Yeryüzünün en eski uğraşı alanlarından olan tıp denilince akla hemen hekim (tabip) gelir. Tarihsel süreç içerisinde tıp alanındaki bilginin ve deneyimin artışı, bir taraftan hekimlerin farklı alanlarda uzmanlaşmasına neden olurken diğer yandan da sağlıkla uğraşan farklı meslek adamlarına ihtiyacı ortaya koymuştur. Bunun sonucu tabip, uzman tabip, diş tabibi, eczacı, hemşire, ebe, sağlık memuru gibi farklı adlara sahip olmakla birlikte ortak tıbbi temel ilkeleri benimsemiş “sağlık personeli” soyadı ile anılan meslek kişileri doğmuştur.
Bu yazımda son yirmi yıldır her geçen gün sıkça kullanılan ancak tarafımdan sevilmeyen bir hekimlik ön adından “pratisyenlik”ten bahsedeceğim.
1219 sayılı Tababet ve Şuabat-ı Sanatlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanun, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu, 10436 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Tıbbi Deontoloji Tüzüğü, 23420 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği gibi ülkemiz sağlık mevzuatının bel kemiği niteliğindeki kaynaklarına bakıldığında sözü edilen meslek kişilerinden bahsedilirken “pratisyen hekim” adına yer verilmediği görülmektedir.
Yasalarımıza göre tıp fakültesinden mezun olan kişilere verilen meslek ünvanı “tabip” “hekim” ya da “tıp doktoru”dur. “Tabip” “hekim” ya da “tıp doktoru” yine yasa, tüzük, yönetmelik kapsamında önce bir alanda uzmanlaşarak “uzman hekim” olur. Okulu bitirdiğinde “tabip” “hekim” ya da “tıp doktoru” olan bir meslek adamı uzmanlaşmamışsa ünvanının önüne eklenen “pratisyen” ne anlama gelmektedir. Hekimlerimizi mutlu etmeyen bu ön adı kim, niye vermiştir?
Mesleği sorulduğunda “Ben hekimim” diyen meslektaşlarımıza ardışık olarak uzmanlık alanı sorulmaktadır. Bu soruya meslektaşlarımızca verilen cevap ise “pratisyenim” olmaktadır. Oysa ki pratisyenlik bu sorunun cevabı değildir. Çünkü bu ön ad meslekteki unvan sıralanmasında herkes tarafından tenzil-i rütbe olarak görülmektedir. Bu nedenle bu ön adın kullanılmaması gerekir.
Şimdi şu soruya cevap ararsak belki kendimi daha iyi ifade edebilmiş olabilirim. Pratisyen ön adı taşıyan başka meslek grubu var mı? Bize en yakın olan diş hekimlerinde bu ön ad kullanılıyor mu? Boşanma davasının yanı sıra cinayet davasını kabul etmiş bir avukat pratisyen avukat mı oluyor? Ya da bir ilçede hem hukuk mahkemesine hem de ceza mahkemesine bakan bir hakim pratisyen hakim olarak mı adlandırılıyor?
Çok zorlu bir eğitim-öğretim sürecinden geçerek başarılarını her daim kanıtlamış ve altı yılın sonunda hekim olmuş meslektaşlarımıza pratisyen ön adını vermek bana çok doğru gelmiyor. Ama, maalesef genel kanı bu ön adın giderek yerleşeceği yönündedir. Nitekim, bu ön ad hem Sağlık Bakanlığı tarafından hem Türk Tabipleri Birliği tarafından kullanılmakta hem de hekimlerimizin dernek adı olarak tercih edilebilmektedir. Daha da ileri boyutu, 4 Aralık 2004 tarihinde kabul edilerek 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun otopsiyi düzenleyen 87. maddesinde “Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adli tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır” ifadesiyle temel sağlık kanunlarımızda olmayan bir kavram uygulamaya konulmuştur.
Önümüzdeki günlerde, öncelikle tıp fakültesi öğrencileri ve uzman olmayan hekimlerimizin bu konudaki görüşlerini belirten anket çalışmaları yapılarak elde edilen sonuçlara göre bu düşüncelerimin ele alınmasını temenni ediyorum.