Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine 6 Ağustos 1945 yılında atılan atom bombalarının etkileri aradan 63 yıl geçmesine rağmen hafızalardan hiç silinmedi, yüzyıllar geçse de silinmesi mümkün değil. Çünkü insanlık dışı bir olayı unutmak mümkün mü? Ayrıca tekrarlarının olmaması için de unutulmasını özellikle istemiyoruz.
Çağımızın en büyük bilgini olarak kabul edilen Einstein ömrünü verdiği madde ışık, enerji kavramlarının böylesine kötüye kullanılacağını hiç düşünmemişti. Einstein 2 Ağustos 1939 yılında zamanın Cumhurbaşkanı Roosevelt’e bir mektup yazarak atom çalışmaları için tahsisat istedi. Fakat daha sonra verilen bu tahsisatla yapılan atom bombasının Hiroşima şehri üzerine atıldığını duyunca yıkıldı. Sanki yüz yıl birden yaşlanmıştı. “Ellerim kırılsaydı da o mektubu yazmasaydım” dedi. Bilimin yanlış ellere geçmesi Onu kahretti. Fakat engellemeye gücü yetmedi. “Bu ölümcül teknolojinin temelinde onur yok, mantıklı insanlar buna dur demeli” diyordu.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından, Hiroşima’ya 15.000 ton patlayıcı gücüne sahip bir atom bombası atıldı. Bundan üç gün sonra ise, Nagazaki’ye 22.000 ton patlayıcı gücüne sahip bir ikinci bomba atıldı. Bu ardı ardına atılan bombalar bir yıl içinde 210.000 kişinin ölümüne sebep oldu. Ölümler devam etti ve 5 yıl sonra bombaların etkisinden kurtulamayıp ölenlerin sayısı 350.000 oldu. Radyasyon nedeniyle toprağın ve suların zehirlenmesi sonucunda bölgedeki canlı hayat yok oldu. Etkileri nesiller boyu sürdü. Bugün bile o bölgedeki kanser olayı diğer bölgelere göre çok fazladır. Elli milyon insanın ölümü ve 35 milyon insanın sakat kalması ile sonuçlanan 2. Dünya Savaşı ayıbının içinde bu nedenle Japonya’ya atılan bombalar önemli bir yer tutmuştur.
Ancak ne var ki bu nükleer tehlike kimi insanlara ders olmamış, bilakis zamanımızda nükleer silahlar daha da artmıştır. Şu anda dünya üzerinde bulunan 30.000 adet nükleer silahın 11.000’i ABD’ye 14.000’i Rusya’ya aittir. Kalan miktarın 400’ü Çin’de, 350’si Fransa’da, 200’ü İngiltere’de, 35’i Hindistan’da, 50’i Pakistan’da ve 200’ü İsrail’de bulunmaktadır.
Milyonlarca insanın aç kaldığı, milyonlarca çocuğun yoksulluktan öldüğü dünyamızda, ABD’nin nükleer silahlara ayırdığı meblağ yılda 35 milyar dolardır.
Diğer ilginç olan nokta ise ABD’nin nükleer silahlarını kendi toprakları dışında depolamasıdır. Türkiye’deki İncirlik Üssü gibi pek çok ülkede bulunan üslerinde bu nükleer silahlarını depolamaktadır.
Nükleer silahlar gibi, nükleer santraller de büyük tehlike oluşturuyor. Çernobil olayında ölenlerin sayısı Hiroşima ve Nagazaki’de ölenlerden 6 kat daha fazladır. Ayrıca günümüzde hala Çernobil’e yakın Karadeniz bölgemizde kanserden ölenlerin sayısı diğer bölgelere göre çok daha fazladır. Çeşitli yazılarımda bu konuyu zaman zaman dile getirdim.
Türkiye’de nükleer santrallerin kurulması planlanmakta ve ülkenin en güzel yerleri de bu santrallerin kurulması için seçilmektedir. Hemen aklımıza şu soru gelebilir? Türkiye’mizin çirkin yeri var mı?. Gerçekten yok. O halde bu güzelliklerimiz hem çok büyük tehlike, hem de çok büyük bir maliyet için harcanır mı? Ayrıca Türkiye hem bu büyük tehlike ve maliyet ile baş edebilecek mi? diye kendi kendime soruyorum.