“Batı ölümü bilmez , ölümü Doğu bilir…
A. İlhan “Hangi Batı”
Dost toplantılarında sık sık konuşulan konulardan birisi de sağlık konusu. Daha doğrusu sağlığımızı korumak için yaptıklarımız. Kimisi her gün kaç adım yürüdüğünü, kimisi pilates ya da yoganın sağlığına nasıl iyi geldiğini, kimisi ise takviye olarak neler kullandığını anlatıyor. Bir başkası, sabah biraz zerdeçalla birkaç başka bitkiyi karıştırıp içtiğini ve bunun kanseri ve kalp hastalıklarını önlediğini anlatıyor.Hemen her yerde bu ya da benzeri konuşmaları dinliyorum.
Uyguladıkları yöntemleri hararetle anlatanlar, bunları uygulamayanlara ya da koenzim Q, omega 3 ya da glutatyon gibi takviyeler kullanmayanlara dudak bükerek bakıyorlar. Arkadaşlarının kullandığı yaşam iksirlerinden habersiz olanlar ise geç kalmış olmanın üzüntüsü ile eksikleniyorlar. Mide sorunu olmaması için elma sirkesi öneriyor birisi, gidip alıyorsun “nerden aldın?” diyor, “marketten” diyorum, “ooo olmaz şurada bir dükkan var oradan alacaksın, bu olmaz” diyor.
Bazısı, önemli bir sağlık sorunu geçirdikten sonra sağlık gurusu oluveriyor, sabah yürüyüş akşam yürüyüş, en ufak bir aşırılığa olanak tanımayan robotik bir yaşam sürdürmeye başlıyor.
Evet sağlık için düzenli yaşamak, yediğine içtiğine dikkat etmek, biraz spor belki gerekli. Ama bu durumu makulün üzerine çıkarıp sanki bunları yapmazsak hemen ölecekmiş ya da bunları düzenli yapanlar çok uzun ve sağlıklı yaşayacaklar gibi bir kanıya kapılmak da çok yanlış. Sporunu bir gün geciktirince strese, korkuya kapılanlar bile var! Bazısı işi öyle ileri noktalara getiriyor ki, sanki hiç hastalanmayacakmış ya da ölmeyecekmiş zannediyor. Gitgide yaşamın kendisine yabancılaşıyor sanki.
Hayatın doğal evreleri bile insanlara garip gelmeye başladı. Geçenlerde sıcak basmaları başlamış, genç ve sağlıklı görünen bir hastam, “ne yani şimdi bu menopoz mu?” sordu bana. Yani yavaş yavaş başlıyor artık dememe kalmadı,”ben neyi eksik yaptım da bu başıma geldi? “deyiverdi. Hanımefendiye “menopoz da doğum, yaşlılık gibi hayatın bir evresi; her kadında er ya da geç olacak” dedim. Bunun bir hastalık olmadığını anlattım. Son derece üzgün bir şekilde yanımdan ayrıldı.
Halbuki hayatın kime ne getireceği belli olmadığı gibi, kimin ne zaman neden öleceği de belli değil. Ölmekten kurtulacakmışız gibi kendimizi paralamanın da çok büyük bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Bununla sağlıklı yaşam düşmanı olduğum düşünülmesin; ama hayat matematik değil, bizler de robot değiliz. Yaşlanmayı ve ona bağlı olan değişiklikleri kabul etmek zorundayız. Kaçarak ya da koşarak kurtuluş olmadığını da bilmek gibi tabi ki.
Psikiyatrlar daha iyi bilir tabi ama belki bu aşırı spor, diyet tutkusunun altında ölüm korkusu yatıyordur kim bilir?
Oysa her şey karşıtıyla anlam kazanıyor. Yanlış olmasa doğrunun, kötü olmasa iyinin, çirkin olmasa güzelin, ölüm olmasa yaşamın ne anlamı kalır ki? İyisi mi sağlığımıza dikkat edelim; yediğimize içtiğimize, sporumuza da ama bunların esiri de olmayalım. Yoksa içini dolduramadığımız lineer olarak uzun bir hayatın kendimiz dahil kime ne faydası var ki?
“Sıkıntılarınızdan kurtulmanız için mutlaka bir hobiniz olması lazım” lafı ne kadar anlamsızsa, “uzun yaşamak ya da sağlıklı yaşlanmak için illa aşırı spor yapmak lazım” sözü de bence bir o kadar yanlış. Sağlıklı yaşlanmak da ne kadar mümkün onu da bilmiyorum. Sonuçta eskiden yaptığın birçok şeyi yapamadığın gibi, üstüne bir sürü de hastalık ekleniyor. Yaşlılığın kendisi aslında genel bir sağlıksızlık durumu. Sporu severek, isteyerek yapmak lazım. Yoksa zorla yapılacak bir sporun iğreti hobiler gibi ne ruha ne de sağlığa faydası olur.
Madem yazıya A. İlhan’dan bir alıntı ile başladık, alıntının devamı ile yazıyı noktalayayım.
“Çok tuhaf bir şey söyleyeceğim ama gerçek: Doğu ölüm kavramını halletmiştir. Batı bunu halledememiştir.
Doğu, 3 bin yıldan beri dünyanın hakikatinin ölüm olduğunu bilir. Dünyada başka hakikat yoktur. Ölürsün! Batı halen ölümden nasıl kurtulacağım diye uğraşıyor. Kurtulamaz! Bir Batılı ile konuşuyorduk, “Eninde sonunda çare bulacağız ve kimse ölmeyecek” dedi. “Peki nasıl besleyeceksin o kadar insanı?” dedim. “Onu hiç düşünmedik” dedi. “Canım işte uzaya gideriz” falan lafları etti, sonra durdu ve “Bazıları öldürülür!” dedi.”
Sevgiyle kalın…..
3 yorum
Hocam merhaba
Şu covid-19 un pandemisi ile uğraşılan bir düny düzeninde bu yazı öylesine tercüman oldu ki hislerimize. Korona günlerinden önceki hastalanma ve ölüm riskimizin korona ile aynı oranda olması hatta tüm bu Pandemi sona erdiğinde de aynı oranda olduğunu idrak edemiyoruz. Günün birinde uyansak ve bu bir rüyaymış diye düşündüğümüz olmadı mı? Olmaz mı… tam da o anda aslında ne değişecek ki sadece önümüze sunulan farkındalığımızın üzerine sislerin kaplanmasın izin verip gerçek dışı ama gerçek zannettiğimiz yanılgılarımızla yaşamaya devam edeceğiz.
Kaleminiz ne güzel satırlara aracılık etmiş
Yeni yazılarınızı merakla bekleriz
Bu dünyanın geçici bir geçim ve konaklama yeri olduğuna, ölümün ise cesedin çürüyüp ruhun mekân değiştirme olup insanın Rabbine kavuşacağına gerçekten, yürekten iman edenler için sorun yok. Hatta bu dünyanın sıkıntılarından ve ızdıraplarından kurtularak yaratıcının müşvik bağrına sığınmak mümin için bir ödüldür. Bu ayrılıkta hüzün veren müminin sadece bu dünyadaki sevdiklerinden bir süre ayrı kalacak olmasıdır.
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm(Erdem Bayazıt)
ÖLÜM Kalanlar içindir …Giden Ölümü zaten bilmez ki….Çünkü yaşıyorsaK ÖLÜM YOK, öldüysek YAŞAM YOK