“Nasıl bir üniversite?”
Aslında bu soru “Nasıl bir ülke?” hatta “Nasıl bir dünya?” sorusuyla eşdeğerdir diye düşünüyorum. Zira günümüzdeki en üst düzey eğitim kurumları olan Üniversitelerin harika olması, buralarda yetişen insanların da harika olması demektir. Güzel bir dünyayı inşa edecek olan da işte bu harika insanlardır.
İdeal bir üniversitenin hayalini kurmak içimi özlemle doldurmaktan başka bir işe yaramaz. Peki, bu konudaki düşüncelerimi yazsam?
Beş asır önce hayalindeki ideal ülkeyi “Ütopya” isimli eserinde tanımlayan Thomas More, boynu vurularak idam edilmişti. Şimdi ben de içinde bulunduğum bu kurumlar yani üniversiteler için hayallerimi yazsam benzer bir tepkiyle karşılaşır mıyım acaba?
Çünkü hayallerimizdeki güzel bir üniversitenin inşasının önünde tıpkı dünyadaki pek sorunda olduğu gibi insan kaynaklı engeller vardır. Birilerinin tutkuları, hırsları ve haksız talepleri güzel şeyler yapmamızı zorlaştırıyor. Bu girizgâhtan sonra gelelim hayalimdeki üniversiteye…
Başlıkta kullandığım üç kelime, hayalimdeki üniversiteyi tanımlayan en özlü ifadedir aslında. Kanaatimce ideal bir üniversitenin ilk niteliği özgürlüktür. Ama özgürlük kavramı, üstünde kitaplar yazmaya değer geniş bir konu. Benim hayalimdeki özgürlük, bir başkasına zarar vermediğin müddetçe istediğin gibi düşünmek, konuşmak ve yaşamaktır. Başkasının özgürlüğünün kısıtlandığı noktada benim özgürlüğüm de biter.
Biz hekimler mesleğe başlamadan önce yaptığımız Hipokrat yemininde şunu deklare ederiz:
“Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime yemin ederim.”
Bu tarafsız tutumun eğitim için de geçerli olduğu kanaatindeyim. Yani üniversitenin kapısından içeri adım atanların hayatının merkezinde bilgi olmalı; gerek eğiticiler, gerekse öğrenciler arasında farklı inanmak ya da farklı düşünmek bir çatışma nedeni olmamalıdır.
Benim hayalimdeki üniversite sıralarında dindar ile ateist, Müslüman ile Hıristiyan, Yahudi ile Budist, sağcı ile solcu; barış içinde yan yana oturabilmelidir.
Eğitim almak için bu önemli kurumlara başvuran gençler başarılı olmak için çalışmanın yeterli olduğuna ikna olmalıdır. Öğretim üyesinden farklı bir yaşam felsefesine sahip olmasının yükselmek için önünde engel olduğunu hisseden bir gencin motivasyonu düşük olacaktır. Bu da güçlü bir ülkeyi inşa edecek olan en kalifiye ve enerjik insan kaynaklarını zayıf düşürmektir. Ülkesini ideolojilerinden çok seven hiç kimse bunu istemez sanırım.
Üniversitelerde özgürlük kavramın bir de ikinci boyutu var. Özgür düşünen bireyler yetiştirmek…
Üniversite, öğrenci ve özgürlükten bahsedip de zaman zaman üniversitelerde yaşanan protesto eylemlerinden bahsetmemek biraz kaçak güreşmek olur. Bu konudaki her görüşün bir tür siyasi tarafgirlik olarak yorumlanma riskini de göze alarak naçizane kanaatimi belirtmeyi bir görev kabul ediyorum.
Bir derdi olan ve eleştirilerini hukuki yollarla ilgili mercilere ileten bir öğrencinin bu özgürlüğünün kısıtlanmasını zorbalık olarak görürüm. Bir de niyeti üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olanlar var. Yani bir soruna çözüm aramaktan ziyade ortalığı karıştırmak için organize bir eylem içine girişen, fikirlerini ifade etme boyutunu aşıp cam çerçeve kıran, kurumları abluka altına alanlar var ki, bu da diğer aşırı uçtur.
Peki, ben ne düşünüyorum?
Aristo’nun “Altın Orta” dediği felsefe tam bana göre. Öğrencilerimiz sorunlarını usulüne uygun yollarla ilettiğinde özgürlükleri kısıtlanmamalı ama bu ülkenin evlatları da bir sorunu çözme bahanesiyle kaos çıkarıp kurumlara zarar vermemeli diye düşünüyorum. İşe yakarak ve yıkarak başlayan bir gencin memleketi kurtarmak gibi bir hedefi olduğuna inanmak sanırım biraz safdillik olur.
İkinci kelimeye gelince…
İnsanı mutlu edecek olan en önemli şey bilgelik; dünyayı kurtaracak ışık da bilgidir. Haliyle bilgi için en önemli kurumlar olan üniversitelerin her şeyden önce bu amaca hizmet etmesini, bu kurumlarda çalışanların hayatının merkezinde bilgi olmasını arzu ediyorum. Akademisyenliği şöhret, zenginlik, makam için bir basamak olarak görenlerin bilime ve nitelikli eğitime yeterince odaklanması zordur.
Başlıkta kullandığım her kelime özenle seçilmiştir. Yani üniversiteler temel işlevi bilim olan özgür bir yuva olmalıdır. Yuva yani insanların kendini güvende hissettiği bir aile ocağı olsun istiyorum bu kurumlar. Endişelerden uzak, huzurla oturdukları bir yuva…
Üniversiteler hakkındaki hayalim biraz ütopik gelebilir ama daha güzel bir üniversite için her birimizin minik adımlar atmasının önünde engel yoktur.
Bu güzel hayali paylaşanların sayısının artması dileklerimle…