Diş hekimliğinde dental implant uygulamaları, önceleri ileri bir tedavi seçeneği iken, son on yılda implant türleri ve yapılarındaki hızlı gelişmeler ile artık rutin bir tedavi olarak uygulanabilmektedir. Uygulamaların artması, pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir. En önemli handikap, multidisipliner bir tedavi olmasıdır. Bu yönü ile temel diş hekimliği eğitiminde, ders programları arasında sınırlı bir alanda aktarılmak durumunda kalınmaktadır. Görsel ve basılı medyada dental implant konusunun magazinel şekilde sürekli yer alması, hastaların sadece teknoloji merakından kaynaklanan yetersiz bilinçle hareket etmeleri istemleri abartılı ve gereksiz boyutlara taşımıştır. Hekimler de bu istemlere yanıt verebilme kaygısı ile hareket etmektedirler. Bu nedenle, bu alandaki eksikliklerini gidermek üzere mezuniyet sonrası düzenlenen kurslara yoğun ilgi göstermektedirler.
Ancak, gözlemimiz odur ki, bugün bu alandaki eğitimde çıkış noktasından sapılmaktadır. Yurt dışında düzenlenen kadavra üzerinde implant uygulamaları her ne kadar cazip bir eğitim gibi görünse de, iyi analiz edildiğinde hasta uygulamalarına geçmeden önceki pratik eğitimde fark yaratmaktan öte, yalnızca “anatomik yapıları tanımaya” ya da tekrar etmeye yaradığı ortaya çıkar. Yaşayan ağız ortamını taklit edecek her türlü yapıdan uzak olan kadavra üzerinde dental implant uygulamaları, “simüle model üzerinde” uygulamalardan çok farklı bir boyut getirememektedir. Kadavralar, canlıyı yansıtacak özellikler barındırmamaktadır. Ağrı, hareket ve dolaşım gibi yaşamsal işlevler, simülatörlerde olduğu gibi kadavrada da bulunmamaktadır. Bu anlamda, kadavranın simülatörden farklı olumlu bir özelliği bulunmadığı gibi, devital dokuların uygulamaya elverişliliği de tartışmalıdır. Ayrıca, dental implant tedavisi üç boyutludur ve günümüzde üç boyutlu ileri görüntüleme, hatta yapılandırma ile öngörülebilir şekilde uygulanabilmektedir. Bu bağlamda; temel diş hekimliği eğitiminde bile her öğrenci kadavra üzerinde kişisel uygulama yapma olanağı bulamaz iken “kadavra uygulamalı dental implant” kurslarının bilinçli bir eğitimden uzak; serbest diş hekimini konuya çekmenin farklı bir yöntemi olmaktan öte bir girişim olmadığı da açıktır. Konunun bir başka yönü, hatta en önemlisi de etik ve insani boyutudur. Beden bağışında bulunanların seçimlerini, eğitsel yönü dental implant açısından gerçekçi olmayan bir yola kanalize ederek “harcamak” çok saygın bir davranış olmayacağı gibi, dental implantların, hastaların sağlığına direkt etkili yaşamsal bir konu olmaması nedeni ile de koparılan gürültüye değmeyeceği de bir gerçektir. Mezuniyet sonrası kısa süreli kurslarla dental implantoloji eğitimi yerine uzun soluklu programlar ile eğitim süreci oluşturmak daha doğru bir seçim gibi görünmektedir.