Evet… Mütevazı olmayı başaramadım. İtiraf ediyorum. Ne yapalım, herkesin bir kusuru vardır mutlaka. Benim de var tabii ki. Mütevazı olamıyorum bir türlü. Onun içindir ki bütün bunlar başıma geliyor! Onun içindir ki her sahada, zaman zaman yapılan bazı müspet ya da menfi yorum, itiraz ve eleştirilere cevap veremiyorum, vermiyorum. Ancak, bazen aşırı tevazu göstermenin, “kibir” denen o illetin kaypak ve farklı bir durumu ve tezahürü olduğunu da biliyorum. Bazen, bunu ben de yapıyor muyum ne!
Neyse… Okumak, bilgilenmek, düşünmek ve yazmak; bu evrensel hayata bir şeyler katabilmek ve insan olabilmek adına, tabii ki çok ama çok önemlidir. Bu, her insan için, kendi çapında ve lüzumu dairesinde de bir görevdir. Lakin okumadan, anlamadan, incelemeden, “nedir, kimdir, ne yazmış, ne okumuş, ne söylemiş…” diye araştırmadan ve düşünmeden adına, sanına, unvanına, mevkisine ve kendisine gösterilen sahte ve yapmacık itibara(!) inanıp güvenerek eleştirmek, itiraz etmek, cevap(!) vermek, yazmak veya konuşmak hiç yakışık almaz! Zira ben sussam da başkaları susmaz. İşte, bir bakarsın, bir cesur Prof. Dr. Nesrin Astam Yıldız çıkar, usulü dairesinde tepeden tırnağa, herkesin de anlayacağı bir şekilde tavizsiz ve ustaca utandırır, sıvar(!), giydirir(!), insanı “Molla Kâsım” yapar, yerin dibine sokar. Kimseye de söylenecek söz bırakmaz!
Bu vesile ile makalemin başlığına vurgu yapmak istiyorum. Nitekim yakın bir zaman önce, bir televizyon programında, tıp fakültesi öğrencilerinin katıldığı bir söyleşide ifade ettiğim ve istikballerine yönelik nasihat mahiyetinde yaptığım konuşmamda da söz konusu ettiğim üzere, “OKUYUN, BİLGİLENİN, DÜŞÜNÜN VE YAZIN!” sloganımı burada da siz çok muhterem karilerimiz için haddim olmasa da tekrar etmek arzusundayım.
OKUYUN!
Okuyun, ne bulursanız okuyun. İçerisinde faydalı bir bilgi olmayan hiçbir kitap yoktur. Ancak, o bilginin size ne zaman ve nerede lazım ve can simidi olacağını, sizi kurtaracağını kimse bilemez. Okumak için de asla bir kitap arayışı içine girmeyin. Elinizde, yakınınızda veya elinizin ulaşabildiği yerdeki kitap, okumak için en uygun kitaptır. Okumak için yer ve zaman da aramayın. Yine, içinde bulunduğunuz mekân ve zamanın, okumak için en münasip zaman ve mekân olduğunu unutmayın!
BİLGİLENİN!
Her okuduğunuz kitaptan, düşünebileceğiniz, yeni projeler üretebileceğiniz, tefekkür edebileceğiniz, yeni kapılar açabileceğiniz bilgiler kazanın. Daha önceki kazanımlarınızla mukayese edin ve yeni yeni çıkarımlar elde edin. Sahanızla ilgili olsun ya da olmasın, bilgi çeşitliliği sizin zenginliğinizdir. Asla “Bu bilgi beni alâkadar etmez!” demeyin. Bilgeliğinizi artırın. Kişiliğinizi zenginleştirin. “Bilginin güç, gücün de bilgi olduğunu” unutmayın!
DÜŞÜNÜN!
Bütün bilgi birikiminizi ve tecrübi müktesebatınızı dikkate alarak, istikbale matuf plan ve programlar yapın. İnsanlığın problemlerine çareler üretin. Ancak, bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmak gibi bir acze, zavallılığa ve güçsüzlüğe düşmeyin. Herkese cevap vermek gafletine düşmeyin. Bazen susmanın en büyük cevap, hatta en ağır ve tahrip edici bir ceza olduğunu unutmayın!
YAZIN!
Evet… Yazın! Yazabildiğiniz her şeyi yazın. Gelecek nesillere, insanlığa ve hayata faydalı bir şeyler, bir ışık bir ufuk bir fikir ve açabilecek bir kapı bırakabilmek amacıyla bu minval üzere yazılabilecek her şeyi yazın. Hatta yapmak isteyip yapamadıklarınızı da hiçbir kural tanımadan, eleştiri ve hücumları düşünmeden, hayat için, evrenin huzur ve refahı için düşünebildiğiniz her fikri de art niyetsiz ve korkusuzca yazın. Yazmak için de yer ve zaman aramayın. Günün ve gecenin hangi saatinde olursa olsun, aklınıza gelen her ehemmiyetli gördüğünüz fikri, düşünceyi, o anda elinizde her ne varsa, kâğıt parçası, defter, bilgisayar, telefon velhasıl kayıt edebileceğiniz her ne varsa unutmadan bir yere yazın, kayıt altına alın. Zira aynı zamanda unutmanın da Allah’ın bir lütfu ve insani bir durum olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Tabii ki konuşun da… Lakin yazmanın konuşmadan çok daha erdemli çok daha etkin ve bu fani âlemde çok daha baki olduğunu da unutmayın. “Söz uçar, yazı kalır!”. “Verba volant, scripta manent”. Yazın… Yazın ki ölümsüz olabilesiniz!
Evet… “OKUYUN, BİLGİLENİN, DÜŞÜNÜN VE YAZIN!” sloganımızı ehemmiyetine binaen tekrar hatırlatarak, dumanı üstünde ve henüz yayımlanmamış bir rubaimizle makalemizi bağlayalım.
GEL!
(Mef’ûlü, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûlün)
Örtün gecenin sırrını, güllerle takın gel!
Aç sîneni, sûzân, bana dilberce yakın gel!
Tek bir vücud olsun da bedenler, yine zevkten,
Gir koynuma, Ey Sevgili, bekletme sakın, gel!
18
önceki yazı