Sahip olduğu genç nüfus sayesinde müreffeh bir gelecek vaat eden hatta bu genç nüfusu nedeniyle Avrupa ülkelerini endişelendiren bir ülke olma ezberimiz çabuk bozuldu. Rakamlar, önümüze nüfus artış hızının bir “milli güvenlik meselesi” haline geldiğini çarpıcı bir biçimde ortaya koydu ancak durumun ciddiyeti, bireyleri geçelim kurumsal anlamda dahi pek anlaşılmış değil. Bunun nedenleri arasında çok sayıda göç alan, kalabalık bir ülke olma algısının zihinlere yerleşmiş olmasının neden olduğunu düşünüyorum. Halbuki, asıl nüfus artış hızı düşmeye devam ettikçe mecburi göçmen alımı yapan ve demografik tehditlere maruz kalan ülkelere dahil olmak kaçınılmaz hale gelecek.
Üretime dahil olmayan nüfusun ekonomik yükünü kaldırmaya çalışmak, okul işyeri vb. kamusal alanlarda farklı milletlerin ağırlığının öne çıkması vb. sorunlar etnik görünümlü terör prangasından kurtulmak için ağır bedeller ödemiş, kırılgan bir ekonomisi olan ülkemiz için önemli bir milli güvenlik sorunu olacaktır. Bölgesindeki herhangi bir savaş nedeniyle ilk tercih edilen ülke olarak nitelikli / niteliksiz bir yabancı nüfus yüküyle uğraşmak zorunda kalan bir ülkenin yaşayacağı “yaşlanma” sorunu bu nedenle bir beka meselesidir. Hali hazırda, ihtiyaç duyulmadığı halde, birdenbire Ukrayna-Rus-İran-Suriye vatandaşlarının yoğun olarak yerleştiği, bazı mahallelerde yerli nüfusun önüne geçtiği, hatta “sitede kavga eden Ukrayna ve Rusları İranlılar ayırdı” fıkralarının abartı olmadığı Antalya’da yaşayan biri olarak; göçmen, ikamet, çalışma izni, vatandaşlık vb. konularda iyi bir sınav verilemediğini daha iyi gözlemliyorum.
Elbette, bu sorunun yol açacağı kaos ve bu sorunla bizi yüzleşmek zorunda bırakan sebepler hakkında söylenecek çok şey var. İnsanların gün geçtikçe birbirine olan güveninin azalması, özellikle sosyal medyada sıklıkla gençlerin önüne çıkan evliliğin zorlukları, aldatma, süresiz nafaka, kadına şiddet, boşanma sonrası yaşanan travmalara ilişkin sosyal medyadaki telkinler vb. gençlerin evlilikten kaçınmasını ciddi anlamda teşvik etmektedir. İnsanların birbirlerine tahammül etme seviyelerinin düşmesi, bireysel alandan çıkıp bir yuva kurma sorumluluğunu alabilecek nitelikten yoksun olmak, haz odaklı yaşama bağımlılık… liste uzar gider. Ancak şunu vurgulamak gerekir ki, ekonomik indirgemecilik ne kadar hatalıysa, nüfus artış hızının azalmasında kentlere hapsolmuş ve umdukları ekonomik konforu bulamayan beyaz yakalıların girdikleri ekonomik çıkmazların da etkisini göz ardı etmek ve konuya sadece psiko-sosyal perspektiften odaklanmak veya ahlaki bağlamda sınırlandırmak da o kadar hatalıdır. Herkes uzmanlık alanı ve tecrübeleri bağlamında konuya bir görüş sunacaktır. Ben de bu yazıda nüfus artış hızının kritik seviyede düşmesini yavaşlatacak ve uzun vadede engelleyecek, aynı zamanda yalnızca nicel değil nitelikli bir nüfus artış hızına katkı sağlayacağına inandığım bir öneride bulunacağım. Elbette sihirli, gizli bir formül değil bu. Aslında herkesin farkında olduğu ve şikâyet ettiği bir konu ancak burada yazılı olarak kalsın.
Önerinin özü şu, yükseköğretim enflasyonuna çare bulunmalı, gereğinden uzun eğitim süresi kısaltılmalıdır.
Gitmek zorunda hissettiği bir üniversiteden mezun olup kendini geçindirebileceği bir iş bulduğunda en iyi ihtimalle yaşı 25 olan ortalama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gencin düzenini kurup bir birikim yapabilmesi 10 yılı bulmaktadır. Bu süre abartı değildir. Maalesef üniversite-sektör işbirliklerinin yetersizliklerini mezunlar yaşamaktadır. İş ilanlarında “yetiştirilmek üzere” aranan eleman veya “en az 5 yıl tecrübe” bir üniversite mezununun kayda değer bir para kazanamadan iş öğrenmek için en az 5 yıl daha harcamasına neden olmaktadır.
