Osmanlı’nın yüce dağlarından Cumhuriyet’in engin denizlerine akan coşkun ırmaklar cumhuriyetin engin denizlerini doldurup onların derinliklerindeki çiçek, inci, mercan … gibi sayısız varlığa enerji ve gıda taşırken; bu engin denizlerinden Osmanlı’nın yüce dağlarına kışın kar, baharlarda yağmur ve yazlarda çise olarak dönen yağışlar da bu yüce dağların zirvelerinde açan kardelen, menekşe, lale, sümbül gibi nazenin çiçeklerin hayat bulmasına vesile olmuştur. Ancak bu muhteşem dostluk, çok kısa bir zaman içinde dağların zirveleri ve denizlerin derinliklerinin keşfinden sonra anlaşılmaya başlamıştır.
Bir halk değişinde sıkça söylenen bir söz olan: ‘’Güvendiğim dağlara kar yağdı’’ cümlesi kesinlikle yanlış anlaşılarak bir hüzün ifadesi olarak kullanıla gelmiştir. Oysa düşünmezler ki güvendiği dağlarına kışın kar yağanların yazın ovalarında suları bol olur. Bu dağlardan akan ırmakların kenarlarında binlerce rengarenk çiçekler açar. Vadilerde suladığı çayırlarda ve tarlalarda açan çiçekler süte ve bala dönüşür. Dolayısıyla bu cümlede saklı sonsuz bir sevinç vardır. 2011 Kış Olimpiyatlarında tüm Erzurum halkı kışın güvendiği dağlara kar yağmayınca hüzne kapılmıştı. Bahar mevsimlerinde de denizlere akan ırmaklar da bulanıktır. Çünkü vadilerdeki çiçeklere ve denizlerdeki balıklara gıda taşımaktadır. Erzurum’un yüce dağlarından Çoruh, Aras ve Fırat adlı üç büyük ırmak doğar ve bu ırmaklar sırasıyla Karadeniz, Hazar Denizi ve Hint okyanusuna akar. Erzurum 3 büyük denize üç büyük ırmak gönderir. Denizler bu vefaya elbette vefasız kalmazlar. Onlar da Erzurum’un dağlarına onlardan ödünç aldığı suları yazın çise, baharlarda yağmur ve dolu, kış aylarında da kar şeklinde öderler. Dünyada üç ayrı denize üç ayrı ırmak gönderen başka böyle başka bir il yoktur.
Aynı şekilde neredeyse bütün dünyanın üzerine çöktüğü Osmanlı’nın yüce dağlarından doğan Üç Büyük Irmak Erzurum’da Oluşan Engin denizlerine akarak onları doldurmuş; bu denizlerden buharlaşarak çise, yağmur, kar şeklinde o yüce dağlara yağan yağışlar da oralarda kuruyan kardelenlerin, menekşelerin, lalelerin…. Yeniden filizlenmesine fırsat vermiştir. Lakin dağlardaki bazı çiçekler kışın yağan karlardan; denizlerdeki bazı inci ve mercanlar da bulanık akan nehirlerden rahatsız olmuş gibi gözükmüştür. Daha sonradan çiçekler karların yaz için hazırlanan su deposu inci ve mercanlar da bulanık akan ırmakların kendileri için gıda ambarı olduğunu anlamıştır. Dağlardaki çiçeklerin denizlerden gelen yağışlara hasreti şöyle dile gelir;
O sonsuz sevgiyi Evren’den söküp
Damlasıyla ömrüme hayat veren
Çise, yağmur, kar benden ayrı kalmıştır …
Dağlarda kuruyan her bir çiçeğin …
Hayali gönlümde mumyalanmıştır…
Denizler ise kendilerine coşkun ırmakları gönderen dağlara şöyle hitap etmiştir:
Eyy ömrünü varılmaz bir sevdaya kurban edip,
Sonsuz hiçin arasında hepleşerek tekleşen ey yüce dağ…
Bu derya adını senden almıştır ….
Ey yüce dağ! Geçici bir hicran yüzünden…
Bu milletin gönlü dertli, bahtı kara kalmıştır…
Ve dağlar denizler birlikte şu marşı söylerler:
Denizler der:
Gam yemeyin, n’olur yüce dağlar, ümitlerle şenlenin!
Çise, yağmur, kar olarak yükselir …
Yeniden yağarız gökdelen zirvelerinize…
Ve dağlar dile gelir der ki;
Siz de gam yemeyin engin deryalar!
Gönül sıcaklığıyla eriterek aksaçlı buzullarımızı,
Coşkun akan ırmaklara dönüşür….
Akarız yeniden sizin engin denizlerinize….
Bu manzumelerle dağların ve denizlerin dostluğu yeniden perçinlenir ve dört mevsim ahenk içinde devranını devam ettirir. Ve Osmanlı Devletini parçalamak isteyenlerin sevincini kursağında bırakacak bir kongre yapılır Erzurum’da…. Dualar beyinlere yeni fikirler, yüreklere yeni cesaretler ve halka yeni ümitler yükler. Ve Erzurum’un İman Dağlarından üç ırmak daha doğarak İslam dünyasının engin denizlerine akar bu kez… Aşağıdaki manzume birkaç yerde yayınlanmıştır. Burada da yayınlamayı izninizle uygun buluyorum.
Üç Denize Üç Irmak Gönderen Erzurum Üstüne
Üç denize üç ırmak gönderirken dağların,
Kurutursun çiçeğini ezelinde baharın…
Çoruh deli, Aras mahsun, Fırat küstü tarihe…
Çağlamak yasaklandı, şişeye dolduk diye…
Bu üç nehri bağrından bu şehre salan dağlar…
Betonlaşan göğsünde ‘Suuuuu…’ diyen çiçek arar…
Ve çölleşen sinesinde gülün bahtı kararır…
Tevrat’ın her babında Fırat’ına övgü var…
Aras’ın sevdasıyla çalkalanmakta hazar…
Öfkesinden kudurmuş Çoruh, bomboş akmaktan…
Kararmış denizlerde bahtım karardı diye…
Sitemi var ey şehir, bu ırmakların sana…
Su fışkırtan gönlüne taş damlarken dağların…
Halini anlayacak engin gönüller arar…
Sukûtu hayal içre suyun benzi sararır…
Üç denize üç ırmak gönderen yüce dağlar…
Kıyısında kuruyan çiçekler için ağlar.
Bu nedenle terk eder bu ili bu üç ırmak…
Çoruh deli, Aras mahzun, Fırat küskün akarak…
Alır gider başını el bile sallamadan…
Uyanın yüce dağlar! onları el almadan…
Kuruturken bendini, sizleri uyutanlar…
Uyutanlar su diye size toz sunacaklar…
Akarsa üstünde üç ırmak terkedilen toprağın…
Uyanın yüce dağlar ve denizler, uyanın…
Çoruh, Aras ve Fıratın derdi nedir? Anlayın!…