Peki, Ne Değişti?
Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin en önemli ayağı olarak adlandırılan tam gün yasasının tüm kurumlarda yürürlüğe girmesinin üzerinden iki yıldan fazla bir süre geçti. Neler bekleniyordu? Neler gerçekleşti? Neler gerçekleşmedi? Kendimce bir gözden geçirme yapayım dedim…
Bu yasa öncesi ve sonrasında kamuoyu önünde en başta gelen söylemlerden biri, sağlık hizmeti alan vatandaşların memnuniyetinin son yıllarda yüzde 39’dan yüzde 76’ya yükseldiği yolundaydı. Doğrudur, fazla bir itirazım yok… Ancak, büyük çoğunluğun farkında olamadığı ya da farkında olup da görmezden geldiği bazı gerçeklerle hekimler dışında neredeyse hiç kimse yüz yüze gelmek istemedi.
Peki, aslında gerçek neydi? Sağlık sektöründe hizmet alanların memnuniyetini artırmayı, hizmeti sunanların memnuniyetini ve huzurunu azaltarak sağlamak doğru bir planlama ve uygulama değildi. İzmir Tabip Odasının geçenlerde yaptığı ankete katılan 3 bin 826 hekimden yüzde 89’unun bir önceki Sayın Sağlık Bakanına haklarını helal etmediklerini beyan etmeleri bunun iyi bir göstergesi değil midir? Tam gün yasası ve buna bağlı yönetmeliklerin bir an önce yürürlüğe girmesi için oldukça titiz davranılmasına karşın, hekimlerin özlük hakları ve çalışma koşulları konusunda ve yine son yıllarda büyük tırmanış gösteren hekime karşı şiddet konusunda gerekli yasal düzenlemelerin yaşama geçirilmesinde o denli özenli davranılamaması iyi birer gösterge değil midir? Hekimi şikâyet hatlarının büyük bir özenle kurulduğu, yersiz şikâyetlerin bile büyük bir titizlikle incelendiği ve bu sayede hekimlerin soruşturmalardan ve savunma yazmaktan bunaldığı, buna karşılık kurulan hekime karşı şiddet hattından hasta şikâyet hattı kadar etkin sonuçların üretilememesi iyi bir gösterge değil midir?
Tıp fakültelerinde öğretim üyelerinin muayenehanelerine gitmeleri ya da tam gün çalışanların özel muayene ve ameliyat yapmaları yüzünden üniversitenin esas görevi olan eğitim-öğretim ve araştırma hizmetlerinin aksadığı söylendi. Bunu çözmek için, tam gün ile birincil görevi eğitim- öğretim olan tıp fakültelerine döner sermayeye para kazandırmayan eğitim-öğretim ve araştırma etkinliklerinin de içine katıldığı “katkıya dayalı ek ödeme sistemi” getirildi. Çok bilimsel üretim yapan, çok sağlık hizmeti üreten profesörlerin aylık 17 bin TL katkı payı alabileceği söylendi. Peki, ne değişti? Çeşitli nedenlerle döner sermayelerine para girişi giderek azalan tıp fakültelerinde öğretim üyelerinin büyük çoğunluğunun döner sermayeden aldığı ek ödemeleri azaldı. İdari görevi olmayıp aylık 17 bin TL ek ödeme alan bu sıra dışı öğretim üyelerinin kaç kişi olduğunu bugüne dek kimse açıklamadı. Öğretim üyelerinin ek ödemelerindeki eğitim-öğretim ve araştırma payları üniversite ruhuna uygun olmayan şekilde mümkün olduğunca alt düzeyde tutulmaya çalışılırken, öğretim üyelerinin daha fazla ek ödeme alabilmek için eğitim-öğretim ve araştırmayı bir kenara iterek daha fazla sağlık hizmeti sunmalarının önünü açan uygulamalar yaşama geçirildi. Belli özel konularda mesleki deneyim sahibi, akademik geçmişi parlak çok sayıda öğretim üyesi kamudaki tıp fakültelerinden çeşitli nedenlerle ya ayrıldı ya da ücretsiz izine ayrıldı ve sonrasında muhtemelen tümüyle ayrılacak. Ayrılanların yerini niceliksel olarak doldurmak son derece kolay görünse de, niteliksel olarak doldurmanın yıllar alacağı ortadadır.
