Bu başlığı yadırgayanlar olabilir. Çünkü hastayı kendi isteğiyle bile olsa öldürmek Türk Ceza Yasası ve diğer birçok ülkenin ceza yasalarına göre suçtur ve adam öldürme olarak kabul edilir. Türk hukukunda ötanazi, adam öldürme kapsamına girmekte ve 2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun aktif ötanazi için 81. ve 82. maddeleri, pasif ötanazi içinse 83. ve 85. maddeleri uyarınca işlem yapılır. Yine Türk Ceza Kanunu’nun 84. maddesi de intihara yardım eden kişi hakkındaki cezaları belirtir. Böylece uygulanması yasak olan bir konunun tartışılmasının da gereksiz olduğu savunulabilir.Ancak bugün dünyada hekim kuruluşları ve tıp mensupları bu konuda ikiye ayrılmışlardır.
Gazetelerden aldığımız bir haberde Amerika Birleşik Devletleri’nde 130 ağır hastaya ötanazi uyguladığı için ölüm meleği olarak anılan bir hekimin vefatını yazıyordu. Bu hekim ötanazi uyguladığı için adam öldürme ile suçlanmış ve 8 yıl hapis cezası verilmişti. Burada görüldüğü gibi ötanazi uygulayana verilen cezalar zaman zaman hafif olmaktadır.
Euthanasia (ötanazi), Grekçe Eu (iyi, güzel) ve Thanatosis (ölüm)kelimelerinden yapılmış olup, acısız ölüm, rahat ölüm veya yapay ölüm de denebilir. Günümüz tıbbında bu kelime, acıları dindirilemeyen ve şifasız hastalığa yakalandığı kabul edilen hastaların ıstıraplarını dindirmek için onları öldürmek anlamına gelmektedir. Çok eski bir geçmişi olan ötanazinin tarih boyunca hem yerildiği hem de savunulduğu görülmektedir. Yine tıbbın da devamlı gelişmekte olması, “euthanasia”yı savunanları çürütecek nitelikte olmuştur. Ayrıca geleneklerimiz de buna karşı gelmektedir. Ancak çok istisnai durumlarda rıza ile “euthanasia”yi uygulayan kişinin affedilebilecek bir yöne sahip olduğu da söylenmektedir. Bu arada başta Hollanda olmak üzere az da olsa birkaç ülke bazı kurallara uyulması koşuluyla ötanazi uygulamasını kabul eden yasalar çıkarmışlardır.
Tıp etiği içinde ötanazi gibi bir konunun bugün yer alması belki de bazı araştırmacıların istemediği, hatta kabullenemediği bir durumdur. Ancak tek tük de olsa bazı ülkelerin ötanaziyi koşullu olarak kabul eden yasaları ve tıp çevrelerinin de çok zor durumlarda ötanaziyi uygulamak için istemeden de olsa istekli olmaları böyle bir konunun da etik konuları içinde olmasını zorunlu kılmaktadır.
Bilindiği gibi yaşam ölümle vardır ve ölüm kaçınılmaz tek gerçektir. Ancak kişinin ölümü kabullenmesi zordur. Günümüzde gelişen bilim ve teknolojiler nedeniyle ölüm, savaşılması zorunlu olan bir düşman olarak karşımıza çıkar. İnsanlar bütün çabaları ve güçleri ile ölümü yenmek istemekte ve hatta “Ölümsüzlük var mı?” tartışmalarını da başlatmak istemektedirler. Ağır ve iyileşemeyen bir hastalık durumunda ise hastalar iyi ve kaliteli bir yaşam içinde olmak ve palyatif bakımın da son derece iyi olmasını istemektedirler. Bu tip hastalar haklı olarak yaşamlarının son dönemlerinde bugün umutsuz olabilen, ama yarın çaresi bulunacak olan tıbbi durumlarının belki de iyileşebileceğini büyük bir umutla beklemektedirler.
Türk Ceza Yasası yanında Tıbbi Deontoloji ile ilgili tüm yasa ve yönetmelikler de bunu yasaklamaktadır.Yine Dünya Tabipler Birliğinin bu konudaki bildirgeleri ise ötanaziye tamamen karşıdırlar.
Ancak bütün bu tıbbi, hukuki ve geleneksel görüşlerin ve uygulamaların dışında, hastalığın geçeceğinden umut kesilen, uzun yıllar şifası bulunmayan ağır ve ıstırap verici bir hastalığı çeken, yaşı ileride olması nedeniyle yaşamaktan bıkmış olan ve bütün moral değerlerini yitirmiş bulunan bir kişi için son yıllarda bazı rahatlatma denemeleri yapılmaktadır. Bu şekilde oldukça rahat anlamda ve hastaya ölümün geleceği hissettirilmeden, yaşamın son anına kadar oldukça yüksek bir moral ortamı sağlanır ki, bu da bir cins ölüme rahat gidiş yoludur. Yine bazı kaynaklar, ötanazinin tıbben yetersiz kalınan, tedavisi olanaksız olan ve dayanılmaz acı içinde olan hastalara uygulanması gerektiğini belirtir.
Tıp etiği ilkelerinden olan zarar vermeme ve yararlı olma ilkeleri hastayı iyileştirme veya en azından rahat bir durumda tutmayı hedefler. Yine Hipokrat Andı’na ve tüm bu konu ile ilgili tüzük ve yönetmeliklere göre hastayı sonuna kadar tedavi etmek ve onu son dönemde de rahatlatmak ve yaşam kalitesini yükseltmek bir hekimin en önemli görevidir.