Karşılaştığı sorunları çözmek için gerekli olan çabayı göstermemek toplumumuzda çok yaygın görülen tutumlardan biridir. Bu tutumu en iyi açıklayan kuramlardan biri de "öğrenilmiş çaresizlik"tir. Ülkemizde öğrenilmiş çaresizlik toplum ruh sağlığı açısından aşılması gereken en önemli sorunlardan biri olarak durmaktadır. Toplumun sosyokültürel düzeyi en yüksek olan hekimlerin ve akademisyenlerin bile öğrenilmiş çaresizliğin etkisi altında olması sorunun ne kadar ciddi boyutta olduğunun göstergesidir.
Çocukluğundan beri yaşanmış birçok olumsuz deneyim, insanlarda ne kadar uğraşırsa uğraşsın sorunu aşamayacağı düşüncesini oluşturur. Kişi giderek kendisini çaresiz ve güçsüz biri gibi görür ve aşabileceği birçok sorun için bile "Nasıl olsa benim yapabileceğim bir şey yok" diyerek gerekli adımları atmaz. Yapılanı kabullenir, elinden bir şey gelmeyeceğini, durumu kimsenin değiştiremeyeceğini düşünür. Öğrenilmiş çaresizliğin etkisinde olan kişi, çevresinde olup bitenleri değiştiremeyeceğine inanır; ne yapılırsa yapılsın, olup bitene edilgen bir izleyiciye dönüşür, yanlış bulsa bile yapılana karşı çıkmaz. Öz güvenini ve her şeye yönelik motivasyonunu giderek kaybeder. Öğrenilmiş çaresizlik, insanların ve toplumun değerlerini yıpratır. İnsanları topluma, diğer insanlara ve onların yaşadıklarına duyarsızlaştırır. Başkasının yaşadıklarına aldırış etmemesine ve yaşadıklarını önemsememesine yol açar.
Öğrenilmiş çaresizliğin etkisi altında iseniz otorite konumundaki insanlar ne derse onu yapmaya başlarsınız. Soruşturmada ve kurullarda sizden istenileni ve bekleneni yapar ve bundan da hiçbir rahatsızlık duymazsınız. Öğrenilmiş çaresizlik doğru bildiğinizi yapmanızı da engeller. Neyin doğru olduğu çok açık olarak görülüyor olsa bile, otorite konumundaki kişi öyle istiyor diye yaptığınızın yanlış olduğunu bile bile yaparsınız. Arkadaşlarınızı ve dostlarınızı kırdığınızı, yaptığınızın değerlerinizden birçok şeyi alıp götürdüğünü fark etmezsiniz bile. "Yapılacak bir şey yok, kim olsa böyle yapardı" ve "Eskiden beri böyleydi" diyerek yöneticilerin dayattığı kararları onaylarsınız. Bu düşünce öylesine sinmiştir ki içinize, yaptığınızın yanlış olduğunu bilseniz bile rahatsız edici bir pişmanlık ya da suçluluk duygusu duymazsınız. Vicdanınız körleşmiştir adeta. Başkasına verdiğiniz zarar, aklınıza bile gelmez. Yaptığınızın utancı rahatsız edici değildir. Çünkü siz söyleneni yapmış olmanın (yapılması gerektiğine inanarak, yapılamayabileceğini düşünemezsiniz bile) rahatlığı içindesinizdir.
Topluma sinmiş öğrenilmiş çaresizliği kullanan yöneticiler gücün kendilerinde olduğunu hissettirmek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Sizin onlar için bir "hiç" olduğunuzu, onlar için ancak onlara itaat ettiğiniz sürece var olduğunuzu her fırsatta hissettirirler. Basit ve sıradan bir isteğiniz onların politikalarına ters geliyorsa, sizin isteğinizin hiçbir önemi kalmaz. Her türlü planları, insan ya da kurum üzerine kurulu olmayıp gücü ellerinde tutma üzerinedir. Gerektiğinde sizi de bir kalemde harcayabilirler. Yaptıklarının etik olup olmadığına bakmadan güçlerini her fırsatta kullanırlar. Aynı birimde çalışanların (kendi görevleri bittikten sonra bile) yıllarca birlikte çalışacağını hiç hesaba katmazlar. Birlik olmamaları için ellerinden geleni yapar, kadroları ve her türlü görevlendirmeleri bu amaçla kullanırlar.
Öğrenilmiş çaresizlik bir yandan tüm yöneticilerin ve yönetimlerin geçici olduğunu unuttururken, bir yandan da her gelenin aynı şeyi yapacağını düşündürür. Fakat işin aslı şudur: Gelip giden tüm yöneticiler ve yönetimler bir yaptıran olduğu sürece aynı şeyi yapabilmektedirler.