Ancak, geçenlerde yeni Sayın Sağlık Bakanı üniversitelerden tam gün yüzünden ayrılan hekimleri geri kazanmak istediklerini beyan etti. Gelişmeleri hep birlikte göreceğiz, ama üniversiteden ayrılmayanları dertsiz, tasasız ve tüm yapılanları onaylayan öğretim üyeleri olarak görmek doğru mudur? Onları da kazanmak ayrılanları kazanmak kadar önemli değil midir? Aslında tam gün yasasının tam anlamıyla kaybedeni zaten tam gün çalışan ve üniversitede bundan sonra da tam gün çalışmayı düşünen öğretim üyeleri oldu. Mesai sonrası özelde çalışmayan tıp fakültesi öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu yaşam şartlarını ve standartlarını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldılar. Tüm bu gelişmeler sonrasında tıp fakültelerindeki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırmaların durumu tam gün yasası öncesine göre ne oldu? Sunulan sağlık hizmetlerinin niteliği ne oldu? İki yıldan fazla geçmesine karşın, hâlâ bu konuda ortaya konulmuş somut bir veri yok…
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile mesai sonrası özel çalışan öğretim üyelerinin çalıştıkları kurumlarda döner sermayeye gelir getirici işlerde çalışmaları, yani bizzat hasta tedavi etmeleri yasaklandı. Yetkililer tarafından bu durumdaki öğretim üyelerinin özel çalışmayan diğer öğretim üyeleri üzerinden bir konsültan gibi bizzat hasta tedavi edebilecekleri yönünde, kanımca çıkarılan KHK’ya açıkça aykırı ve etik yönünden tartışmaya açık önerilerde bulunuldu ve buna paralel bazı ayrıcalıklı uygulamalar yapıldığı da görüldü, duyuldu. Sonrasında bu KHK Anayasa Mahkemesi tarafından usul yönünden bozuldu. Şimdi, mesai sonrası özel çalışan öğretim üyelerinin ve hekimlerin durumunun ne olacağı belli değil…
Ben, yıllarca kamudaki hekimlerin ve özellikle de tıp fakültesi öğretim üyelerinin özlük hakları gözetilerek tam gün çalışması gerektiğini savundum. Ama hem Bakanlık hastanelerinde hem tıp fakültelerinde hem de özel sağlık kuruluşlarında hekimler aleyhine bu kadar fazla sayıda uygulamanın yaşama geçirileceğini öngöremezdim ki…
Şu anda hekimlerin çalışma şartlarını, özlük haklarını düzeltecek ve saygınlıklarını yeniden artıracak çok sayıda düzenleme gerektiği ortadadır. Hekimler özellikle son dört beş yıldır yaşadıkları tüm olumsuzlukları her ortamda dillendirmeye çalışıyorlar. İlgililer ve kamuoyu bunları görüyor, dinliyor ve çok iyi biliyor… Peki, ya sonuç?..
Sonuç aslında şu kritik sorunun yanıtında düğümleniyor: “Türkiye’de çalışan yaklaşık 120 bin hekimin ve ailelerinin çoğunluğunun memnuniyetini artırmak ve bu kesimden zamanı gelince helallik alabilmek önemli midir, değil midir?”…
Bu ayki yazımı biraz uzattım biliyorum, ama “Peki, ne değişti?” sorusuna güzel bir yanıt olacak bir olay ile bu ayki yazımı sonlandıracağım. Geçenlerde bir hasta yakını, hastanemizden bir araştırma görevlisi hekim arkadaşımıza aynen şunu söylemiş; “Bugüne kadar üç doktor dövdüm, dördüncüsü de sen olursun, dikkatli ol!”…