Ünver, kitabının bu tarihi gelişim bölümünde, Ortaçağ’da İslam dünyasının da tıp etiğine önem verdiğini yazar. Örneğin, Ebubekir Muhammed Bin Zekeriya Razi (854-932) tıbbi gizlilik (sır), hekimlerin görevleri gibi etik konularda hekimin hastasıyla ilgili sırları tutması gerektiğini ve hastaya iyi davranılmasını belirtir. Burada gizliliğe saygı ilkesi vardır. Yine ünlü hekim İbn-i Sina (980-1037) da aynı konulara eserlerinde değinmektedir. Yine XII. yüzyılda, Semerkand’lı Hekim Nizami-i Aruzi, Çehar Makale adlı eserinde hekimlerde aradığı özellikleri kısaca şöyle belirtir: Hekim hastasına nazik davranan, nefsine hakim bir kişi olmalıdır. Kırk yaşını geçen bir hekim, mesleğinde deneyim kazanmış olur. Yine ruhsal tedavilerin (psikiyatrik tedaviler) de deneyimli ve bilgili hekimlerce yapılması gerekir.
Ünver, İbn-i Şerif’in Yadigâr adlı eserinden de bazı örnekler verir. Yazar, açılış dersi olarak verdiği deontoloji ve etikle ilgili bu tarihi gelişimde diğer bazı Türk yazarlarının da etikle ilgili bilgilerinden sözeder.
Yine A. S. Ünver, 1877’de Dr. Nurican’ın tıbbi deontoloji konusunda konferanslar verdiğini ve tıbbiye hocalarının da zaman zaman deontolojiden gerek konferanslar şeklinde, gerekse kendi derslerinde bu konuya değindiklerini bu kitabında belirtir. 1924-1926 yılları arasında Dr. Galib Ata tıp tarihi ile beraber deontoloji dersleri de verdi. Ünver, bu kitabında Prof. Dr. Akil Muhtar Özden’in 1932 ve 1933 yıllarında deontolojiye ait iki konferans verdiğini belirtir. Prof. Dr. Mustafa Münif Paşa’nın deontoloji kitaplarından bazı konular çevirdiğini, ancak yayınlanmadığını, yine Dr. Marko, Dr. Henif, Dr. Aziz Fikret vb.’leri gibi kişilerin bu dalla ilgili makalelerinin yayınlandığını belirtir.
Ünver, 1933’te kendisi tarafından kurulan tıp tarihi enstitüsüne deontoloji ve tıp tarihi kürsülerinin bağlı olduğunu, bu açılış dersinde özellikle açıklamaktadır. Yine deontoloji anabilim dalına ait zengin bir kütüphanenin bu enstitüde bulunduğunu da ayrıca belirtir. Görüldüğü gibi tıp tarihi ve deontolojinin ayrı bilim dalları olduğu daha o dönemde A. S. Ünver tarafından özellikle anlatılmaktadır. Yine tıbbi problemlerin ahlâki yönlerinin yani etik kurallarının ve etik ilkelerin tıbbi deontoloji konuları içinde işlendiği görülmektedir. Yine bugün ayrı bir konu olarak belirtilen hasta hakları da hekim görevleri, hasta-hekim ilişkileri gibi deontolojik konuların içinde işlenmektedir. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre, son yıllarda, tıp etikçileri tarafından üzerinde durulan bu konular, bu anabilim dalının kurucusu Ord. Prof. Dr. A. S. Ünver tarafından da yıllar önce işleniyordu ve ondan önce de bu dersi veren hocalar tarafından da anlatılıyordu. Ancak doğaldır ki artan ve gelişen modern tıp konuları karşısında tıp etiğinin de deontolojiden yani tıp hukukundan ayrı olarak ele alınması ve araştırılması kaçınılmaz bir sonuç olmuştur. Nitekim A. S. Ünver açılış dersini ünlü hekimlerin tıbbın ahlâki temellerine ait sözleriyle bitirir. Örneğin Louis Pasteur, bu konuda hastanın milliyeti ve mezhebi sorulmaksızın tedavi edilmesi gerektiğini belirtir. R. Hess ise bir hekimin hastasıyla ruhsal yapıdan da bir ilişkiye girmesini ister. Ünver, tıp tarihinde iz bırakmış hekimlerin, bilgin oldukları kadar, ahlâki değerlere sahip olduklarını da belirtir. Ünver’e göre, tıp deontolojisi, hekimlerin görevlerini yaparken uyacağı yasaları inceler. Ayrıca hekimlerin hastalarına bakarken ahlâki kural ve ilkelere sahip olmaları gerekir. Bu ahlâki ilkeler de tıp etiğinin içinde incelenir.
A. S. Ünver, kitabın önsözünde yukarıdaki bilgileri verdikten sonra, 6 bölümden oluşan Tıbbi Deontoloji Dersleri’ne ait kısa konuları vermektedir.
Deontolojinin Ehemmiyeti (Önemi) ve Gayesi (Amacı) adlı birinci bölümde, iyi ve ahlâklı bir hekim olmak için ne gibi yolların izlenmesi gerektiğinden sözedilir. Tıbbın birinci amacı, insanı hastalıklara karşı korumak ve hastayı hastalığından kurtarmaya çalışarak sağlığına kavuşturmaktır. Ünver, hekimlerin bu görevi yerine getirirken tarih boyunca birçok kuralla karşı karşıya kaldıklarını ve böylece bu meslekte olanların hastaya en iyi şekilde bakmak için vicdan sahibi olmaları gerektiğini bildirir. Ancak zamanla tıp hukuku bazı değişikliklere uğramış ise de yine her dönemin gereklerine uygun yasalar çıkarılmıştır. Tıp etiği (ahlâkı) ile ilgili ilkeler ve kurallar da bazen hukukun gerisinde, bazen de hukuki yasaların önünde olarak her dönemin felsefi görüşlerinin de etkisiyle hekimin hastaya ahlâklı davranmasında etkili olmuşlardır. Bu kısa kitabın 2. bölümü olan Hekimin Kendisine Karşı Vazifesi (Görevi) adlı kısımda ise hekimin nasıl bir insan olması gerektiğinden sözedilir. Ünver’e göre, tıp mesleğini yapan bir hekim, sanatını tam anlamıyla öğrenmiş olmalıdır. Hekim yine görevinde çalışırken yüksek bir ahlâkla hareket etmeye zorunludur. Bu bakımdan tıp etiği ilkelerini de bilmek zorundadır. Bu bakımdan birçok fedakarlığa katlanmak zorundadır. Hekimin sahip olması gereken ahlâki yetenek, eğer hekimde doğuştan varsa, aile terbiyesi ve eğitim de bunu geliştirir. Yine Ünver, bu bölümde, hekimin hastalarına olduğu kadar kendi sağlığına da özen göstermesi gerektiğini bildirir. Yine hekim, dikkatli çalışmayı seven, sabırlı, hastalarına nazik davranan, vicdanlı, yasalara, kurallara ve ilkelere uyan, şarlatanlık yapmayan, dürüst bir kimse olmalıdır.