Aslında bunlara adliyeyi de eklemek lazım. Bu ayın konusu olan, ‘bilim-siyaset ilişkisi’ ile ilgili olarak şimdiye kadar çok sayıda yazı yazıldı. Üniversiteye giriş yılım olan 1966’dan emekli olduğum 2016’ya kadar vatani görev Anadolu hizmeti gibi kısa kesintilerle beraber toplam olarak elli yıl kadar hep ‘akademik’ ortamlarda bulundum. İlk öğrenci hareketlerinin başladığı yıllarda üniversitede öğrenci idim. Özellikle Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde bulunduğum yıllarda amfi, kafeterya ve yurtlarda sıkı siyasi tartışmalar yapılırdı. Benim gibi üniversiteye yeni girenler, daha çok dinleyici konumunda olurduk. Tıp fakültesinde olduğum yıllarda, 1971 muhtırası ve sonrasını tırmanan sağ-sol öğrenci olaylarını boykotları hatta işgalleri yaşadık.
1974’te mezun olup üniversitede asistanlığa başladığımda Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda çalışan bir komşum, hangi gruptan olduğumu sormuştu. Böyle bir grubum olmadığını söylediğimde, ‘eğer bir grubun içinde olursan çok rahat edersin’ şeklinde beni uyarmıştı! Böylece, ilk sosyal dersimi de almıştım. Ben ise, belli bir siyasi görüşüm olmakla beraber herhangi bir grubun içinde olmadan daima kendi alanımda ve kendi yolumda ilerledim.
O yıllarda siyasilerin dillerinden düşürmedikleri bir slogan vardı. Zamanın liderleri toplantı ve mitinglerinde, ‘Okula, kışlaya ve camiye siyaseti sokmayın’ sözlerini slogan gibi dillerinden düşürmezlerdi. Okul olarak daha çok üniversiteler, kışla denince de silahlı kuvvetler ve emniyet güçleri akla gelirdi. Liderler böyle söyleye dursun, bizzat kendi partileri bu kuruluşlara siyaseti sokmak oralarda etkin olmak için ellerinden geleni yapmaya çalışırlardı.
Üniversitelerde, öğretim elemanları ve öğrencilerin siyasi görüşleri olması başka, bu görüşlerin akademik ve bilimsel çalışmalara yansıtılması başka şeyler olmalı. Partiler, ülke yönetimine talip olmuş demokrasilerin vazgeçilmezleri olan siyasi kuruluşlardır. İktidara gelerek kendi programlarını uygulayabilmeleri için seçimleri kazanmaları gerekir. Bunun için yurt içi ve yurt dışında siyasi çalışmalarda bulunurlar. Her sosyal ortama girmeye çalışırlar. Onların her yaptıkları siyasettir. Ülke için zararlı olmamak kaydıyla çalışmalarında serbesttirler.
Siyasette, tıpkı sularımız gibidir. Uygun bulduğu her yere her ortama girmeye çalışır. Su, bir yere girmek için kendine göre uygun ortamları yaratmaya çalışır. Aşındırır, eritir, yıkar, devirir, yandan arkadan dolaşır, gerekirse seviyesini ve gücünü yükseltir. Duruma göre gerektiğinde iğne deliğinden bile girer. Ülkemizde partilerin dışında dernekler, vakıflar, tarikatlar, legal ve illegal oluşumlar da genellikle günlük siyasetin içinde olmuşlardır.
Bilimsel ortamlarda siyaset olur mu? Ülkemizde çoğu zaman olagelmiştir. Siyaset, 1960’lı yıllardan itibaren bilim yuvaları olan üniversiteleri ele geçirmeye çalışmıştır. Partiler, üniversitelerimizi kendi partilerinin arka bahçeleri haline getirmeyi vazgeçilmez amaçları arasına almışlardır. Üniversite, fakülte, bölüm, öğrenci yurtları, derslikler hatta kafeteryalar bile icabında siyasetin emri altına girebilir. Solcu fakülte, sağcı fakülte, solcuların yurdu, sağcıların yurdu. Bunları özellikle 1980 öncesinde çok yaşadık. Mahalleler, cadde ve sokaklar bile bölündü. 15 Temmuz 2016 kanlı ihtilal teşebbüsünden sonra savcısından rektörüne, profesörden generallere kadar terör örgütünün nerelere kadar sızabilmiş olduğunu vatandaşlarımız hala ibretle izliyor.
