Özellikle son elli yıl içindeki teknolojik gelişmelere paralel olarak, tıpta da hızlı gelişmeler gerçekleşmiş ve tedavi yanında teşhis olanakları da hızlı bir gelişim ve değişim süreci yaşamaktadır. Görüyoruz ki, bu gelişim ve değişimin hızı gün geçtikçe büyük bir ivme kazanmaktadır. Önceleri 10 yılda bir olan gelişim, gittikçe daha hızlanmış ve artık yıllık süreden, aylık değişim ve gelişim süresine varmış durumdadır diyebiliriz. İşte bu gelişime paralel olmak üzere tıpta önceleri genel dâhiliye ve genel cerrahi olmak üzere sadece iki branş halindeki tıp mesleği içindeki genel dâhiliye branşı önce erişkin ve çocuk iç hastalıklarına, daha sonra zaman içinde bunlarda da kardiyoloji, göğüs hastalıkları, hematoloji, endokrinoloji, gastroenteroloji, intaniye, dermatoloji, nöroloji, psikiyatri, romatoloji, nefroloji ve Şzik tedavi-rehabilitasyon uzmanlıklarına, genel cerrahi de yine önce erişkin ve çocuk cerrahisine, daha sonra da genel cerrahi, ortopedi, göğüs-kalp cerrahisi, plastik cerrahi, kadın-doğum, üroloji, KBB uzmanlıklarına ayrıldı. Ancak bu ayrışma ve uzmanlaşma da yetersiz kaldı ve bu sayılan her uzmanlık dalı yan uzmanlık dallarına ayrışmaya başladı. Her nedense, bu yan dallaşmalarda nöroloji branşı, diğer tüm branşlardan farklı olarak dünyada olduğu gibi ülkemizde de hem bürokrasi kesiminin hem de diğer branştaki meslektaşlarımızın bir taraftan bilimsel gelişmelere ayak uyduramamaları, diğer taraftan da kendi menfaatlerine halel geleceği endişesinin verdiği dirençler nedeni ile bir türlü istenen yan dallaşmaları gerçekleştirememektedir. Her bir yan dal uzmanlığını birer göl olarak sembolize edersek, bunlardan şimdilik nöroŞzyoloji ve algoloji gölleri maya tutmuş durumda. Son uzmanlık tüzüğünde geçen yoğun bakım yan dal uzmanlığına değinmedim. Çünkü bu yan dal uzmanlığı spesiŞk olarak nörolojik yoğun bakım olmayıp genel yoğun bakım uzmanlığı olduğundan, bence ileride nöroloji için sakıncalar oluşturacak bir uzmanlık dalı olacak gibi görünmektedir. Çünkü nörolojik yoğun bakım zaten nöroloji uzmanlık eğitimi içinde olan bir eğitimdir ve bu eğitimin önemli bir parçasıdır ve genel yoğun bakım değildir (kardiyoloji, nöroşirürji, göğüs, kalp-damar cerrahisi, iç hastalıkları vs). Keşke bu yan dalı iptal ettirebilsek diye düşünüyorum. Keşke çocuk nörolojisi, hareket bozuklukları, geriatri, bellek ve bilinç bozuklukları, epilepsi, MS ve diğer miyelin hastalıkları, kas hastalıkları, motor nöron hastalıkları vs. gibi yan dal uzmanlıkları gerek üniversitelerde gerekse diğer eğitim kurumlarında kendi içinde oluşmuşken ve her birinin ülkemizi yurt içi ve yurt dışında çok iyi temsil etmekte oldukları öğretim üyeleri bulunduğu halde, maalesef Sağlık Bakanlığı nezdinde bu yan dallar resmen henüz tanınmış değiller. Hâlbuki biz nörologlar, kendi içimizde kimin veya hangi grubun, hangi yan dal ile spesiŞk olarak uğraşmakta olduğunu biliyoruz.
Bütün dünyada “vasküler nöroloji” yapılanması çoktan tamamlanıp yaygınlaşmaya başladığı halde, ülkemizde böylesi bir yapılaşma ancak son yedi yılda biraz hareketlenmiş ve son iki yılda hızlanarak ancak geçen ay (Ekim ayında) resmileşmiştir.
