Organ nakilleri günümüzde hayat kurtarmaya devam ediyor. Ancak bu konu beraberinde birçok sorunu getirmektedir. Son günlerde gazetelerde eşine böbreğini daha önce vermiş ve şimdi ondan ayrılmak isteyen bir kadının organını geri istemesi yazılıydı ve tıp çevreleri bunun rizikolu olduğunu belirtiyorlardı. Şimdiye kadar organ nakillerinde etik sorunları devamlı olarak yazdık durduk. Ancak böyle bir örnek yeni olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bugün Türk tıbbı çok ileri düzeye vararak organ aktarmalarında da başarılı çalışmalar yapılmıştır. Bu bakımdan gerek 1979, gerekse 1982 yıllarında çıkarılmış organ aktarmaları ile ilgili yasalar, hekimlerimizin hasta hayatını kurtarmadaki çalışmalarında son derece yardımcı olabilecek nitelik taşımaktadır.
Örnek olarak böbrek naklini ele alabiliriz. Son 25 yılda böbrek transplantasyonu, birçok ülkede, son dönem böbrek hastalığının tedavisinde etkin olmuş ve diğer tedavi yöntemlerine göre, sosyo-ekonomik yönden daha olumlu sonuçlar vererek benimsenme yolunu tutmuştur.
Canlı verici sorununda tek problem, bir yandan bir insanın iyileşmesi ve öte yandan diğer kişiye yönelik sıkıntı ve tehlikenin birarada bulunmasıdır. Canlı vericinin organını vermesinde, alıcının yararı ile vericideki olası risklerin karşılaştırılması gerekir. Vericinin operasyon öncesinde aydınlatılmış onamı alınmış olmalıdır. Anlaşma kendi arzusu ile olmalı ve herhangi bir baskı olmamalıdır. Organ bağışı parasal bir kazançla yapılamaz. Burada yukarıda verdiğimiz örnekte canlı böbrek vericisi olan eşten aydınlatılmış onam alınmış olup, bunun ayrılma gibi bir olayla geriye dönüşünün olamayacağı mutlaka anlatılmıştır.
29.5.1979 tarihli “Organ ve Doku Saklanması ve Nakli Hakkındaki Kanun”la bu operasyonların yapılması, bazı kurallara bağlanmış ve hekimi birçok tereddüt yaratabilecek durumlardan kurtarmıştır. Bu Kanun’un 7. maddesi aşağıdadır: “Bilgi Verme ve Araştırma Yükümlülüğü:
Madde 7:Organ ve doku alacak hekimler:
a) Vericiye, uygun biçimde ve ayrıntıda organ ve doku alınmasının yaratabileceği tehlikeler ile bunun tıbbi, psikolojik, ailevi ve sosyal sonuçları hakkında bilgi vermek;
b) Organ ve doku verenin, alıcıya sağlayacağı yararlar hakkında vericiyi aydınlatmak;
c) Akli ve ruhi durumu itibariyle kendiliğinden karar verebilecek durumda olmayan kişilerin vermek istedikleri organ ve dokuları almayı reddetmek;
d) Vericin evli olması halinde birlikte yaşadığı eşinin, vericinin organ ve doku verme kararından haberi olup olmadığını araştırıp öğrenmek ve öğrendiğini bir tutanakla tespit etmek;
e) Bedel veya başkaca çıkar karşılığı veya insancıl amaca uymayan bir düşünce ile verilmek istenen organ ve dokuların alınmasını reddetmek;
f) Kan ve sıhri hısımlık veya yakın kişisel ilişkilerin mevcut olduğu durumlar ayrık olmak üzere, alıcının ve vericinin isimlerini açıklamamak; zorundadırlar.”
Bilindiği gibi dünya bugün kadavra kaynaklı organ naklini daha uygun olarak görmekte, canlıdan organ alımını ise birçok şart yerine gelse bile ortaya çıkabilecek sosyal ve biyolojik zararlar nedeniyle benimsemek istememektedir. Fakat bugün bile halk arasında, kendi yakınlarının ölüsü üzerinde hiçbir işlem yapılmamasını isteyen bazı aileler vardır ki, bunlar, eskiden kalmış bazı moral değerler taşımaktadır ve bu inanışlarında ısrarla durmaktadırlar. Bazı hukukçular, bu durumu ölünün yakınlarının manevi değer yargılarının ihlal edilmemesi koşuluna dayanarak, mirasçıların ölü üzerinde kendi moral değerlerine göre bir tasarrufa gitmeleri gerektiğini bildirmektedirler. Toplumumuzun örf, adet, toplumsal değer yargıları ve inanışlarında kısa sürede büyük değişikliklerin olmasını beklememiz mümkün değildir. Kanımızca bugünün ilerleyen tıp teknikleri ve insan hayatını kurtarmak için atılmış ileri adımlar, bu toplumsal ve sosyal yargıları da zamanla silebilecektir. Nitekim, kadavra kaynaklı organ temini, canlı vericiden organ alımının getireceği sorunları da ortadan kaldırmaktadır.
Kadavra kaynaklı organ transplantasyonlarının sayısında, canlı donörlere göre yeterli bir artışın sağlanabilmesi için bazı eğitimsel faaliyetler gereklidir: a) Toplu eğitim (Basın, TRT, okullar, aydınlatıcı ve tanıtıcı sosyal toplantılar, organ bağışı kampanyaları) b) Profesyonel eğitim (Hekimlerin, yardımcı sağlık personelinin, kamu kuruluşlarının yönetici personelinin eğitimi ve sağlık kuruluşları arasında iş birliği) c) Özellikle aydın din adamlarının halkı bu konuda aydınlatması.