Dolayısıyla, işini rayına oturtmuş bir gencin evlenip çocuk sahibi olduğu en erken yaş 35. Haftanın altı günü çok yoğun çalışıp Pazar günü evinden çıkmak istemeyenlerin de çok büyük bir çoğunluğu ikinci çocuğa cesaret edemiyor. Uzun süren eğitim hayatı ve karşılığında umduklarının çok azını bulan beyaz yakalıların dramı, bir ülke sorununa dönüşüyor. Kimisi çareyi yurtdışına gitmekte, kimisi Ege sahillerinde umutsuzca alternatif bir yaşam kovalamakta ararken çok büyük bir çoğunluk, yalnız yaşamayı tercih etmektedir. Bu kesimin hacminin yaklaşık ….milyon olduğunu dikkate alırsak meselenin ciddiyeti daha da kolay anlaşılabilir. Ayrıca burada beyaz yakalı olarak tanımladığım kesim aslında orta sınıfa da mensup olmayan proleter, ancak aldığı eğitim onu orta sınıf bir küçük burjuva gibi hissettiren lakin sosyo ekonomik gücü mavi yakalıdan da daha düşük olan kesim.
Covid-19 pandemisi bize evden çalışma ve butik alanlarda uzmanlaşmayı tecrübe ettirdi. Anlaşıldı ki artık diplomalardan ziyade sahadaki tecrübe, spesifik bir alanda yoğunlaşma, teknik beceriler daha çok önem kazandı. Bunun için gerekli teorik bilgiler uzun ancak hantal üniversite eğitimiyle değil, çevrimiçi açık üniversitelerle sağlanabilmekte ancak saha tecrübesiyle zenginleştirilmelidir. Uzun yıllardır uzaktan öğretim sistemlerini uygulayan bir akademisyen olarak şunu söyleyebilirim ki, gelişmiş ülkeler çoktan yükseköğretim sistemlerini değiştirdi. Bizse hala bütün gençlerimizi üniversite kapılarına ittiriyoruz. İster bir kasabada ister bir metropolde olsun, evden uzaklaşıp keyif yapılacak bir alan olarak gösterilen üniversite eğitimi, yüzbinlerce genci oyalamak ve özellikle kasaba esnafına para kazandırma boyutunda kaldı. Bu sürdürülebilir değil. Son iki yılda enflasyon artışının hissedilen baskısı, kiraların astronomik artışı, özellikle metropollerde çoğu üniversite öğrencisini okurken çalışmak zorunda bırakması bu yukarıda bahsi geçen “keyif yapılacak bir alan” özelliğini de yitirdi.
Dolayısıyla, ülkenin geleceği için işlenmesi gereken en önemli cevherin hem daha kolay, hem daha hızlı hem de gençlerin ve ülke ekonomisinin üzerindeki yükü hafifleterek işlenebilmesi için aşağıdaki hususlarda acil eylem planları oluşturulmalı, bu konuda eğitim camiasının tüm paydaşlarının hazırlayacağı raporlar dikkate alınarak hızla hayata geçirilmelidir.
- Zorunlu eğitimin kademeli olarak 12 yıla çıkarılması ve kanunun eğitim sisteminin bireylerin ilgi,ihtiyaç ve yeteneklerinin gerektirdiği yönlendirmeyi mümkün kılacak şekilde düzenlenmesine” yönelik olarak düzenlenmesi önemli bir reformdur ancak hala sistem mesleki eğitime yönlendirmekte ve üniversite kapılarına yığılmaya yönelik reaktif iyileştirmelerin yapılmadığı görülmektedir.
- Sayısal, yabancı dil, güzel sanatlar ve mesleki eğitim müfredatlarında gerekli reformlar yapılarak sözel bölümlere yığılmanın önüne geçilmelidir.
- Üniversitede ders veren bir akademisyen olarak lisans bölümlerine gelen öğrencilerin azımsanmayacak bir kısmının tercihlerini bilinçsizce yaptığını, istemediği bölümleri okumak zorunda kaldıklarını, mezuniyet sonrası iş bulma olanaklarını bilmedikleri, rehber öğretmeninin yaptığı tercihle veya tesadüf eseri bölüme kayıt yaptırdığını gözlemliyorum. Lise 1. Sınıfta, yükseköğretime geçiş bilgilendirmeleri etkin bir biçimde yapılmalıdır. Bu konuda üniversitelerden destek alınmalıdır.
