Mart 2020 tarihinde hayatımızı etkilemeye başlayan Covid pandemisi, ne yazık ki yakın bir gelecekte sonlanacak gibi gözükmüyor. Pandemi etkileriyle yaşamaya alışmaya çalışan tüm dünyada en çok etkilenenler tabii ki hassas gruplar olarak adlandırdığımız, çocuklar, yaşlılar ve engelliler.
Birleşmiş Milletler’in Ağustos 2020 yılındaki “COVID-19 Süresi ve Sonrasında Eğitim” konulu raporuna göre; Covid pandemisinden, 190 ülkede 1.6 milyar öğrenci etkilendi. Okulların kapanması nedeniyle, tüm dünyada öğrencilerin %94’ü, düşük ve orta gelir düzeydeki ülkelerde ise öğrencilerin %99’u etkilendi. Eğitim, özellikle hassas gruplar dediğimiz çocuk ve gençler, yoksullar, kırsal kesimde yaşayanlar, göçmenler, engelliler, yerlerinden zorla edilmiş kişiler için var olan sorunları daha da zor hale getirdi. Pandemi sonrası 23.800.000 öğrencinin, başta kızlar olmak üzere okulu bırakacağı veya devam edemeyeceği düşünülüyor. Bu rakamlar endişe verici boyutlarda.
Birleşmiş Milletler Eğitim Ajansı, Nisan ayında yayınladığı, “COVID-19 Yayılırken Dijital Öğrenmede Ürkütücü Ayrışmalar Oluyor” başlıklı raporunda; yaklaşık 830 milyon öğrencinin okul dışında kullanabildiği bir bilgisayarının olmadığını, bu öğrencilerin %40’ın internet bağlantısının da olmadığını belirtiyor. Ayrıca bu konuda hazırlanan tüm raporlar, alt sosyoekonomik düzeyde olan öğrencilerin, sağlıklı beslenmeyle ilgili okullardan aldığı yemek desteğinden yoksun kaldığını da belirtiyor. Örneğin İrlanda’da 250.000 öğrenciye, günlük beslenme kolisi dağıtımı ile ilgili girişimin arttığına dikkat çekiliyor.
İkinci önemli sorun, dijital ortamda sürdürülen evde eğitim konusunda, imkan farklılıklarının olabileceğine dikkat çekiliyor. Diğer önemli bir sorun ise, dijital okur yazarlık becerileri. Örneğin halen Avrupa Birliği ülkelerinde nüfusun %44’ü temel dijital becerilere sahip değil, bu durum da çocuklara verilecek desteği azaltıyor.
Dünyada durum böyle, peki ülkemizde durum nedir?
Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, seyreltilmiş uygulamalarla anasınıfı ve ilkokul birinci sınıflarda, geçen hafta başlatılan yüz yüze eğitime ilişkin, “Biz emin olun gün gün takip ediyoruz, her gün ne tür durumlar söz konusu, neler yaşıyoruz ve şunu çok açık olarak ifade edebilirim ki her şey gayet güzel gidiyor.” şeklinde açıklama yaptı.
Sayın Bakan böyle söyledi ancak pandemi nedeniyle;
1- Evde yaşanan işsizlik ve hastalık sorunları, yoksulluğa neden olmuş oldu ve pek çok çocuğun bunlardan etkilendiği biliniyor
2- Yoksulluk ve stres altında yaşayanlara yönelik yapılan çalışmalara göre, tüm dünyada aile içi şiddetin arttığı rapor edilmektedir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, aile içi şiddet vakalarında koronavirüs önlemleriyle birlikte kadınlar, engelliler ve çocukların en çok kendi evlerinde tehdit altında olduğunu belirtti. Bu doğrultuda zaten mevcut olan aile içi şiddet ve istismar, korona günlerinde evde daha çok zaman geçirilmesi ile birlikte arttı.
3- Yüz yüze öğretimin avantajları değişti, bunların başında olan psikolojik destekler azaldı.
4- Online eğitim becerileri yetersiz eğitmenler, çocukların yeterli bilgiyi almalarını önlüyor olabilir çünkü bir çok bölgede teknik altyapı yetersiz, bilgisayar altyapısı ve cihazları olmayan çok sayıda hem eğitimci hem öğrenci var.
5- Pandemi sürecinde iş yükü en çok artan meslek grubunun başında öğretmenler var çünkü hem yeni teknoloji öğrenmek hem de öğrencilerine vermek istedikleri bilgiyi olması gereken en uygun şekilde vermek zorundalar.
6- Öğrencileri sürekli ekran başında tutmak, çok fazla ödev vermek onların motivasyonunu düşürüyor.
Peki neler yapmalıyız?
Pandemi hayatımızda çok şeyi değiştirdi, artık öğrencileri sınıfa ve sıraya tüm gün oturtamayacağız. Bütün eğitimciler bunun farkındalar.
1- Derslerde sunulacak bilgi hem kısa hem de çok tekrarlı olmalıdır. 10 dakikayı geçen sözlü sunumlar etkisiz kalacaktır. 30-40 dakikalık derslerin 5-10 dakikalık anlatımdan sonrası, etkileşimli videolar, eğitsel oyunlar, anlaşılmayan kısımların tekrarı şeklinde sürdürülmelidir. Eğer öğrenciler cep telefonu kullanıyorsa, cep telefonlarına gönderilen sorulara yanıt vererek derse etkileşimli katılımı sağlanabilir.
2- Ders konularına yönelik öğrencilerin konu araştırması, afiş, proje hazırlaması gibi, onların kendi zihinsel becerilerinin akademik becerilerine dönüştürmesini sağlamak önemlidir.
Buradaki en önemli beceri, öğrenciler için “öz düzenleme becerisi” dir, çünkü öğrencilerin kendi becerilerini geliştirerek, kendi öğrenme süreçlerini yürütebilmeleri gerekiyor. Bu becerinin gelişimi pandeminin katkısı olarak söylenebilir. Eğer öğrenciler kendi kendine yeterlik becerilerini geliştirirlerse daha başarılı olabilirler, o nedenle öğretmenler öğrencilerine rehberlik yapmalıdır.
Pandeminin eğitime katkıları neler olabilir?
Pandemi nedeniyle 21. yüzyıl becerilerine yeni beceriler eklenmesi gereği doğdu, bunların başında teknoloji becerisi gelmektedir. Ayrıca değişen süreçlere uyum açısından esneklik becerilerinin de geliştirilmesi, yaratıcılık ve sürekli mesleki gelişimin sağlanması açısından önemlidir.
Okullarda öğretmenler bilgi teknolojilerini etkin kullanmayı öğrenmek zorunda ve derslerini tasarlarken, kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda öğrendikleri bilgileri tasarlayarak, sanal ortam üzerinden öğrencilerine aktarmak zorundalar. Burada öncelik, ihtiyacı olan çocuklara yönelik tasarımlar yapmaktır. Ayrıca, aile ilişkilerini de dikkate alarak çeşitli oyunlar ve ailelerin katılabileceği düzenlemeler yapılabilirler.
Milli Eğitim Bakanlığı özellikle dezavantajlı okullardaki öğrencilere ve çeşitli imkansızlıklar nedeniyle verimli bir uzaktan eğitim süreci geçiremeyen öğrencilere daha fazla ağırlık verecek şekilde, destekleme ve yetiştirme kursları telafi eğitiminin ana merkezi olacak şekilde, bir planlama yaptığını açıkladı. Bu açıklama gerçekleştirilebilirse, pandemi nedeniyle öğrencilerin yaşayacağı eğitim eşitsizliği azaltılabilir.