‘Aranızda girsin canım bundan ne zarar gelir yeter ki onlar bizim görüşümüzde olsunlar’ diyenler de olabilir. İşte bu yüzden gençler de, çoğunlukla kendilerine yakın bir grubun içinde olmaya çalışırlar. Üniversite giriş sınavlarında sorular zaten bu yüzden çalınmıştır. Üniversiteye, bizimkiler dedikleri gençler girsin diğerleri dışarıda kalsın. Sadece orada değil, ülkemizde askeri liselere giriş hatta başka sınavlarda bile sorular çalınmadı mı!
Bilim yuvaları olan üniversitelere akademisyen olarak öğretim görevlisi , doçent, profesör alımlarında eğer siyaset, liyakat ve bilimin önüne geçerse ‘ki bizde böyle olabilmekte’. Bu yüzden bizimkiler dediğiniz sıradan olanları, yabancı dili çok iyi bilen çok daha zeki çok daha bilimsel olanlara tercih etmek durumunda kalabilirsiniz. Üniversite giriş sınavlarında ilk bininci dilimden öğrenci alanla, elli binlik dilimden öğrenci alan aynı fakülteler arasındaki fark neyse, mezun ederken de aralarındaki fark aşağı yukarı bir o kadar oluyor. Bilim, rekabet ortamını sever. Zaten rekabet olmazsa bilimde ilerleme de olmaz. Bir olayda birden fazla çözüm varsa, bilim insanlarının bunu araştırması çok doğaldır.
Bizde, kamuda bir bilim yuvasına akademisyen alınırken çoğunlukla alınacak kişiler önceden belirlenip kadrolar da ona göre açılıyor. Dosyasında sadece alınacak kişinin yaptığı çok özel bir araştırma kadro alımına ‘ön koşul’ olarak konuluyor. Örnekleri çoktur. Medyada çokça anlatılmış yazılıp çizilmiştir.
-Arkadaş, senin bu çalışman üniversiteye ne gibi bir ivme kazandıracak bunun üzerine ne gibi araştırmaları koyacaksın? Bakın bu türden soruları sormak bile abes ve tehlikelidir. Gerekirse adamın ayağını bile kaydırıverirler.
Bir siyasi grubun elemanı olarak işe alınan akademisyenin, çoğunlukla kendini ispat etmeye ihtiyacı da kalmaz. Bilimsel olarak çalışsa da olur çalışmasa da. Zaman içinde basamakları tıkır tıkır atlar. Yaş haddinden emekli olana kadar rahatlıkla aynı kurumda kalabilir. Yıllar içinde göstermelik araştırmalarla, asistan tezleriyle işi idare etmeye çalışır. Doğrusu ülkemizde çoğunlukla ‘testiyi kıran da suyu getiren de birdir’. Özel üniversiteleri bilemem ama kamu kesiminin en az bir kısmında işler çoğunlukla böyle olagelmiştir.
-Alo, yabancı dilin yok mu? Geç bir tarafa, bak biz onu çoktan hallettik koçum. Bizimkiler dil sınavlarını geçemez olunca baraj kaça düşürüldü biliyorsun. – Uluslararası yayın? -Yaparız be koçum, aynı diğerleri gibi üçümüz beşimiz bir şeyler yapar hatta bizim çalışmalara senin de adını koyar vaziyeti idare ederiz.
– Hmm, ziyaretime mi geleceksin? Bak o gün gelme ben bizim partinin haftalık grup toplantısında olurum, biliyorsun perşembeleri de TV’ye çıkıyorum. Sen en iyisi hafta sonu gel cumadan sonra birlikte yapacaklarımızı bol bol konuşuruz. Sonra da derneğe taş oynamaya gideriz. Siyaset bilim yuvalarına girmişmiş, hiç çıkmadı ki diyenlere sakın inanmayın tevatürdür tevatür. Bilim ve siyaset ekseninde, su gibi yolunuz açık olsun.
1 yorum
Çok güzel.. bugünkü adamla adliye de dahil her yerimize siyaset girdi. Damadın sozuykr cenabı Allah sonumuzu hayreylesin. Ben bu milletin geriye gideceğine inanmıyorum. O kadar abdal değiliz herhalde.