Özgürlük ve kölelik anlam itibarı ile zıt kavramlar olsa da maddi bir paranın iki yüzünde duran aynı vücutta var olan ikizler gibidir. Özgürlük ve kölelik, bu madeni paranın değerine göre anlam kazanıyor olsa da eşyanın etkisi bir noktaya kadardır, o nedenle özgürlük kendine paha biçtirmez bir ölçü ile karşımıza çıkar. Konuyu derinlemesine ele almak ve epistomolojik olarak sürdürmekten ziyade belli örneklerle ve kısa açıklamalarla irdelemek zaman kaybını önleyecektir. Günümüzde yoğunlaşarak süregelen ekonomik buhranlar her ne kadar küresel bir sorun olsa da, bireysel olarak da aynı ölçekte ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bu tür sosyo-ekonomik buhranlar halkların, cemiyetlerin, ailelerin ve bireysel olarak kişilerin “yoksulluk ve yoksunluk” seviyeleri nedeniyle, alt-gelir grubunda daha fazla önü alınmaz yaralar açmaktadır.
Dolayısıyla, halklarda, cemiyetlerde, ailelerde, sıradan bir günde toplum içinde ve bireylerde çözümü zor olan kin-nefret, öfke-isyan ve saldırı fiillerine sebep olmaktadır. Her gün haberlerde tanık-şahit olduğumuz trafik kavgaları, kadına şiddet, komşuya gürültü yaptın saldırısı, caddede yan baktın kavgası, taciz-tecavüz, mafya-çete, kardeşler arası kavga, anne-babaya isyan gibi saygı ve sevgi ortamını tahrip etmektedir. İşte sorun burada ya. Kölelik ve özgürlük ilişkisinde. Bu çerçevede, sosyo-ekonomik buhranlar hepten yeni dertler yeni problemlere, buhranlara, acılara, elemlere neden olurken, yenilmez içilmez olan sevgiyi de kör etmektedir. Sevgi kavramı da özgürlük kavramı içinde gizlidir. Sevgi, köleliği özgürlüğe dönüştüren köprüdür.
Doç.Dr. Feramuz Aydoğan, Prens Sabahattin’de beş ilkeden, “kendi ayakları üzerine durabilen şahsiyetler yetiştirmekten” bahsederken, toplumsal kalkınmanın temelini “kendi ayakları üzerinde durabilen, başkasının baston değneğiyle değil” kendi ayakları üzerinde duran/durabilen bireyler (teşebbüs-i şahsi) yetiştirmek olduğunu tanımlamıştır. Konuyu dağıtmadan, burada ayrıca eklememiz gereken, içinde bulunduğumuz barış, huzur ve güven ortamının nasıl kazanıldığını, atalarımızın bizlere şimdiki özgürlük ortamını ne çileler çekerek hediye ettiğini göz önüne alırsak, bir adım öteye geçebilmek için, bireysel olarak eğitimin önemini ve bireyleri eğitmenin önemini görüyoruz. Atalarımızın bizlere bıraktığı şu içinde olduğumuz “özgürlük ve sevgi” ortamının değerini iyi bilmeli ve iyi özümsemeliyiz. Çünkü, bilim, teknoloji, ve eğitim bu sayede ayakta durabilir ve sürdürülebilir.
Özgürlük ve sevgi sayesinde, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Kemal Tahir, Cahit Zarifoğlu, Mevlana İdris, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Feramuz Aydoğan, ve Cemil Meriç’ler ortaya çıkmıştır. Özgürlük ve sevgi olmasa, özgürce düşünen bireyler olmasa, bilim, sanat ve kültürel değerler ivmelenemez, irdelenemez, soruşturulamaz, hatta eleştiri bile yapılamaz. Kölelik düzeninde bunlar olamaz, tam itaat, itirazsız boyun eğme, şartsız ezberleme ortamında anlam ve mana değerini kaybeder. Hatta, Avrupa bile Rönesans sonrasında özgürlük sayesinde Newton, Kepler, Galilei, Pascal, Einstein gibi bilim adamları ortaya çıkarmıştır. Kısaca bilim, sanat, eğitim, kültür ve yeni icatlar, keşifler özgürlük ve sevgi ortamında yeşerir gelişir. Bu sayede ulaşım için demiryolları, süpersonik uçaklar, akıllı/elektrikli arabalar, haberleşme amaçlı bilgisayarlar, cep telefonları, sağlık için MR, radyoloji, ultrason cihazları, savunma sanayii için lazerler, radarlar, roketler, füzeler, özetle teknoloji dahi özgürlük, huzur ve güven ortamında gelişmektedir.