Tüm dünyada önümüzdeki yıllarda üzerine en fazla kafa yorulacak kavram “orta sınıf” olacakmış gibi görünmektedir. Eldeki pandemi, dijitalleşme, ölümsüzlük, posthuman, metaverse ve finans ekonomisi tartışmalarının orta sınıfa evrilecek olması sıradışı gelebilir. Fakat söz konusu ilerici kavramların tamamı orta sınıfın sorun ve gereksinimlerinin sembolleri niteliğindeydi. Protagoras’ın insanın her şeyin ölçüsü olduğuna ilişkin yaklaşımı (heterojenlik) ile Aristoteles’in evrende ve insan yaşamında nedensellik ve özdeşliğin hüküm sürdüğüne ilişkin yaklaşımı (homojenlik) arasında parçalanacak şekilde her şey yeniden değerlendirilecektir. Bu değerlendirmenin gerekçesi, popüler Amerikan külütürüyle birlikte ekonomik ve sosyal merkeze taşınıp burayı gitgide daha fazla kararlaştıran orta sınıf insanlarının hayatın güncellenmesi gereğine ilişkin ihtiyaçlarıdır. Çünkü insan sayısınca farklılık, kavram, genellenemezlik ve temsil edilemezlik artık yönetilemez riskleri beraberinde getirmektedir. En azından insanların hiçbir zaman gerçek anlamda orta sınıf olamadıklarını öne süren orta yaştan bir antropolog olan Hadas Weiss’ın okuması böyledir.[1]
Öncelikle orta sınıf tartışmalarının bütünü çağdaş Amerikan toplumu ve liberal-bireyci ekonomi anlayışıyla ilgili tartışmalardır. Ayrıca ABD daha önce sömürge nesnesi olan bir ülke iken ilkin İngiltere’den sonra Avrupa’dan ve nihayet dünyanın her yerinden bünyesine kattığı kaliteli göçmenlerle kaderini değiştirip sömürge öznesi olmaya evrilmiş bir ülkedir. Gelişmekte olan Güney Kore, Tayvan, Endonezya, Brezilya, Meksika, Nijerya ve Yunanistan gibi birbirinden farklı dünya toplumları ABD’yi örnek almaktadırlar. Doların küreselleşmesi ile İngilizcenin evrenselleşmesi birbirine koşuttur ve kripto paraya yönelik tartışmalar dünyayı karşılıksız dolar basımından kurtarmaya yönelik arayışların ürünüdür. Bünyesine kattığı kaliteli farklılıklardan dolayı ABD orta sınıfın egemenliğine dayanan ve bu nedenle orta sınıfını sürekli memnun etmesi ve beslemesi gereken bir ülkedir. Bu bağlamda ABD’deki herhangi bir orta sınıf krizinin doları etkilediği ve doların durumunun da orta sınıfa dayalı bireyci gelişim modelini benimsemiş bütün dünya ülkelerini etkilediği kabul edilmelidir. Bu modeli benimsemeyen toplumlar da söz konusu etkilerden nasiplenmektedirler. Sosyolog Barbara Hudson bu vakıaya dayanarak risk (orta sınıf) toplumunda adaleti, ekonomist Luigino Bruni de aynı vakıaya dayanarak sivil (orta sınıf) toplumda karşılıklılık ve fedakârlığı değerlendirmektedir.[2]
Orta sınıfa dayalı toplumlarda homojen merkezler heterojen çevreler ile yer değiştirecek şekilde bir harekete ikna edilmektedirler. Bunun mantığı ve gerekçesi, heterojen çevrelerin veya bireylerin her birine emeğine dayalı bir tanınma ve var olma fırsatının sağlanabilmesidir. Böylece bireyselleşme yeni ticaret olanaklarına erişebilmektedir, özgürlük gereksinimi olan bireyler de konuşabilme hakkı elde edebilmektedirler. Sözgelimi popüler Amerikan toplumunda demokrasinin veya Kanada’da sosyal demokrasinin işleyişi böyle gerçekleşmektedir. Heterojenliğin merkeze taşınmasının maliyeti de biraz vergilere biraz da heterojen çeşitliliğe yansıtılmaktadır. Hudson’ın saptamasından anlaşılabildiğine göre, Batılı toplumlarda ve bu toplumları örnek alan Güney Asya, Güney Amerika ve Afrika milletlerinde heterojen parçaların her biri bir diğeriyle demokrasiye uygun bir iletişim ve ilişki kurmakta zorlanabilmektedir.