İyi haftalar dostlar. Manisa’nın girişinde Organize Sanayi Bölgesi’ne giden yolu ayıran bir kavşak vardır. Bu kavşak İzmir İstanbul kara yolunun üzerinde olduğundan sabah ve akşam saatlerinde çok yoğun olur. Özellikle sabah saatlerinde İzmir tarafından gelişte yaşanan yoğunluğun bir nedeni de sadece 30 saniye süreyle ana yola yeşil yanan trafik ışıklarıdır. Tabii ki yurdum insanı “Bbenim memurum işini bilir diyen” rahmetli Özal mantığı ile bunun da kolayını bulmuştur. Kavşağı ve oradaki yığılmayı görenler hemen en sağa emniyet şeridine geçerler ve sağ tarafı takip edip tepe üstü tabir edebileceğimiz tali yoldan bekleyenlerin ve ışıkların önüne geçerler. Artık bu işte öyle bir noktaya gelindi ki, trafik polisi dahi olayı kanıksamış durumda, önünden hızla geçen arabalara dönüp bakmıyor bile. Bunu yapanlar en iyi ihtimalle 70 saniye kazanır ve beş arabanın önüne geçerler. Böylelikle kendileri çok akıllı olurken, kavşakta bekleyen ötekiler içinde, meşreplerine göre bir sıfat yakıştırabilirler. Tabii bu arada sağdan giderken diğer arabalar için yarattıkları sürtme tehlikesi ve yayalar için yarattıkları tehlikenin onlar için önemi yoktur. Önemli olan öne geçmektir ve ne yazık ki bu durum toplumumuzda her alan için aynıdır. Esas olan öne geçmektir, kural veya hak tanımak diye bir sorunumuz yoktur, hiç de olamaz.
Toplumumuzda ezelden gelen böyle bir saygısızlık var ki, sormayın gitsin. Bir kişinin dahi önüne geçmeyi kâr sayan zihniyet yaşamın hemen her alanında kendini göstermektedir. Ben örneğimi trafikte verdim, ancak trafik ne ilk ne de tek örnek. Geçtiğimiz günlerde Japonya’da büyük bir deprem oldu biliyorsunuz. Deprem çok ama çok büyüktü ve Türkiye’de olsaydı gerçek şu ki, taş üstünde taş kalmazdı. Deprem sonrasını aktaran resimlerden bir tanesi dikkatimi çekti. Bir ankesörlü telefonun önünde sıraya girmiş ondan fazla Japon. Sabırla sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlar. Bu depremin Türkiye’de olduğunu ve depremden bir şekilde sağ çıktığınızı düşünün bir de. Bana göre deprem sonrası oluşacak panik, yağma ve artık hiçbir kural tanımayacak öne geçme dürtüsüyle çok kolaylıkla açlıktan veya susuzluktan ölebilirsiniz. Normalde dahi birbirini çelmeleyen toplumumuz böyle bir stres sonrası otoritenin de zedelenmesini fırsat bilip birbirlerini çok rahat boğazlayabilir.
Bu durum üniversitelerde de çok fazla yaşanıyor. Öğretim üyeleri kimi zaman maddi veya manevi anlamda öne geçmek için meslektaşlarının üstüne basmaktan çekinmiyorlar. Ortak çıkarları için asgari müşterekte çok rahat buluşmaları mümkün iken, bunu tercih etmeyerek var olduklarına inandıkları eşsiz meziyetleri ile öne geçebilmek için sürekli bir çekişme ortamı içinde yer almayı uygun buluyorlar.
Peki, şu son günlerde yaşanan YGS olayı da bunun bir göstergesi değil midir? Toplum olarak birbirimize güvenimiz yok. Çünkü biliyoruz ki, fırsat verilse biz de bir şekilde diğerlerinin önüne geçecek şekilde hileli bir yola başvurmaktan çekinmeyeceğiz. Burada gerçekte bazı adaylara şifreli kitap verildi mi verilmedi mi bilmiyoruz. Adaylara dağıtılan toplam 1 milyon 700 bin kitapçığa tek tek bakmadan da bunu kesin anlamanın yolu yok. Yetkililerin açıklamaları da benzer olaylar daha önceleri yaşandığı için artık şüpheyle karşılanıyor. Her ne pahasına olursa olsun öne geçme dürtüsü toplumumuzu esir etmiş durumda. Bu paha diğer adayların geleceği de, hayatı da olabilir. Hiç ama hiç önemli değil. Oysa yaşam çok kısa ve sahip olduklarımız veya olacaklarımız paylaşılamayacak şeyler değil, herkese rahatlıkla yeter. Önemli olan öne geçme duygusunu oluşturan yüksek egolarımızı bir şekilde baskılayabilmek. Herkesin herkesle paylaşımının bol olduğu günler görebilmek dileğiyle esen kalınız.