Bu sözü okuduğunuzda, William Shakespeare’den bir alıntı, Harold Robbins’den bir kitap ya da Cüneyt Arkın’ın baş rolünü oynadığı bir film gelebilir aklınıza. Oysa bugün benim sizinle dertleşeceğim konu bambaşka…
Türk Tabipler Birliği’nin geçen hafta basında yer bulan açıklamasında, son 1,5 yıl içinde 8000’den (yazıyla, sekiz bin) fazla hekimin çalıştıkları kamu kurumlarından istifa ettiğini, 5000’den fazlasının da, yurt dışında gitme amaçlı, çalışma belgesi almak için başvurduğunu bildirdi.
Böyle bir haberden sonra doğaldır ki, gerek hekimler arasında, gerekse sosyal ve ulusal medyada bir tartışma başladı. Ne oluyordu da, hekimler kamuda hatta kendi ülkelerinde çalışmaktan vazgeçiyorlardı.
Baktığınızda, kendi ülkesinde çalışmaktan hatta yaşamaktan vazgeçen bu insanların birçoğunun genç, daha yolun başındakiler olduğunu görüyorsunuz. Daha da ötesi, yine medyaya baktığınızda, meslek bağımsız birçok genç insanın, yaşadıkları ülkeye inançlarının kalmadığını, geleceğe dair bir umutları olmadığını kısaca hayallerinin öldüğünü izliyorsunuz.
Burada sorulacak ilk soru, acaba bu gençler fazla mı kırılgan ya da zorluklarla mücadele kapasiteleri mi yetersiz? Yani hata gençlerde mi?
Yoksa, önce iğneyi kendimize batırarak şöyle mi demeliyiz; biz büyükler nerede hata yapıyoruz?
En baştan söylemem gerekir ki, gençler birçok konuda hatalı olabilir, yanlış yapabilir, olmadık işlere bulaşabilir. Nereden mi biliyorum? Biz de genç olduk, biz de birçok hata yaptık, olmadık işlere bulaştık. Bir çoğumuz sonuçta doğru yolu buldu, hayatta başarılı oldu. Tabii ki, bir kısmı da başaramadı, çeşitli şekillerde bedel ödedi, hayatın içinde savruldu gitti.
Ama zaten genç olmak bu değil miydi? Yani hatalar yapmak, zaman zaman yanlışlıklarla yoğrulmak ama sonuçta bu hatalardan ders çıkararak yıllar içinde, kendini ve doğruyu bulmak. Sonuç olarak, gelinen bu noktada ben gençleri her zamankinden daha fazla sorumlu bulmuyorum.
Peki, ya biz büyüklerin, gençleri eğitenlerin, öğretenlerin, yönetenlerin sorumlulukları…
Mesela, tüm eğitim hayatları boyunca matematik öğrettiğimiz çocuklarımız neden üniversite sınavında ortalama 3-4 doğruda kalıyor?
Neden liseyi bitiren tüm çocuklar İngilizce konuşamıyor?
Neden bizim çocuklarımız PISA testinde (kendi dilinde okuduğunu anlama) sonlarda yer alıyor?
Birkaç matematik sorusunu doğru yaparak üniversiteye giren çocuklarımız, mezun olduğunda neden iş bulamıyor? Ya da acaba yüzde kaçı, eğitim aldıkları branşta bir meslek erbabı olabiliyor?
Neden gece gündüz demeden çalışıp üniversite sınavını kazanmış genç, bu başarının keyfini çıkarmak yerine, okulunun olduğu kentte, nerede barınacağının, bütçesini nasıl oluşturacağının derdine düşüyor?
Derslerde bile, neden gençlerimiz sussun, dinlesin ve öğrensin derdindeyiz?
Soran, sorgulayan gençlerden neden hoşlanmaz olduk? Oysa merak etmek, sormak ve sorgulamak, anlamanın ve bir adım daha ileri gitmenin yani bilimin ilk basamağı değil miydi?
Bu soruları çoğaltmak o kadar mümkün ki… Bir çırpıda yüzlercesi yazılabilir. Ve biz büyükler biliyoruz ki, bu soruların cevaplarının sorumlusu bu gençler değil. O pırıl pırıl gençleri, gereği gibi biz eğitemiyoruz, gereği gibi bizler hayata hazırlayamıyoruz.
Özetle, o ölen hayallerin sorumlusu biz büyükleriz, aslında.
Ulu Önder Atatürk’ün, ’ Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz’ sözünden yola çıkarak, geleceğin gençlere ait olduğunu unutmadan, onların her birinin birer kardelen olduğu inancıyla, onları daha iyi eğitmek, hayata daha iyi hazırlamak amacıyla her zamankinden daha çok çalışmalıyız. Sistemden gelen sorunları gençler söyleyince kızıyoruz ya, o halde biz büyükler ifade edelim. Yani şu iğneyi her anlamda önce kendimize batıralım.
İnancım odur ki, biz büyükler gençlerimiz adına bu gayreti gösterir ve çok çalışırsak, o hayalleri yeniden yeşertebiliriz.
Tanışma faslından sonraki ilk yazımda, gençliğe olan inancımı vurgulamak istedim.
Sağlıkla kalın dostlar.
Sevgi ve saygılarımla…
Twitter: serdarisik68
2 yorum
Biz gençler çoğu zaman hayalperest oluruz. Lakin başlıktaki gibi önce hayallerimiz ölüyor. Halbuki biz zaten çok fazla şey istemiyorduk hocam. Başımızı sokacak küçük bir ev, 4 tekerlek giden küçük bir araba, kimseye muhtaç olmadan karnımızı doyurabilmek, çok mu şey istiyoruz? Bunları dahi hak etmiyor muyuz? Tüm bunlarda bizim de suçumuz var çünkü biz birlik olmadığımız sürece bu düzen böyle gidecek ama inanıyorum, hissediyorum güzel şeyler olacak…
Hep birlikte çalışacağız, hep birlikte başaracağız.
Gelecek güzel gelecek…
Yorumun için teşekkür ediyorum.