İlk kalp nakli, 2 Aralık 1967 günü, Güney Afrika’nın Cape Town kentinde Groote Schuur Hastanesinde Doktor Christian Barnard tarafından gerçekleştirildi. Ancak hasta 18 gün yaşayabildi. Tıptaki gelişmelere paralel olarak kalp nakilleri ve diğer organ (böbrek, pankreas, karaciğer, kemik iliği, rahim vs.) nakilleri de çok daha başarılı bir şekilde gerşekleştirilmekte ve kişiler artık yaşamlarını sağlıklı ve daha uzun bir süre sürdürebilmektedirler.
Organ bağışı kişinin hayatta iken kendi iradesiyle, organlarının bir kısmının veya tamamının ölümünden sonra başkalarının tedavisi için kullanılmasına izin vermesi veya beyin ölümü oluşan bir bireyin organlarının bağışlanmasına vasilerinin müsaade etmesidir. On sekiz yaşını doldurmuş, akli dengesi yerinde olan herkes organ bağışında bulunabilir.
Organ bağışı yapılma oranlarına baktığımızda gelişmiş ülkeler ile aramızda, bir kıyaslama yapmak gerekirse arada ortalama en az 10 kat fark bulunmaktadır. Örneğin; milyon kişi başına düşen organ bağışı oranı Türkiye’de 3.6 iken, bu oran İspanya’da 32, Amerika’da 25, Fransa’da 23,8, İtalya’da 21,6’dır. Organ bağış kartı alanlar da bizde düşük oranda, fakat son iki yıl içindeki yoğun çalışmalarla iyi bir artış göstermiştir. İstanbul’da 2007 yılı içinde organ bağış kartı alan kişi sayısı 35 bin 200’dür. 2006 yılında bu rakam sadece 2 bin 500 idi. Organ nakli bekleyen hasta sayısı 48 bin ve bu sayıya her yıl 4 bin 5 bin kişi ekleniyor. Bizde yapılan toplam nakil sayıları ise yılda maksimum 2 bin 500-3 bin kişi (kadavra + canlı vericiden) olmakta, geri kalanlar da maalesef kaderine terk edilmektedir. Yapılan nakillerin yüzde 70’i canlıdan, yüzde 30’u kadavradan sağlanmaktadır. İdeal olan, çoğunluğunun kadavradan yapıldığı nakillerdir.
Tıbbi gelişmelere paralel olarak her geçen gün nakli yapılabilen organ çeşidi artış gösterdiği gibi, organ nakli bekleyen hasta sayısı da artış göstermektedir. Ancak bu artışlara karşılık, bağışlar ortalamanın çok altında devam ediyor. Bu sayı azlığında en önemli etken, dini yönden duyulan çekince ve düşünceler olmakta ve insanlarda “Organ bağışı yaparsam günah işler miyim? “ düşüncesi önemli bir rol oynamaktadır. Çoğunlukla da bağışa uygun olan birine “Organ bağışında bulunmak ister misiniz?” veya beyin ölümü gerçekleşen bir hastanın yakınına “Hastanızın beyin ölümü oluştu, organlarını ihtiyacı olan bir başkasına bağışlamayı onaylar mısınız?” diye sorduğumuzda kişi veya beyin ölümlünün yakınlarının çoğu “konuyu önce bir din adamına danışmak istediklerini” söylemektedirler. Danışılan bir din adamının olumsuz görüş bildirmesiyle organ bağışından vazgeçenler de maalesef çok oluyor. Dolayısıyla bu konunun istenen düzeye ulaşabilmesi için başta din görevlilerinin, ikinci olarak da vatandaşların ve özellikle de biz doktor ve diğer sağlık görevlilerinin Kur’an temelli dini bilgilerle eğitilmeleri oldukça önemlik arz etmektedir.
İşte bu amaçla ve belki katkısı olur ümidi ile konuyu, Kur’an temelli olarak tartışmaya açılsın ve dini bilgim çerçevesinde hastalarla ilk konuşan konumundaki doktor meslektaşlarımıza temel bir bilgi oluştursun diye gündeme getiriyorum.
Vücudumuz, maddi beden ve ruh dediğimiz enerjiden oluşmaktadır. Ruh, temelde Allah kaynaklı bilinçli bir enerjidir. Bedenimiz ise bu enerji kısmının yine Allah tarafından yaratılmış elbisesidir (veya bir araba, bir binek). Biz insanlar ise Allah’ın bu enerjisinin elbisesi olan bedenimize, çıplaklıktan ve soğuktan korumak amacı ile kendimiz ırktan ırka ve bölgeden bölgeye farklı şekil renk ve modalarda yaptığımız kıyafetleri giydirmiş durumdayız. Dolayısıyla Allah kaynaklı bilinçli enerjimiz, biri Allah kaynaklı elbise olan vücudumuz, diğeri de insanların yaptığı beşeri elbise-kıyafet olmak üzere iki elbise ile kuşatılmış olmaktadır. İster Allah kaynaklı elbise olan vücudumuz, isterse bizim bedenimize giydirmiş olduğumuz elbisemiz, her ikisi de temelde Allah’ın yaratmış olduğu maddelerdir. Ve her ikisi de kullanılıp işleri bitince dünyada sadece birer posa/artık olarak kalacaklardır. Dolayısıyla başta vücudumuz olmak üzere, kullanmakta olduğumuz diğer canlı ve cansız her şey (mal-eşya) Allah’ın yaratıp bize (ruhumuza) kullanmamız için kiralık ve geçici olarak verdiği şeylerdir ve bizler birer kiracıyız (Hadid-5-7: Çünkü, Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Sizi hâkim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden Allah için harcayın). Kullandığımız bineğin şoförü, pilotu veya kaptanıyız. Farklı bir ifade ile “İçimiz Hakk’ın, dışımız ise Halk’ın” şeklinde bir deyim kullanabiliriz.