- Şehir merkezi dışındaki ilçelerdeki önlisans ve lisans sosyal bilimler programları (sosyal hizmetler, halkla ilişkiler, işletme, iktisat vb.) kapatılmalıdır. Bölgenin ihtiyaçlarına cevap verecek teknik programlar açılmalı ve kapatılan programların fiziki alanları bu yeni programlarda kullanılmalıdır. Buradaki öğretim elemanları özlük hakları kaybolmadan diğer üniversitelere, kamu kurumlarına veya milli eğitim kurumlarına kaydırılmalıdır.
- Felsefe, Eskiçağ Dilleri vb. spesifik alanlar haricinde tüm lisans bölümlerinin müfredatları üç yıla indirilmeli ve dördüncü yıl tamamen iş tecrübesine yönelik olarak planlanmalıdır. Devlet işvereni bu konuda mağdur etmeyecek tedbirleri sigorta, katkı payı, vergi teşviki vb. yöntemiyle alabilir. Uygulamalı Bilimler, Tıp Fakültesi vb. uygulanan bu sistem tüm lisans bölümlerinde bir yılı kapsayacak şekilde uygulanmalıdır.
- Açık ve uzaktan öğretimde eğitim kalitesini arttıracak çalışmalar yapılmalı ve bu alana özel önem verilmelidir. Bölümlerde senkron derslerin işleyişi, sınav sorularının ezbere dayalı olmaması, ders notlarının yeterliliği vb. unsurlar YÖK veya akredite kurumlar tarafından titizlikle denetlenmelidir. Bu bölümlerde sektörde kalifiye olmuş ancak üniversite eğitimi alma imkânı bulamamış çok sayıda nitelikli çalışan yer almaktadır. Çalışan kişilere teorik eğitimler alabilmeleri için fırsat sunulması, gençlerin daha çok alanlarında çalışmaya teşvik edilmesi gerekir. İhtiyaç duyacakları kuramsal bilgi, nitelikli açık ve uzaktan eğitim yöntemleriyle sağlanabilir.
- Son günlerde tüm enerjisini dünyanın en iyi üniversite sıralamalarında ilerleyebilmek için uluslararası yayın yapmaya ayıran üniversite yönetimleri ve haliyle akademisyenlerin eğitimin niteliğini, mezuniyet sonrası takip programlarını ve sektörel iş birliklerini ihmal etmemeleri gerekmektedir. Buna yönelik teşvik edici programlar hayata geçirilmelidir. Ülkemizin acilen iyileştirilmesi gereken sorunların başında üniversite mezunlarının nitelikli istihdamı gelmektedir.
Yukarıdaki uygulamalar hayata geçirildiğinde sektörün ihtiyacı olan nitelikli işgücü temin edilebilir, gençler mevcuttan daha kısa süre içerisinde eğitimini aldıkları alanlarda tatminkâr bir işte hayatını düzene koyabilir, meslek edinebilir, evlenmeyi gündemine alabilir. Nitelikli eğitimin sağlayacağı işgücü olanakları ve bunun hayat standardına etkisine örnek olarak Petrol İş Sendikası Gebze Şubesi ile Bayer Türk Kimya arasında imzalanan toplu iş sözleşmesiyle işçilerin net maaşlarının 100 bin TL’yi aşması bir başarı hikayesi olarak karşımıza çıkmaktadır[1]. Demek ki sendikalaşma ve üretilen katma değerin niteliğinin artması emek sahiplerine de yarayabiliyor. Devlet üniversitesindeki bir profesörün maaşından fazla olan bu rakam, bir işçiyle bir profesörün muhtemel yaşları kıyaslandığında bize birim tutar için kazanılması için gereken eğitim süresi, harcanan emek ve yıpranma vb. hususlarda acı bir tablo çıkardığı gibi, profesör ile bu sektördeki işçilerin üretiminin katma değerinin arasındaki farkı ortaya koyuyor. Bu gelişimin tüm sanayi veya diğer sektör işçilerinde, profesörler de dahil tüm akademisyenlerde ve tüm alanlarda olması dileğiyle.
Avrupa ülkeleri vatandaşlarına çocuk sahibi olmalarına yönelik teşviklerde bulunurken bazı küresel markaların çocuk sahibi olmak yerine evcil hayvan besleyen mutlu çiftler temalı reklamlarına yönelik bir sonraki yazıda buluşmak üzere.
[1] İlgili haber için https://www.ekonomim.com/ekonomi/bu-is-yerinde-en-dusuk-isci-maasi-100-bin-tlyi-asti-sosyal-haklarla-birlikte-180-bin-tlye-dayandi-haberi-80651