa da, bazı durumlarda kadınlar bu tehlikeli oyunun kurbanı olmuşlardır. Muhtemelen bu ‘kazaların’ arkasında kadınların erkeğin ne kadar ‘basit’ ve ‘ilkel’ dürtülerle hareket ettiğini bilmemeleri yatmakta.
İngiltere’de yaşadığımız yıllarda senenin belli bir gününde ‘tecavüz karşıtı’ olan kadınlar ve erkekler Manchester Üniversitesinin önünde gösteri yaparlardı. Orada çok dikkatimi çeken ve üzerinde uzunca düşündüğüm bir slogan vardı: “No! Means No! Which part of it, you did not understand?” Yaklaşık olarak, “Hayır!, Hayır! demektir. Bunun neresini anlamadın?” diye tercüme edebileceğimiz bu sloganı şu anlamda kullanıyorlardı. Kadın ve erkek birlikte olabilir ve pek çok şeyi birlikte yapabilirler. Ama bir noktada kadın dur, dediğinde erkeğin durması gerekir. Bu konunun uzmanı değilim. Ne psikiyatristim ne de ürolog. Ama belli bir noktadan sonra erkekte ‘frenlerin tutmadığını’, frene aşırı yüklenildiğinde de ‘motorun yanacağını’ bilmek için uzman olmak da gerekmiyor doğrusu. Hadi bizim kızlar bunu bilmiyor, Avrupa’da 12 yaşından itibaren verdikleri ‘cinsel eğitim’ derslerinde de bundan bahsetmiyorlar mı? Cuma akşamı Pub’a giden ve ertesi gün kaçta döneceğini bilmediği kızına “Hapını yanına aldın mı?” diye soran İngiliz anne-baba, bu ‘fren’ meselesinde kızlarına hiçbir şey söylemez mi?
Bir kişinin arzusu dışında onun bedeni üzerinde bir şey yapmanın bir insanlık suçu olduğunu sonuna kadar kabul etmekle birlikte, doğanın belli kanunlarını bile bile zorlamanın da alemi olmadığını düşünüyorum. Biz de biliyoruz “No! Means No!” ama gel de anlat bunu ‘birilerine’. Ondan sonra gelsin ‘şiddet’-‘tecavüz’ gitsin ‘göz yaşları’-‘mahkemeler’.
Benim başta bahsettiğim ve insanı erkekliğinden utandıran tecavüz vakaları bunlar değil. Türk sinemasının en güzel filmlerinden biri olan ‘Arabesk’ filminde Müjde Ar ne güzel ortaya koyuyordu erkeklerin nasıl bir tür ‘canlı’ olduğunu. Bunu yıllar önce kendi çizgileri ile göstermiş Sigmund Freud, “What’s on a man’s mind?” Bir erkeğin kafasında ne vardır? adını verdiği resimde. 1980’li yıllarda Ankara Tunalı Hilmi Caddesi’nde gezenler yazımın sonuna da aldığım bu resmi çok iyi hatırlayacaklar. Bir kitapçının vitrininde yıllarca durdu bu resim. Adeta Tunalı’ya ‘takılan’ genç kızlara “Aman dikkat. Elini tuttuğunuz canlılar böyle bir yaratıktır.” der gibi. En son olarak bir özel kanalda yayınlanan “Fatmagül’ün Suçu Ne?” adlı dizi ile gündeme gelen, ama aslında hergün ülkenin bir başka köşesinde yaşanan bu insanlık suçu beni yıllar önce defalarca önünden geçtiğim bu resmi hatırlamaya sevk etti. Ve bir insan, bir erkek, bir eş, bir baba, bir hekim ve bir ahlak felsefecisi olarak bütün kadınlara şunu tekrar hatırlatmak istedim: Erkekler böyledir. Onlara çok dikkat edin. Akılları her zaman olması gereken yer olan kafalarının içinde değildir. Karşılarında bir cins-i latif görünce akılları ‘bir yerlerine’ kaçar. Bunun istisnası yoktur, istisnalar sadece tıbbi tedaviye ihtiyaç duyanlardır. Cinsellik ve cinsel sadakat konusunda onlara asla, ama asla güvenmeyin. Çünkü bu onların doğalarına aykırıdır. Doğalarını değiştirmeleri daha doğrusu ‘ehlileştirmeleri’ ancak belli bir öğretiden geçmeleri ile mümkündür. O öğretiden geçenlerin bile ayakları sürçebilir. Ve sakın bir erkeğin ‘fren balatalarını’ test etmeyin.
Birden aklıma düşen, belki de olumsuz tepkiler alacak bir konuda yazdığım bu yazımı, her ne şekil ve sebeple olursa olsun cinsel istismar ve tecavüzde bulunan erkekleri nefretle kınayarak ve hiçbir kadının, başa gelebilecek en acı ve dramatik bu olayı yaşamamasını dileyerek sonlandırmak isterim. Kadından erkeğe yönelen cinsel taciz ve istismardan bahsetmedim, zira bu olayın ihmal edilebilecek düzeyde düşük oranda olduğunu düşünüyorum