Bir toplumda çeşitlilik, farklılık varsa, o toplumun kültür olarak zengin bir yapı gösterdiğini düşünebiliriz.
Düşünebiliriz de…
Kavramlarla mı düşüneceğiz?
Kelimelerle (simge, işaret) mi düşüneceğiz?
Kelimelerle düşünmek “öznel”dir.
Sadece kelimenin anlamını bireyin kendisi bildiği için, isteyerek ya da istemeyerek yansıttığı duygusalllık ses, davranış ve tutum olarak ön plana çıkar.
Örneklendirirsek;
Yirmi dört saat yemek yemeyen bir insanın, “acıktım” sözcüğünü kullanması bireyseldir ve duygularını ifade eden bir işarettir.
Aynı birey, bu duygularını, bulduğu yiyeceği tüketme tutum ve davranışı göstererek yansıtır.
Aynı birey “acıktım” sözcüğünü sürekli yaşayıp dillendirdiği zaman; olayın başlama, gelişme ve sonuçlanma ile ilgili tüm süreçlerini nesnel (işlevsel, objektif) olarak “acıkmak” kelimesiyle ifade etmiş olur.
Aynı süreci, bir başka bireyde gözlediği zaman, artık olayı “acıkmak” sözcüğü ile yansıttığında nesnel temeli olan işlevsel, objektif bir tutum ve davranışı anlatmış olmaktadır.
Bu durumda olay “öznel” olmaktan çıkmış, “nesnel” bir nitelik kazanmıştır. Ve bireysellikten çıkmış toplumsal araç haline dönüşmüştür.
Artık birey acıkmak kavramını, muhataplarıyla diyalogda aynı anlamı düşünerek kullanmaktadır.
Somut bir sözcük kavramsallaşmış, soyut düşünebilmenin temel dinamiği olmuştur.
Artık “işaretler”e anlam yüklenmiş ve tanımları yapılarak kavramsallaştırılmıştır.
Bu durumda birey bu kavramla yani “acıkmak” kavramıyla düşündüğünde, başka bireylerin de aynı ses, davranış ve tutum gösterebileceklerini yakalar ve toplumsal diyaloğunu kurma yetisi kazanır.
Kavramlarla düşünür…
Bilimsel düşünür…
Evrensel düşünür…
Eşya ve olayları öncelikle kendisiyle tartışmayı ilke edinen bireyin, sonunda “ortak aklın” zorunlu ihtiyaç olduğunu yakalaması, kaçınılmaz olacaktır.
Birey aklını kullandığı zaman, aklını işlettiği zaman, aklın işlevselliğinin önündeki engelleri kaldırdığı zaman, toplumsal sürecin kapısı açılacak ve toplumsal akıl (ortak akıl) egemen olmaya başlayacaktır.
Toplumsal aklın egemenliği de toplumun yönetiminde “doğrudan demokrasi” (yönetişim yöntemi) iklimini oluşturacaktır.
Ortak akıl, doğrudan demokrasi, çağdaş altyapı kurma ve bilim üretme:
Ülkemizin ihtiyacıdır.
Toplumumuzun ihtiyacıdır.
En önemlisi: Üniversitelerimizin sorumluluğu ve ihtiyacıdır.