“Ölümün bir cezalandırma aracı olarak kullanılmasına olduğum kadar, bir ödüllendirme aracı olarak kullanılmasına da karşıyım”
[Stanislaw J. Lec; Polonyalı Şair: 1909 – 1966]
Bu hafta can sıkıcı bir konuda yazacağım. Daha doğrusu benim canımı sıkan, okuyanların da önemli bir kısmının canını sıkacağını tahmin ettiğim bir konuda. Acı ve tatsız olayları tekrar tekrar hatırlamak ve hatırlatmak aslında çok da iyi değildir ama insan bazen mecbur kalıyor. Üç hafta önce bu köşede yer alan “Yitirdiklerimiz!” başlıklı yazıda 4 Ekim 2008 Cumartesi günü Aktütün Karakoluna gerçekleşen ve 17 askerin şehit edilmesi ve sayısını tam olarak bilemediğimiz teröristin de öldürülmesi sonrasında Türk Tabipleri Birliği (TTB)’nin yayınlamış olduğu “Yitirdiklerimizin yakınlarına, hepimize başsağlığı, yaralılarımıza acil şifa diliyoruz.” başlıklı basın bildirisini konu etmiş ve bildiride kullanılan dilin ve sözcüklerin ölen teröristlerin de “yitirilenler” arasında olduğu, yaralanan teröristlere de acil şifalar dilendiği gibi anlaşılmasına neden olduğunu yazmıştım. Sonra da, bunun böyle olduğuna ihtimal vermeyi istemediğimizi, yoksa TTB Merkez Konseyi Başkanının 20 Ağustos 2008’de yaptığı basın açıklamasındaki, “TTB’nin adının Ergenekon iddianamesinin eklerinde ‘yıkıcı’ ve ‘bölücü’ örgütler arasında geçmesi” konusunda Başbakana yönelik efelenmesinin beyhude olduğunu ifade etmiştim. Yazımı şu şekilde bitirmiştim, “Açıklamada bir yanlış anlaşılma olduysa düzeltilmeye muhtaçtır. Eğer yanlış anlaşılma yoksa vahim bir durumla karşı karşıyayız. Desenize, TTB Merkez Konseyi yalnızca elinde ‘golf sopası’ bağcının peşinde değil, daha ‘büyük’ oynuyor!”
25 Ekim 2008 günü Ankara’da TTB Genel Yönetim Kurulu Toplantısı vardı. Bu toplantıda Merkez Konsey üyelerini görmüşken birinci ağızdan bu açıklamayı teyit ettirmek istedim ve söz alarak kürsüden, bildiride “yitirdiklerimiz” denilirken kast edilenlerin öldürülen teröristleri de içine alıp almadığını sordum. Her ne kadar divan başkanı tartışma ortamı oluşabileceği düşüncesiyle bu soruya cevap verilmesine izin vermediyse de Merkez Konsey Genel Sekreteri kapanış konuşmasında “yitirdiklerimiz”den neyi kast ettiklerini açıklayacağını söyledi. “Ölüler dirilere öğretir.” sözleriyle başladığı ve kelimeleri seçerek ve özenli bir dil kullanarak konuşacağını belirttiği konuşmasında, “ölülerin tasnif edilmesinin yanlışlığından, şehit tanımının göreceliliğinden, acıların anlaşılmasının gerekliliğinden, anaların ağlamamasından ve hiç kimsenin çocuklarının ölmemesinden” bahsederek, “sözlerinin arkasında durduklarını ve ‘yitirdikleri’ arasında teröristlerin de (Not: Kendisi asla terörist kelimesini kullanmadı) olduğunu” yüksek sesle ve katılımcıların önemli bir kısmının alkışları arasında söyledi. Demek ki yanlış anlamamışız. TTB Merkez Konseyi vatani görevini yaparken öldürülen asker ile yasadışı bölücü örgütün emri altında askerleri şehit etmeye gelirken öldürülen terörist arasında bir fark görmüyormuş. Bunu en yetkili ağızdan duyduk, katılımcılar dinledi ve kameralar kaydetti.
Toplantıya katılan bir oda başkanının “Madem sizin için yaşam değerliydi ve her türlü öldürmeye karşıydınız o zaman neden Diyarbakır’da bombalı saldırıda öldürülen masum dershane öğrencileri ile İstanbul’da aynı şekilde bombalı saldırıda öldürülen insanların ardından bu olayları lanetleyen bir basın bildirisi yayınlamadınız?” sorusu ise cevapsız kaldı. Gerçekten “ölüler dirilere öğretiyordu.” Ölenin ve öldürenin kim olduğuna göre dirilerin tavırları değişiyor, beyanatlar ona göre şekilleniyordu.
Bu bilgiyi burada sizlerle paylaşmak istememin birkaç nedeni var. Bir tanesi, Türkiye’de hekimlik yapan herkesin yasal temsilcisi olan TTB’nin ülkenin en çok kanayan yarası konusundaki görüşünün herkes tarafından bilinmesini istedim. Bir diğeri, kimseye iftira atılmadığını ortaya koymak istedim. En son seçimlerde mevcut TTB yönetimine karşı bir listeyle seçime giren Türkiye Hekim Platformu sözlerinde haklıydı, TTB yönetimi sağlık çalışanların sorunlarından ziyade siyasetle uğraşmaktaydı ve siyaset yaptığı çizgi de mevcut siyasi partilerden birisinin çizgisi ile büyük ölçüde paralellik arz etmekteydi. Bir diğeri, mevcut TTB yönetimini seçen delegelere oy veren hekimler nasıl temsil edildiklerini bilsin istedim. Son olarak da, Merkez Konseyde yer alıp da ülkenin birlik ve bütünlüğünü savunduğunu bildiğim, şehide “şehit”, teröriste de “terörist” diyebilen kişilere seslenmek istedim: Bu bildirileri yayınlayan bir Merkez Konseyde bulunmaktansa istifa etmek çok daha erdemli bir tavır olacaktır. Yazımı, Genel Sekreterin konuşmasını bitirirken gözlerime bakarak söylediği son cümle ile bitirmek isterim: “Kaybettiklerimiz arasında, sizi de kaybetmek istemeyiz!” Ne demekse?