Örnek Olay İncelemesi ve Problem Çözme
Öğrenmede İki Etkili Yöntem
Õğrenmek Ísteyene Her Yer Okul:
Tıpçı arkadaşlar merhaba,
Eczacı arkadaşlar merhaba,
Veteriner arkadaşlar merhaba,
Biyologlar size de merhaba;
Yıl 1965, mevsim yaz, öğle ikindi arası bir vakit; beş altı yaşlarındayım. Evin hayatında ailecek oturmuşuz. Annem ve babam günü değerlendirip, bağ bahçe işleri ile ilgili planlar yapıyorlar. Biz çocuklar da onları dinliyoruz. Derken hepimiz birden aşağıda ahırdaki ineğin adeta çığırmasıyla irkildik. Ses açık ve net olarak ve hepimizin anladığı şekliyle korku, acı ve acil yardım isteğinin sesiydi. Çocuk pratikliğimle önce ben arkamdan da anne ve babam aşağı inmek için merdivene hücum ettik. Ahırın kapısı merdivenin karşısında ve açıktı. İneğin arka tarafına doğru kayıp giden yılanın kuyruğunu görmüştüm. “Yılaaaan!” diye bağırdım. İnek bacaklarını açmış, gözleri kocaman kocaman olmuş bir şekilde olduğu yerde kalmıştı.
Babam hemen ineği bağından çözdü, ipinin ucundan tutarak ahırdan çıkardı ve yedekleyerek evin dış avlu kapısına yöneldi. Anama da bir demir sikke alarak kendisini takip etmesini istedi. Evimizin elli metre kadar ötesinde bahçemiz vardı. Bahçe kapısını açarak, kendisi önde inek yedeğinde içeri girdiler. Peşi sıra anam ve ben de içeri girdik. Telaş ve seslerden komşuların bir kısmı da bahçeden içeri girdiler. Babam hemen çalı çırpı ve küçük odunlar toplayarak kuvvetli bir ateş yaktı. Anamın elindeki demir sikkeyi alarak, on santimetre kadar ucunu ateşin içine soktu. İnek başı önde yere doğru sessizce bekliyordu. O da hayatının müdahaleye bağlı olduğunu anlamıştı.
Zavallı ineğimizi evimizde bir yerlerde (eski kerpiç ev) yuvası olan bir yılan sokmuştu. Karasığır diye tabir edilen yerli cins bir inekti. Dazkırı’nın soğukça serin yaz gecelerinde, bakır leğen içinde sele altında ayazlamış süt ve kaymağına doyum olmazdı.
Çocuk merakımla ne olacağını gözlüyordum. Kısa bir müddet sonra babam sikkeyi askerden kalma meşin kalın eldivenleriyle tutarak ateşten çıkardı. Sikkenin ucu kor halinde kıpkırmızı idi. İneğin ipini başına yakın bir yerinden tutarak, iki boynuz arasından sabit bir bölgeyi dağlamaya başladı. Tüyleri yanan ineğin başından dumanlar çıkıyordu. İnek kızgın demirden kaçmıyor, karşı bir hamle ile demire başını sürtmeye çalışıyordu. Şu andaki hesabıma göre beş dakika kadar sonra babam işlemi sonlandırdı. İneğin ipini anama uzatarak, “Aşaa(Ayşe) tamam, ineği eve götür” dedi. İnek canlanmıştı ama sakindi, anamı takip etti. Komşulardan Şükrü dayı, “Hasan Çavuş, iş tamam mı, halloldu mu?” dedi. “Evet evet” dedi babam, “Daha bir şey olmaz.”
İneğimiz kurtulmuştu.
Babam bu yöntemle Dazkırı’da bir kaç hayvanı önceden de kurtarmıştı. O zamanlar ha deyince veterineri hemen nerede bulacaksın! Yılan zehri de beklemez. Babam bakkal ve çiftçi idi. Bu yöntemi nereden öğrenmişti? Hiç kendisine sormadık, o da hiç anlatmadı. Ama belli ki yöntem etkili bir yöntemdi. Ben bu vakıayı branşı değişik tıpçı akademisyen arkadaşların yanında üç beş defa anlattım. Sadece hematolog olanı bir fikir yürütebildi (onu da heyecanımız azalmasın, çözümde ön yargı oluşturmasın diye, şimdi burada söylemeyeceğim).
Örnek olayımız elli küsur yıllık; tekraren problemimiz, bu yöntem, nasıl ineği kurtardı?
Biraz da siz kafa yorun efendim,
Selamlar.
2 yorum
Kemal hocam,
kısa ama etkili makalenizi okudum. Her ne kadar “merhaba” diyerek selamladığınız veya dikkatlerini çekmek istediğiniz meslek gruplarından değilsem de ( Makina Mühendisiyim) makalenizin konusu dikkatimi çekti. Evet makale başlığında vurguladığınız gibi her yer okul. İnsanoğlu doğumdan ölümüne kadar her şart ve ortamda öğrenmeye isteyerek veya farkında olmadan devam etmektedir. Bir eğitimci ” Sadece okulda eğitilen bir kişi eğitilmemiştir” derken aslında ailenin ilk ve en önemli eğitim kurumu ve aile fertlerinin ise en önemli eğitimciler olduğundan hiç şüphemiz yok. Bu durum hepimiz için geçerli değil mi? Aslında bunu en iyi bilen siz hekimlersiniz. Bu tür eğitimlerin usta-çırak ilişkisi ile tam olgunluğa eriştiği yadsınamaz bir gerçeklik olarak ortada durmaktadır. Benim şahsi kanaatim, birazcık eğitim ve eğitimcilerle ilgili konulara ilgisi olan bir kişi olarak, ülkemizde Tıp Fakültelerindeki ve mezunlarındaki başarının altında yatan etkenlerden birisi ve en önemlisi usta-çırak türü eğitim olsa gerek. Öğrenim materyali olarak hastalar hazır, önünüzde daha kıdemli hocalar hazır , sonuç başarılı hekimler. Merhum (sadece tahmin ettim, değilse uzun ömürler versin Allahım) babanız belli bir bölgeyi yakarak şifa vermeyi kimden , nasıl ve ne zaman öğrendi? Bu soruların cevabı aslında açık. Yılların bilgi birikimi , nesilden nesile aktarılan pratik bilgi ve beceriler. Hem şehri sayılırız, ben de Ispartalıyım. Bahsettiğin şifa bulma (dağıtma mı demeli acaba?) yöntemi bizim buralarda da uygulanır. Nedenini ve nasılını bilmeden ve hatta düşünmeden. Önemli olan sonuç değil mi?
Makaleniz ile geçmişe hayalen ulaşmamıza vesile olduğunuz için teşekkür eder, saygılar sunarım.
Remzi Hocam teveccühünüz için teşekkürler. Ben felsefeciyim. Halk hekimliğinde diğer niceleri gibi kaybolmuş bir pratiğe güncellik kazandırmak istedim,
selamlar.