3 Mayıs 1920 yılında kurulan Sağlık Bakanlığı yasalarla kendisine verilen görevi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmıştır. Üstlenilen görev/görevler ülkenin içerisinde bulunduğu sürece göre çok önemli farklılıklar göstermiştir. Ne yazık ki bu farklılıklar “Sağlıkta Devlet Politikası” kavramından “Sağlıkta Hükümet Politikası” kavramına dönüştürülmüştür. Bu kavram farklılaşması ise uzun süreli ve kapsamlı stratejik planlamadan ziyade kısa süreli ve pragmatik politikalara neden olmuştur.
Ülkemizi işgal eden emperyalist ülkelerin açık ve kapalı iş birliğine karşı verdiğimiz Milli Mücadele sürecinde Sağlık Bakanlığı, özellikle, cephede yaralanan askerlerimizin iyileştirilmesine yönelik hizmet anlayışını, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra bulaşıcı hastalıklarla mücadeleye, sakatlarımızın rehabilitasyonuna odaklamıştır. Bu anlayışın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, hizmet için gerekli personelin yetiştirilmesine ve sağlık kurumlarının yurt sathına yayılmasına ağırlık verilmiştir. Bu hizmetleri kısıtlı kaynaklarla, rasyonel şekilde gerçekleştirmek için koruyucu hekimliğe öncelik verilmiştir.
Çağdaş dünyanın bir üyesi olma yolunda ilerleyen ülkemizin sağlık politikası özellikle 1980’li yıllarda koruyucu hekimlikten tedavi edici hekimlik yönüne çevrilmiştir. AKP Hükümeti döneminde Avrupa Birliği (AB)’ne giriş sürecinde “Sağlıkta Dönüşüm” sloganı ile özdeşleşen sağlık politikası ise 2008-2009 yıllarında “Aile Hekimliği” uygulaması ile gündemdedir.
Son dönemlerde ister kamu, ister özel kurumlar iş alanları ile ilgili stratejik planlamalarını yapmaktadırlar. Bu planlamada mevcut haldeki yerlerini belirledikten sonra her türlü olumlu ve olumsuz etkenleri belirleyerek kısa-orta-uzun vadedeki hedeflerini ortaya koymaktadırlar. Bu süreçte en önemli husus, hedefe varmada olumlu faktörleri ve hedeften uzaklaştıracak olumsuz faktörleri objektif, rasyonel ve şeffaf bir biçimde belirlemektir. Hedefin gerçekleşmesinde denetim ve kontrol de ikincil önemli husustur.
Sağlık Bakanlığı, Türkiye’de Aile Hekimliği Uygulamasını başlatırken stratejik planlamada istenilen hedefe varmak için tespit edilmesi gereken olumsuz faktörleri maalesef iyi görememiştir.
Sağlık Bakanlığı, her şeyden önce Aile Hekimliğini Aile Hekimi Uzmanının yapması gereken bir faaliyet olarak görmemiştir. Oysa ki böyle bir planlamada hedefe ulaşmada baş aktör olan “Aile Hekimi Uzmanının” yetiştirilmesi gerekirdi. Oysa ki istekle olunan bir uzmanlık alanı yaratıldı. Ve ne yazık ki, sadece uzman olmayan (bu adı kullanmak istemiyorum ama pratisyen hekimler) hekimler değil bazı, uzman hekimler de isteyerek aile hekimi oldular. Oysa ki her yıl 5500 hekim yetişen ülkemizde öncelikli olarak evrensel bilimsel niteliklere haiz aile hekimi uzmanı yetiştirmek ön hedef olmalıydı.
Özellikle ekonomik kaygılarla aile hekimliğine geçen pratisyen hekimlerin boşalttığı görev alanları zayıfladı. En önemli görev alanı hastanelerin acil servisleridir. Bilgi ve beceri sahibi acil servis hekimlerinin ayrılması ile nicelik ve nitelik olarak zayıflayan acil servislerde hizmetin aksamaması için genelge ile uzman hekimlere görev verilmektedir. Katıldığımız bir toplantıda dile getirildiği gibi, hastanın kalbini dinlememiş, EKG okumamış ya da hastanın karnına elini sürmemiş 20 yıllık bir göz hastalıkları uzmanı ya da biyokimya uzmanı acil nöbeti tutarak akut miyokard infarktüsü ya da akut batın tanısı koyacaklar. Bu durum, uzmanlık alanı dışında müdahaleyi tıbbi etiğe ve hukuka aykırı sayan, standart tıbbi müdahale almayı insan hakları bağlamında bir hasta hakkı olarak algılayan bir anlayışla nasıl bağdaşır.
Bağdaşır deniliyorsa, zaten sözün bittiği yere gelinmiş demektir. Bağdaşmaz deniliyorsa bu nasıl stratejik planlamadır? Evin sakini tabii ki herkes tarafından görülen ön bahçesini güzelleştirmek ister. Ama, bunun için arka bahçedeki güzellikleri kullanmamalıdır. Mesela arka bahçedeki çiçekleri söküp ön bahçeye dikmemelidir. Çünkü; bazen misafirler arka bahçeyi de görmek isteyebilirler.