Toplumumuzun sosyal hatsalıklarından biri aydın bilinen kesimlerin medyada yer alan tartışmalarında, kavramlara verilen anlamların netleşmemesidir.
Değişim sürecini yaşayan toplumumuzda önemli gelişmeler olmasına karşın, sistemi sarsabilecek nitelikler taşıyan kavramların anlaşılmadan ve anlatılmadan geçiştirilmesi, demokrasinin yerleşmesini de olumsuz etkilemektedir.
Sosyal bilimler gelişmiş ve kurumsallaşmış toplumların tanımlayacağı kavramlar ancak, sosyolojik, psikolojik ve bilimsel içerik kazanabilirler.
Bu niteliği kazanan kavramlar birey düzeyinde algılanınca anayasa, din, bilim, teknoloji, altyapı, demokrasi, cumhuriyet…vs. gibi olmazsa olmaz yapılanmalar, bilimsel sürecin akışına katılabilirler.
Kavramların hangi işlevi içerdiğini aklın çarkından geçirerek, düşünce sistemimizin vazgeçilmezleri olarak ilkeleştirdikten sonra, tartışma hakkını kazanabileceğimizi yakalayabilmeliyiz.
“Anayasa” kavramı genel ilkeleriyle olmazsa olmaz yapılanmaları belirleyen ve milletimizin kaderini etkileyen belgedir. Herkesin “çok şükür” diyerek, yirmi yıllık bir çelişkiler yumağı olan anayasayı değiştirme sürecini alkışlarla karşıladığı görülmüştür.
* Herkes rahatça fikrini söyleyebilecekti,
* Kadın-erkek arasında eşitsizlik tartışmaları olmayacaktı,
* İnsanımız gösteri yürüyüşlerinde uygarca iradesini yansıtabilecekti,
* Bilimin, düşüncenin önündeki engeller kaldırılacaktı,
* Cumhuriyeti kuranların, Atatürk’ün, bilim insanlarının, milletin, anne babaların, istikbalimizi emanet ettiği gençlerimizi, kimi zaman üniversite kapılarında bekleterek, kimi zaman üniversite kapılarında döverek, kimi zaman üniversiteye kabul etmeyerek, kimi zaman da üniversiteden atarak nereye varmak istiyoruz?
Çocuklarımızı dövmeyin.
Öğrencilerimizi dövmeyin.
Gençlerimizi dövmeyin.
İnsanımızı dövmeyin.
Kızlarımızı dövmeyin.
Delikanlılarımızı dövmeyin.
“Kadını kocasının dayağından kurtarma” mücadelesi veren yeni yapılanmada, kadının eşini dövmeyin.
Bu yaklaşım “Evrensel Ahlak İlkeleri”ne uymaz.