Okuyucu yorumları biz yazarlar için çok ehemmiyetli olup, düşünce ve projelerimizin, meslektaşlarımızın yanında tüm toplumla da paylaşım aracı olan makalelerimizin hem edebi hem de muhteva itibari ile tekâmülü, kalemimizin maharet ve güç kazanabilmesi, fikirlerimizin gerek farklı ve gerekse aynı paraleldeki çeşitlilik kıstaslı imbiklerden süzülerek kristalleşebilmesi, berraklaşabilmesi ve netleşebilmesi açısından önem arz eder.
Her ne şekilde ifade edilirse edilsin, hangi gülistanın hangi gülünün hangi renginin hangi kokusu veya hangi haristanın hangi dikeni olursa olsun, bütün bu eleştiriler, insanlık, edep, haya ve ahlak kuralları çerçevesinde kaldıkları sürece, bizim ilham ve fikir kaynağımızdır.
Uzun zamandan beri Medimagazin Gazetemizin Nörofilozofi Köşesi’nde, siz okuyucularımla gerek mesleki, bilimsel, stratejik ve gerekse sosyal problemlerimizi ve çözüm önerilerini ihtiva eden ve konu alan makalelerimle birlikte olmaktayım. Bu yazılarım nedeni ile de okuyucularımdan gerek yorum, elektronik posta, telefon ve yüz yüze konuşmalarla, müspet ya da menfi geri dönüşümler ve eleştiriler almaktayım.
Temel felsefe ve prensiplerinin, Doğru Düşünce, Doğru Söz ve Doğru Hareket olan “Böyle Buyurdu Zerdüşt”teki, bir ip cambazının “Beni öldürmeyen acı, beni ancak güçlendirir.” ifadesi paralelinde, beni daha da olgunlaştıran ve kuvvetlendiren bu eleştiri ve yorumların, gerek içerik ve gerekse üslup itibari ile dikkate değer bulmadıklarım bir yana, hepsinin cevaplanabilmesi takdir edersiniz ki mümkün değildir. Ayrıca, bazen cevap vermemenin bile en büyük cevap olduğunu da ifade etmek isterim. Zira, “La Mahalle Leha Min’el İğrab”, onların iğrapta, belagatta, gramerde ve edebiyatta mahalli-yeri yoktur!
Hem benim hem de diğer köşe yazarı arkadaşlarımın makalelerine yapılan yorumları okuduğumda, amansız eleştirilerin, bazen de asla kabulü mümkün olmayan haksız ithamların olduğunu müşahede ediyorum. Bazen bu eleştiriler, belki mazinin hafızalarında bıraktığı ve zamanın bir türlü silemediği izler sebebi ile veya yazarının daha önce yazdığı makaleleri okumaması ya da görmemezlikten gelmesi nedeni ile amansız ve üzücü olabilmektedir.
Aynı köşede daha önce yazılanları bile dikkate almadan veya “Teca’ul Arif” yapıp, bilip de bilmemezlikten gelircesine, bir yazarın son yazdığı makaleyi, eksik, yanlış, çelişkili ve sorgulayıcı bulan eleştiri ve yorumlar, bazen incitici olmakla birlikte, bazen de biz yazarların ister istemez moral çöküntüsüne neden olmaktadır.
Okuyucularımızdan istirhamım, bizlerin daha da olgunlaşmasına ve sizlere daha güzel ve çözüm sunan makaleler yazabilmemize vesile olması açısından, yorumlarının ve eleştirilerinin, objektif, hiçbir art niyet olmadan, ışık tutucu, aydınlatıcı ve toplumumuzun ve meslektaşlarımızın ihtiyaçları çerçevesinde yönlendirici mahiyette olmasına dikkat etmeleridir.
“Hicr-i Aşkındır beni Şair-i Hicran eyleyen” cevabi mısra ile hayat bulan ve “BEN”i “HİCRAN”, HİCRAN’ı da “BEN” yapan, dumanı üstünde “NEFES”ten hemen sonra, ona inat, arz-ı endam eden, beşinci şiir kitabımız “HİCRAN”dan “Bir Garip Ferman” isimli rubâiyi birlikte okuyalım ve göz kapaklarımızı öpüştürerek düşünelim.
BİR GARİP FERMAN
Sevdim seni Yâr diye, mecnunlar pişman düştü.
Avnī’ler, Muhibbī’ler, Leylâ’lar hicran düştü.
Şakıyan bülbüllerin, sükûtuna vesīle,
Evrak-ı Perīşana bir garib ferman düştü.