Kiracı olan biz insanlar, kullanmakta olduğumuz eşya ve maddeleri, öldüğümüzde kullansınlar diye başka insanlara bırakmaktayız. Bunun gibi, kiracı olarak kullandığımız vücudumuz da eğer sağlam ise ve başka bir vücudun yararına olacaksa, kullanılmasına müsaade edebiliriz. Bu amaçla bizler kendi organlarımızın başka bir kişi tarafından kullanılmasına müsaade edebileceğimiz gibi, bir yakınımızın da ölmeden önce organlarının bir başkasına bağışlanmasına onay vermesi veya sağlam bir kişinin başka bir insana bir organını bağışlaması için ikna edebiliriz. Böylesi bir bağışlama, insanın öldükten sonra da zekât dediğimiz infak ibadetini bir nevi devam ettirmesi olacaktır. Dünya malı olan vücudumuzun kadavra olarak, tıp fakültesi öğrencileri tarafından eğitim için kullanılmasına müsaade etmek de olumlu bir aktivitenin başka bir şeklidir. Hatta bu davranışlar, bir nevi birer ibadet olarak da kabul edilebilir. Çünkü hasta olan insanın, hasta bir organını sağlam bir organla değiştirmekle veya kadavra şeklinde tıp eğitimine olumlu bir katkı sağlamakla, Allah’ın yarattığı insana yardım edilmiş olunmaktadır. Kur’an, bir insana yardım etmenin, temelde bir topluma, hatta tüm insanlığa yapılmış bir yardım olarak değerlendirildiğini vurgulamaktadır. Maide suresi 32’nci ayetteki mesajın altında yatan temel anlam da budur (Maide-32: Bunun için İsrail oğullarına kitapta şunu bildirmiş idik: “Her kim bir kişiyi, bir kişi karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuğu olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanın hayatını kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur).
Beyin ölümü gerçekleşmiş olduğu için Allah kaynaklı bilinçli enerjinin artık kullanmayacağı aşamada olan bedenin kiralanmışlık görevi bitmiş olduğuna göre, bu bedenin başka bir insan tarafından kullanılması, Allah’ın emrine ve Hadid Suresi 5-7. ayetlerdeki “Allah için harcayın” mesajına uygun olacaktır. “Bakara-244 ve 245: Allah yolunda mücadele/gayret edin ve yarattıklarıma katkıda bulunun, bu bana sizin bir yardımınızdır, bana verdiğiniz bir borçtur ve bilin ki şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir. Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. Allah azaltır veya çoğaltır. Ancak ona döndürüleceksiniz”. Ve Kur’an, Allah yolunda yapılan katkıları, Allah’ın yarattıklarına yapılan katkılar olarak belirtmekte ve yedi veren tohum gibi kat kat karşılığı olacağını açıklamaktadır (Bakara-261: Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her biri yüz taneye sahip yedi başak bitiren bir tohum tanesine benzer. Allah dilediğine kat kat fazla verir. Allah, rahmeti bol ve her şeyi bilendir). Hz. Muhammed de bir hadisinde “İnsanların en hayırlısı, başkalarına hayrı dokunandır” diyerek bu konuyu pekiştirmiştir.
Konuyu şöyle örneklendirebiliriz: Allah kaynaklı bilinçli enerjimiz, bir araba kullanınca, o arabayı geçici olarak kiralamış, geçici sahiplenmiş demektir. Aynı sürücü, arabayı değiştirdiğinde veya eskiyince yenisini aldığında farklı arabalar da kullanmış ve bunlardan yararlanmış olmaktadır. Sürücü bir hata yaptığında hesap arabadan değil, sürücüsünden sorulur. Dolayısıyla, bir organ bağışlanınca, hesap verici konumda olmayan bir arabanın bir parçası, başka bir arabaya aktarılmış olmakta, başka bir sürücü bu parçadan dünya hayatında yararlanmakta ve Allah’ın ona kiralık olarak verdiği arabasına destek verilmiş olunmaktadır.
Organ nakline ihtiyacı olmayan, fakat organ bağışını benimseyen bir birey olmanız dileklerimle.