Üniversitelerde önümüzdeki dönemde neler olacağı tüm öğretim üyelerinin merak konusu. Tam Gün Yasası’nın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi ile başlayan süreç, yeni belirsizliklere neden oldu. Eski bir söylem olan özerk üniversite yeniden gündeme taşındı. Özerk üniversitenin nasıl olması gerektiği yönünde söylenecek çok söz var. Aslında çok konuşmaya gerek de olmayabilir, eğer bazı evrensel kavramlara uyulursa hiç sorun çıkmayabilir. Ama eğer özerklik, demokrasiden ayrıştırılırsa mevcut sistemden de kötü olur. Bugün yaşanmış bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Böylece üniversitelerde “ne olmaması gerektiğini” anlatmaya çalışacağım.
Öykümüzün kahramanı D.Ö. 1996 yılında doçent olur. Bu üniversitede 1996 yılında doçent olan adaylar için profesör kadroları 2002 yılının ilk 6 ayında istenir ve herkes kadrolara atanır. Ancak D.Ö.’nün mensubu olduğu ana bilim dalı kadro talebinde bulunmasına karşın, rektör kadro ilanına gitmez. Bu arada YÖK, atama kriterleri belirler. Bundan sonraki süreçte keyfi de olsa atamalarda bu uygulanır. D.Ö.’nün ana bilim dalında bir başka öğretim üyesi 1997’de doçent olmuştur; kriterleri tutturması için beklenir. 2003 yılı Aralık ayında kadro ilan edilir, ancak başvuru için özel koşul konulur. D.Ö. kadroya müracaat etmek ister, ama nafile akademik büro rektörden emir almıştır ve D.Ö. dosyasını veremez. Yargıya gider. Ana bilim dalı der ki; “Bizim ana bilim dalımızda falanca yerde profesöre gereksinme var, rektörün dediği yerde değil”. Bu akademik kurul kararı ile D.Ö. bölge idare mahkemesine gider, ama bir türlü yürütmeyi durdurma verilmez. Süreç devam eder ve dava önce Danıştayda daha sonra da İdari Dava Dairelerinde kazanılır. Verilen hüküm, rektörün kadro ilanında, ana bilim dalı kararı ile uyuşmayan bir atama yapamayacağı ve ilanın iptali yönündedir. Rektörün özel koşul belirterek kadro ilanında kamu yararı bulunmadığı kararı verilir sonuç olarak. D.Ö. ise arada rektör değiştiği için 2005 yılında profesör kadrosuna atanır. 2003’teki kadroya atanan diğer öğretim üyesi ise bir başka üniversitede yeniden kadroya atanır, davaların sonuçlanması yaklaşık 6 yıl sürmüştür. D.Ö. epey bir avukatlık ve mahkeme ücreti öder (kazandığı davalarda kurum 200-300 lira gibi bir mahkeme gideri ödemiştir), kadroya atanamadığı için maddi ve manevi kayıpları olur. Bunların pek de tamiri mümkün olamaz, çünkü ne kurum ne de yargı tam olarak ne yapılacağını bilemez. Hiçbir sonuç doğurmayan bir hükme varılmış olunur.
Bu öykü üzerinden bazı saptamalar yapmak istiyorum:
1- D.Ö.’nün kadroya atanması neden engellenmiştir? Rektörlük seçimleri yapılmış, bu kişi bir başka rektör adayına yakın durmuştur. Ancak diğer öğretim üyesi ise rektöre yakındır. Yani rektör elindeki kozunu oynamıştır özetle.
2- Demokratik görünen rektör seçimi gerçekte hiç de öyle değildir. Çünkü özlük hakları çiğnenmiştir. Demokrasi sandıkla sınırlı kalmıştır.
3- Adalet geç gelmiştir. Kör değildir elbette, ama bir engeli olduğu da alenidir!
4- Rektör bizden olunca işler iyi, rektör sizden olunca işler kötü ise?
5- Üniversitelerde ilan edilen kadrolar herkesin başvurusuna açık olmalıdır. Her ne kadar herkes başvurabilir gibi görünse de her zaman bu doğru olmayabilir.
Sadece seçim yapmak demokrasi anlamı taşımaz. Bir öğretim üyesi pekâla düşüncesini, tavrını açıkça ifade edebilir, etmelidir de. Yasalar herkesi korumazsa, elinde silahı olanı güçlü kılarsa vay halimize. Silah derken metafor yaptım aman yanlış anlaşılmaya… Yasa yapılırken sadece erk sahibine daha da erk sağlıyorsa bu demokratik değil, benim anladığım terminoloji ile oligarşiktir. Üniversitenin işi bilim yapmaktır. Öyle eğilen bükülen, dik duramayan insandan bilim insanı olmaz. Üniversite özerk olacaksa her bir çalışanın özlük hakları ve iş güvencesi sağlanmalıdır. Bununla da yetinilemez, bireyin özgür ve özgün olması için de yüreklendirilmesi yönünde destekler sunulmalıdır. Üniversiteden atmak veya engellemek sadece ve sadece işini yapmamak ve de yüz kızartıcı suç işlemekle sınırlandırılmalıdır. Aslında tek bir suçtan söz ediyorum, o da hırsızlıktır. Hırsızlık ve hırsızlığın türevleri kovulma nedeni olabilmelidir yalnızca.
Bana ayrılan yer bitti, bugünlük bu kadarla yetinmem gerek. Saygılarımla.