Bilim dünyası, bilim insanlarının, bulundukları ortamlarda kullanma yetkisine sahip oldukları üretim araçlarını, düşüncelerinin boyutları oranında kotarmalarıyla gelişir.
Bilim üretmek için üretim ortamının hazırlanması ön koşuldur. Böyle bir ortam hazırlanmışsa bilim insanı bu koşullarda insanlığın yararına ya da zararına olabilecek yeni ürünleri üretmesi ‘Evrensel etik değerler’ ilkelerine bağlılıkla ölçülebilecek ve belirlenebilecek bir durumdur. Bununla birlikte, evrensel insan haklarını dünya görüşü edinmiş bir bilim insanının insanlığın zararına neden olabilecek bir üretim sürecine girebileceğini düşünmek haksızlık olur.
Acaba Alfred Bernhard NOBEL, dinamiti ve onu ateşleyen ve patlatılması için gerekli olan ‘kapsül’ü geliştirirken insanlara bir yönüyle yarar diğer yönüyle zarar getiren bu ürünün çağımızdaki kullanımını tasarlayabilseydi üretiminden vazgeçebilir miydi?
Bu sorunun cevabını araştırma sürecinde olan Nobel’in kendisi yaşam tarzıyla veriyor. Deneylerini sürdürüyor ve daha güçlü bir patlayıcı olan ve patentini 1876’da aldığı ‘dinamit lokumunu’ geliştiriyor. On yıl aradan sonra da nitrogliserinli dumansız barutu buluyor.
Nobel’in bundan sonraki yaşam süreci buluşların rantını kullanmakla geçiyor. Birçok patlayıcı üreten fabrikanın hissedarı olurken, Rusya’nın Bakü bölgesindeki petrol yataklarının da sahibi olabiliyor. Sonunda servetini Nobel ödülleri olarak dağıtılmak üzere Nobel Vakfı’na bağışlıyor.
Her yıl altı dalda ödül dağıtan vakıf, fizik, kimya, fizyoloji (tıp), edebiyat, barış, ekonomi dallarında ‘bir önceki yıl insanlığa en büyük yararı sağlayanlara’ verilmesini öngörüyor.
Nobel, dinamitin patlayıcı özelliklerini kontrolde tutan yeni çalışmalar yaparken daha güçlü patlayıcının oltasına takılmasından kurtulamazdı. Sonuç olarak da kurtulamadı.
Nobel’in bu buluşu günümüzde çağdaş yöneticilerin elinde, İsrail tanklarının, Amerikan B52 bombardıman uçaklarının şiddetini yansıtıyor.
Nobel günümüzde yaşasaydı Dünya çocuklarının ve mazlumların karşılaştığı bu şiddeti durdurmak için filmi geri sarardı.
Nobel’in bu yaşam öyküsü günümüzdeki bu buluşların riskinin altını çiziyor.
Bu yıl dağıtılan ‘Nobel Tıp Ödülleri kurtçuk projesi’ diye adlandırılan bir araştırmaya katılanlara verildi. 1963 yılında başlayan proje, 1 mm boyundaki kurtçuğun üzerindeki genlerin organ oluşumunu nasıl etkilediğini moleküler biyoloji disiplini ortamında izlemeye aldılar. Hücrelerin yumurta aşamasından, ölüm aşamasına kadar bir süreç içinde izlenerek genlerin bu süreci nasıl etkilediğini izlediler. Kurtçuğun belirli bir gelişme aşamasında genlerinin hücrelerin bir kısmına ‘ölüm emri’ verdiğini gözlediler.
30-35 yıllık çalışmalardan sonra Dr. Sydney Brenner, John Sulston ve Prof. Robert Horwitz aldıkları Nobel ödülleri, umarız yıllar sonra ‘ölüm emri’ misyonu için egemen yöneticiler tarafından kullanılmaz.
Tezimiz doğru! Fiziksel, biyolojik ve sosyal yasaların bütünlüğünü düşünerek ‘Doğal Dünya Düzeni’ algılanmalı ve yaşanmalıdır. Değilse doğal düzen bozuluyor.