Şöyle ki; vasküler nörolog demek, beyin krizi (kanama veya tıkanma) yanında, buna neden olan veya olabilecek nedenlerle ilgilenen, bunları çözmeye çalışan, bu amaçla beyni besleyen karotis ve vertebral arterlerin ultrasonograŞk (transkranial ve renkli Doppler) ve/veya kateterli DSA ile tanısal incelemelerini bizzat yapan, acil serebral infarkt ile gelen hastaya da tedavi girişimi olarak ilk 4,5 saat içinde ise IV, ilk 8 saat içinde ise intraarteriyel kateter ile önce trombolitik ilacı veren, açılmazsa trombektomi kateterleri ile pıhtıyı parçalayıp alan yine bizzat kendisi olandır. Ve artık gelişmiş ülkelerde bu acil girişimleri yapmayan nörolog, malpraktis nedeni ile yasal olarak doğrudan suçlu duruma düşmektedir. Bu duruma düşmemek için tüm bu işlemleri yapmak üzere nörologlar olarak bizlerin ekipleşme şeklinde yapılanması ve girişimsel vasküler girişimleri bizzat bizlerin yapması şarttır. Çünkü yapılacak olan girişimsel işlemin olabilecek komplikasyonu olan serebral infarktı tedavi edecek kişi vasküler nörologdur. Yani davul boynunda, tokmağı da kendi elinde olmalıdır. Dünya nörologlarının birçok gelişmiş ülkede gerçekleştirmiş oldukları böylesi bir yapılanmayı yıllardır kardiyologlar başarmışlar ve kendi işlerini bizzat kendileri yaptıkları için, kendi branşlarında gittikçe artan bir şekilde sürekli bir gelişim ve değişim süreci içinde hastalarına en iyi şekilde faydalı olmaktadırlar. Ülkemizde, sınıf arkadaşım Sayın Prof. Dr. Reha Tolun, Çapa Tıp Fakültesindeki “serebral anjiyograŞ” uygulaması mücadelesini devam ettiremeyince emekliliğini istemek zorunda bırakılmış ve bugüne kadar özel bir kurumda uygulamalarını devam ettirmiştir. Eskişehir Tıp Fakültesinde ise serebral anjiyograŞyi nörolog olarak bizzat kendim ve ekibim, tek Tıp Fakültesi Nöroloji ekibi olarak bugüne kadar devam ettirdik. Sonrasında kliniğimizden Doç. Dr. Atilla Özcan Özdemir yurt dışı eğitimlerini tamamlayıp “Eskişehir Beyin Krizi Protokolü’nün” yapılanmasında rol oynamıştır. Bu amaçla işe öncelikle Rektörlük, Vali ve İl Sağlık Müdürünün imzaladığı “Eskişehir Beyin ve Kalp Krizlerine Acil Müdahale Protokolü” nü hayata geçirerek başlamıştır. Bu protokol çerçevesinde; 112 acil ekibinin eğitilmesi, serebral ve koroner anjiyograŞleri yapmak üzere son sistem yeni bir anjiyograŞ cihazının alınması, mevcut nöroloji yoğun bakımının mükemmelleştirilmesi, beyin krizi (inme) ünitesinin oluşturulması, mevcut nörosonoloji laboratuvarının geliştirilmesi planlanmıştı. Bu çabalar içinde çırpınmakta olduğunu ve insanlara hizmet ateşi ile kıvranmakta olduğunu bir tesadüf eseri fark eden bir siyasetçi, böylesi bir birimi oluşturması için gerekli olan maddi desteği sağlamış ve protokole göre gerekli aletlerin alınmasında kullanılmak üzere Rektörlüğün kullanımına göndertmiştir Bu arada “Beyin Damar Hastalıkları Bilim Dalı” için YÖK’e başvurulmuş ve kabul edilerek Türkiye’nin ilk bilim dalı kurulmuştur.
Ekim ayında da yine ülkemizde ilk kez “Girişimsel Vasküler Nöroloji” uygulamalarının 24 saat yapılabileceği ve nöroloji ile kardiyolojinin ortak sorumluluğunda bir anjiyograŞ cihazının alımı sağlanmış ve beyin krizi (inme) ünitesi, nöroloji yoğun bakım ünitesi ve nörosonoloji laboratuvarı ile birlikte açılışları tören ile yapılmıştır. Böylece ülkemizde, nöroloji yan dal uzmanlığının “vasküler nöroloji” eğitimini uluslararası düzeyde ve eksiksiz yapabilecek bir merkez kurulmuştur. Bu arada Adana Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesinde, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesinde nöroloji ana bilim dallarından birer ekip girişimsel nöroloji konusunda hızla ilerleme sağlamışlardır.
Umarım, en kısa zamanda Sağlık Bakanlığı da YÖK’ün bilim dalı olarak kabul etmiş olduğu “beyin-damar hastalıkları veya vasküler nöroloji” isimli nöroloji yan dal uzmanlığını kabul eder ve gölün maya tutmasını daha da pekiştirir.