[3] Örneğin Nijerya’da birbirine yakın nüfuslara sahip olan Hıristiyan ve Müslüman toplumsal kesimler merkezde ortak demokratik bir çatı yerine kendi eğilimlerini daha fazla yansıtan göreli demokratik bir yaklaşımı denemek istemekte gibidirler. Mesela Nijeryalı Müslümanlar modern öncesi dönemde Hz. Muhammed (SAV)’in Medine’de tercih ettiği çok-kültürcü modeli Müslüman kesimin garantörlüğü altında önermektedir.[4] Haliyle Hıristiyanlar da bu referansı ve çok-kültürcülüğün Müslümanlığa dayalı yorumunu kabul etmemektedirler. Hudson bu ayrılığın bir çeşit adalet sorununa yol açtığını/açacağını düşünmektedir. Onun analizine göre, birbirlerine böyle yaklaşan heterojen farklılıklar kendi içlerinde her bir bireye de kendi homojenliklerini sunarak yaklaşabilirler. Hudson, burada para dışında nesnel bir ölçütün bulunamayacağını ve neticede standartsızlıktan dolayı heterojenliklerin yeni rol dağılımını ancak para sahibi olmanın belirleyebileceğini dolaylı bir anlatımla öngörmektedir. Bu da popüler Amerikan kültürünün hem ABD’de hem de örnek alındığı gelişmekte olan ülkelerde yetersiz kalabildiğini göstermektedir.[5] Bireyselleşmenin güncellenmesi gerekmektedir. Bruni, böyle bir toplumda kararsızlıkların artacağını ve bunun da tekabüliyet ve fedakarlığa zarar vereceğini saptamaktadır. Bir başka deyişle kavramlar ile anlamlar, sözler ile pratikler, birbirinden farklı bireyler ve toplumsal kesimler arasında karşılılıklığa dayanan ekonominin ve fedakarlığı içeren ahlakın sürdürülebilirliğinde bazı sorunlar gelişebilir. Bruni, İtalya toplumunda her bir insan bireyinin hukuku güvence altında olmadıkça sivil mutluluğun mümkün olamayacağını öne sürmektedir.[6]
Bu analizlerin tamamı orta sınıfın niteliği ve oturmuşluğunun adaleti, ekonomiyi ve gelecek fikrini etkilediğini göstermektedir. Açık bir deyişle toplumu yaratan ekonomi değildir, ekonomiyi yaratan toplumdur. Orta sınıfı oluşturan bireylerin kararsızlıkları ve tereddütleri dünyayı karamsar şartlara itebilmektedir. Gerçekten de orta sınıftaki her dalgalanma hayatı alabildiğine değiştirme potansiyeline sahiptir. Bu arada Avrupa modernliğindeki burjuva kavramı ile Amerikan yüzyılındaki orta sınıf kavramını birbirine karıştırmamak önemlidir. Burjuva ve orta sınıf birbirinden çok farklı deneyimlere karşılık gelmektedir. Bu çerçevede denilebilir ki, aydınlar ve araştırmacılar önümüzdeki yıllarda orta sınıf tartışmalarına ağırlık vereceklerdir. Tüm dünyada ortak standartları olmayan bir orta sınıf sorunu yaşanmaktadır.
[1] Hadas Weiss, We Have Never Been Middle Class: How Social Mobility Misleads Us, New York, Brooklyn: Verso, 2019, sayfa 15-18.
[2] Barbara Hudson, Justice in the Risk Society Challenging and Re-affirming Justice in Late Modernity, London, Thousand Oaks, New Delhi: Sage Publications, 2003, 57-72; Luigino Bruni, Reciprocity, Altruism and the Civil Society In praise of heterogeneity, London, New York: Routledge, 2008, ix-xiii.
[3] Hudson, Justice in the Risk Society Challenging and Re-affirming Justice in Late Modernity, 35 vd.
[4] Abdulmumin Muhammad, “Mohammad The Prophet of the Peace: A Replica for the Attainment of Peace and Security in Nigeria”, Ethics in Higher Education Religions and Traditions in Nigeria; ed.: Obiora F. Ike, Chidiebere Onyia, Genewa/Switzerland: Globethics.net Education Ethics, 2018, 11-27.
[5] Hudson, Justice in the Risk Society Challenging and Re-affirming Justice in Late Modernity, 51-62.
[6] Bruni, Reciprocity, Altruism and the Civil Society In praise of heterogeneity, 96-97.