Ülkemizde üniversiteler anayasal bir kurum olarak sınırlandırılmıştır. Evrensel bir alan olarak algılanması gereken üniversiteler (YÖK), sınırlı ve evrensel ilkelere göre dizayn edilmeyen bir anayasayla ne kadar özgür bırakılabilir?
Aklın, bilimin ve düşüncenin alabildiğine kullanılması gereken bir alan; üniversiteler…
Akılla yöntemleri belirlenen, bilimle üretime dönüştürülen, düşünceyle yönlendirilen üniversitelerin, milli olmaktan çıkarılıp evrensel ilkelere göre işleyen platformlar olmaları kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Anayasa’nın 130. maddesi, “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” hükmünü koyuyor.
Bu hüküm tartışılabilir, ancak yerine yeni bir hüküm konmadıkça tüm üniversitelerin kaderine hükmetmeye devam edecek demektir.
Peki hüküm doğru değilse ve de onlarca yıl devam ediyorsa ne olacaktır?
Hükmün anahtar kavramlarına bakalım:
“Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayalı bir düzen…”
“Milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek…”
Bu kavramlarla, Anayasa yükseköğretimdeki amacını belirliyor:
“Çağdaş bir düzen…”
“Düzene uygun insan gücü…”
Peki, “çağdaş” ne demek?; ona bakalım:
Çağdaş: 1) Aynı çağda yer alanlardan, olanlardan, geçenlerden ya da yaşayanlardan her biri.
2) Çağın koşullarına, anlayışına uyan, gelişmiş, ileri uygar.
Anayasa bu hükümlerle hedefini de belirliyor:
Ülkenin düzenine uygun insan gücü…
Anayasa koyucu ihtiyaç olarak gördüğü “insan gücünü” hazırlatmak, yetiştirmek hedefini belirliyor.
Amaç belli; Çağdaş… bir düzen.
Duyulan ihtiyaç belli: İnsan gücü.
Hedef belli: Ülkenin düzenine göre insan gücü hazırlamak.
Peki, “çağdaş” kelimesini düşüncemize oturturken hangi anlamını kullanacağız?
Birinci anlamını mı?
İkinci anlamını mı?
Görünen o ki, anayasa koyucunun ikinci anlamı düşündüğü anayasanın otuz yıldır uygulanmasından anlaşılmaktadır.
Birinci anlamını ıskalayıp ikinci anlamını bayraklaştıran anayasa koyucu, “orta öğretime dayalı” bir “olmazsa olmaz” paradigması ihdas edince, çelişkiler sürecini de başlatmış oldu.
İmam Hatip, düz lise, meslek okulları gibi ortaöğretime dayalı süreçler, anayasa koyucunun amaç ve hedeflerini tutturmayınca düzene uygun “insan gücü” gerçekleşmemiş oldu.
Anahtar kavramlara devam edelim:
“Kamu tüzel kişiliği…”
“Bilimsel özerklik…”
Kamu: 1) Bir ülke halkının tümü.
2) Devlet (halkın simgesi olarak).
Anayasa koyucu, “Kamu”ya verdiği anlamı, ikinci sıradaki anlamıyla yorumladığını son otuz yılda her yönüyle ispat etmiştir.
Devletçi bir model!
Tümden gelim yöntemini uygulayan…
Emir-komuta yaklaşımı…
Ve üniversiteye yakıştırılan “bilimsel özerklik” garabeti.
Özerklik ne demek? Bir bakalım:
1) Bir topluluğun, bir kuruluşun kendi kendini oluşturduğu yasalara göre özgürce yönetme hakkı ve durumu.
2) Bir kişinin, bir topluluğun kendi uyacağı yasayı, kendisinin koyması.
Özerklikte temel paradigma, yönetim özgürlüğüdür. Yönetim özgür olduğunda, ekonomik özgürlük ve bilimsel özgürlükle birlikte işleyişini sürdürebilir.
Bu yüzden bilimsel özerklik, yönetsel özerklik ve mali özerklik kavramları ayrı ayrı kullanıldğında “özerklik” kavramını ifade etmezler.
Bilimsel özgürlük, yönetsel özgürlük, mali özgürlük bireye ilişkin kavramlardır. Özerklik ise topluma ilişkin kavramdır.
Bu yüzden, bilimsel, yönetsel, ekonomik yönden “özgür” olan insanların yönetecekleri kurumun “yönetişim” uygulamasına “özerklik” denir.
Özerkleşmek: Özerklik kazanmak..!
Üniversite özerklik kazanmadan bilim üretemez!
Bu yüzden, Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrası üniversite özerkliğinin yönetsel özgürlüğünü, dördüncü fıkrası bilimsel özgürlüğünü, sekizinci fıkrası mali özgürlüğünü açıkça engellemektedir.
Yeni anayasa yapılmalıdır.
Yeni YÖK yasası yapılmalıdır.
Her üniversite özerk olmalıdır.
Özerklik üniversitenin en küçük disiplininden başlamalıdır.
YÖK, koordinasyon, denetim ve rehberlik görevi yapan kurum haline dönüşmelidir.
Üniversiteler mütevelli sistemiyle yönetilmelidir.