Hem cumhuriyete kadar olan Türk tarihinin her aşamasında hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşaması ve sonrasında dış güçlerin yıkıcı davranışları ve girişimleri her zaman olmuştur, bundan sonra da her zaman olacaktır. Bu girişimlerin bazıları hiç zarar görmeden atlatılmış, buna karşılık bazıları da Türk milletinin canına kast edip kökünü kurutma aşamasına gelmiştir. Bunları tek tek sıralamaya gerek duymuyorum, zira pek çoğu yakın zamanda tanık olduğumuz girişimlerdir. Fakat bu tür menfi girişimler oluyor ya da olacak diye her olumsuz gelişmeyi dış güçlere bağlamak hem doğru değildir hem de zaman içerisinde bu duygu paranoyaya dönüşür ve bu sefer hastalığın tedavisi daha da olumsuz sonuçlar verir. O zaman yapılacak şey, ister bireysel düzeyde isterse devlet düzeyinde olsun, aklımızı ve mantığımızı kullanıp egemen devletlere ya da kişilere yem olmamaktır. Çalışmak ise bu kuralın olmazsa olmazıdır. Ayrıca, kimde ve nerede olursa olsun size uygun olumlu bir girişim varsa, onlardan örnek almayı küçültücü bir girişim olarak görmeden gereken yapılmalıdır. Böyle bir davranış biçimi bizleri küçültmediği gibi, her yönden daha fazla gelişmemize yardımcı olacaktır: “İlim Çin’de ise bile gidip alın!”
Hatırlanacaktır, bundan on beş yıl kadar önce (26 Haziran 2000) İnsan Genom Projesi “HUGO” tamamlandığı zaman ilk sonuçlar Beyaz Saray’da yapılan bir toplantı ile o zamanki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Bill Clintonve yine o zamanki Büyük Britanya BaşbakanıTony Blairtarafından açıklanmıştı. Bunun anlamı; bilimsel bir bulgunun değerlendirilmesinin devletin öncelikli görevlerinden olduğunu göstermesidir. Bilime verilen bu önem, bilimle uğraşan insanları hem daha fazla motive edecek hem de daha büyük başarıların gelmesinin yolunu açacaktır. Gerçi denebilir ki; HUGO asrın bir bilimsel sonucudur, onun için devlet büyüklerinin böyle davranması doğaldır. Fakat çok daha küçük gelişmeler de oralarda aynı düzeyde ele alınmaktadır; zira biraz sonra açıklayacağım ABD Başkanı Barack Obama örneği de durumun farklı olmadığını göstermektedir. Her ülkenin bilimsel düzeyi doğal olarak farklıdır; dolayısıyla her ülkenin buluşlarının bilimsel ya da teknolojik düzeyi de farklı olacaktır. Bununla birlikte, hiçbir gelişmeyi küçümsemeden her ülkenin kendi bilimsel verilerine sahip çıkması gereğinin farkında olması çok önemlidir. Umarım bizim için de Obama örnek olur!
Yukarıdaki lafları niye bu kadar uzattığımı şimdi “Barack Obama Örneği” ile açıklayacağım. ABD Başkanı Barack Obama, 21 Ocak 2015 tarihinde yaptığı “Başkanın Ulusa Sesleniş Konuşması (President in State of the Union Address)”ndakişiselleştirilmiş genetik bilgilere ulaşarak bunlardan yararlanmanın hem kendimizi hem de ailemizi sağlıklı tutmak açısından çok önemli olduğunu belirtirken, böylelikle bu yeni gelişen tıbbi çağın “doğru zamanda doğru tedavi” olanağını kullanmamıza imkân sağlayacağını vurgulamaktadır. Beyaz Saray ayrıca, mortalite oranları ön sıralarda olan toplumdaki pek çok hastalığın tedavi şansını artırmak için bireysel genetik yapının yanı sıra moleküler alt tiplerin de dikkate alınması gerektiğini de öğütlemekten geri kalmamaktadır.
Beyaz Saray Bloglarındaki tartışmalarda da belirtildiği üzere, gerek bireysel tıp ya da “personalized medicine” ve gerekse de önleyici tıp ya da “preventive medicine” konularına ilişkin genetik bilimindeki çok hızlı gelişmelere, maalesef tedavi edici tıp ya da “therapeutic medicine” ayak uyduramamıştır. Diğer bir ifade ile; laboratuvarın hazır olarak kullanımlarına sundukları olanaklardan maalesef klinisyenler yeteri oranda yararlanamamaktadır ya da yararlanmamaktadır. Bugün için artık genetik analizler çok ucuzladığı gibi hizmet sunumu da çok kolaylaşmıştır. Bundan sonrası, ne istediğini bilen, aldığı bilgileri yorumlayabilecek bilgiye sahip olan ve en önemlisi bir genetikçi ile ortak çalışabilen ya da ondan danışmanlık alabilen klinisyenlerin yetiştirilmesine kalmaktadır. Umarım bu günler çok uzak olmayacaktır!
Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.