Aralık başında, değerli kardeşim Prof. Dr. Fulya Dökmeci ile ‘Ürojinekolojide Yenilikler’ adıyla Ankara Tıp Fakültesi, Cebeci yerleşkesinde, uygulamalı kurs düzenliyoruz. Sabah açılışa, Üniversite Rektörü, Dekan ve Ana Bilim Dalı Başkanı hep birlikte katılıyorlar. Amfi tamamen dolu. İki yüz elliye yakın meslektaşımız kayıt yaptırmış. İşlenen konular, sorulanlar ve hararetli tartışmalarıyla, adına kurs desek de, aslında gerçek bir kongre yapıyoruz. Amerika ve Avrupa’dan konuşmacılarımız, çok sayıda firma standı ve katılımı var.
Akşam yemekte, çömez asistanlığımda kıdemlim olan dekan, İlker Öktem Hoca ile sohbet ediyoruz. Ankara Tıp Fakültesine dekan oluşundan beri yapılan işleri, hedeflerini ve geldikleri noktayı, içtenlikle anlatıyor.
Ertesi gün, erkenden, cerrahi uygulamaları yapacağımız kliniğimize gidiyorum. Liseden mezun olduktan sonra, hayatımın önemli bir on yılına damgasını vuran, beni önce tıp doktoru, ardından uzman yapan fakültem ve kadın doğum kliniği. İşte, perinatoloji, üreme endokrinolojisi, ürojinekoloji ve onkoloji üniteleriyle, bağımsız doğumhane ve ameliyathaneleriyle, dershaneleriyle, amfisiyle, olanca heybetiyle karşımda duruyor. İçeri girerken, yüreğimde bir kıpırdanma, gözlerimde hafif bir nemlenme var.
İçerilerde bir katta, yine bir yerlerde yenilenme ve tamirat var. Ankara Tıp Kadın Doğum’da, boya badana ve yenilenmeler hiç bitmez. Yapılan bölümleri hasta odalarını geziyorum. Hastanelerine, kliniklerine, yıllardır çivi çaktıramayanlara, eskimiş köhne yapılarda çalışmaya devam etmekten erinmeyenlere, gidip yapılanları görmelerini ve ders almalarını öneriyorum. Her yer pırıl pırıl, tertemiz.
Ameliyathanelere giriyorum. Günlerden cumartesi olmasına karşılık tüm ekip, uzmanlar, asistanlar, anestezi ekibi, hemşireler, teknik ekip, hepsi evet hepsi, eksiksiz hazır durumda. Gözlerinde, göreve yeni başlamış olanların heyecanını görür gibi oluyorum.
Dile kolay, buralardan 1979’da uzman olarak ayrılmışım. Tam otuz iki yıl sonra, yine aynı ameliyathanedeyim. Tıpkı bir zamanlar benim de hocalarıma yaptığım gibi, genç arkadaşlarım bana asiste ediyorlar.
Çıkışta ameliyathane içindeki dinlenme odasında çay ikram ediyorlar. Çalışanlarla ve başhemşire ile sohbet ediyoruz. Çayın tadı bir başka, kokusu bir başka. Hem çay hem ortam çok sıcak.
Kendimizle kıyaslıyorum. Bundan on yıl kadar önce ülkemizde ilk defa ‘Ulusal Üreme Sağlığı ve Aile Planlaması Kongresi’ yapacağız, duyurumuza fakülte logosunu koyduk diye, para istemeye yeltenen idareciler, fakültedeki hafta sonu toplantılarında bir türlü bulunamayan görevliler, bu nedenle açtırılamayan toplantı salonları aklıma geldikçe üzülüyorum, hayıflanıyorum.
Ülkemizin değişik kentlerinde kongreler, sempozyumlar, alumni toplantıları yaparsınız, bulunduğunuz şehrin üniversitesi, tıp fakültesinden idareciler canları isterse gelirler, istemezse gelmezler. Gelmediklerinde, bir tebrik mesajı göndermeyi bile çok görürler de ana bilim dalı başkanlık seçimi öncesinde, genç doçentleri makamlarına çağırıp, direktif ve gözdağı vermeyi, şuna oy vermeyin, buna verin demeyi, asla ihmal etmezler.
Kurumlar, üniversiteler, fakülteler, hemen öyle devasa binalar yapınca, bir iki yılda en üst düzeylere gelemiyorlar. Üniversiter yapıyı özümlemek ve hazmetmek için, başlangıçtan itibaren, sekreterinden öğretim üyesine kadar, salt liyakat esaslı, seçimler yapmak lazım. Ne kadar bilgili, çalışkan ve akademik yapıda eleman alırsanız, o kadar ileriye gidersiniz. Onun şusu, bunun busu, falanca görüşte diyerek, yararlı yararsız elemanlarla kadroyu şişirirseniz, geleceğiniz yer, çalışanlarınızın yapabildikleri ve atabildiği adımlar kadardır, hepsi o kadar.
İki günlük kurs nedeniyle de gördüğüm kadarıyla, Ankara Tıp Fakültesi ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, bilim alanında yıllardır kendisini kanıtlamış, ulu bir çınar. Sıralarından yetiştiğim Ankara Tıp Fakültesi ve onun bağrından çıkan, Kadın Doğum Ana Bilim Dalında görev yapan arkadaşlarıma, bana bu imkânı verdikleri için, kalpten teşekkür ediyorum.