Yıllardır insanları birbirinden uzaklaştıran, önemli bir içe kapanma nedeni olarak görülen dijital iletişim, Covid-19 döneminin getirdiği fiziksel mesafe zorunluluğu nedeniyle, başlıca etkileşim aracı haline gelmiştir. Öyle ki, yüz-yüze gerçek etkileşimler yerine dijital ortamları tercih edenlere, bilimsel / sosyal / kişisel, çeşitli gerekçelerle şiddetle karşı çıkanlar da dahil hemen herkes, sosyal ilişkilerini artık sanal bir dünyada sürdürmek zorunda kalmıştır. Diğer insanlarla paylaşılan yaşantılar yoluyla kendini daha iyi hissetmek ve genel bir yaşam doyumu sağlamak açısından anahtar konumda olan sosyal etkileşim, özellikle tehlike, kriz veya felaket durumlarında daha yoğun yaşanan yalnızlık duygusunu aşmak için çok önemli bir gerekliliktir. Ancak, sanal ortamlarda genel olarak dar bir çerçevede yaşanan sosyal etkileşimlerin bu gerekliliği karşılamada ne kadar yeterli olduğu henüz tam olarak bilinmemektedir. Konuya biraz daha yaklaşabilmek için, iletişim ve sosyal etkileşimle ilgili beyin süreçlerini kısaca gözden geçirmek ve son yıllarda gerçek zamanlı işlevsel beyin görüntüleme yöntemleriyle gerçekleştirilen ikili-üçlü-çoklu beyin araştırmalarının bazı sonuçlarını hatırlamak yararlı olacaktır.
Yüz-Yüze İletişim ve Sosyal Etkileşimin Önemi
Dil, konuşma bileşenine ek olarak çevresel, sosyal ve duygusal durumlarla ilgili dinamik etkileşimlere aracılık eden birçok ögeyi de içinde barındıran kapsamlı bir iletişim aracıdır. Konuşma yoluyla kurulan iletişim, kuru kuruya mesaj alıp vermek gibi mekanik bir etkileşimin çok ötesinde; içinde göz teması, yüz ifadesi, ses tonu, jest, mimik ve beden duruşu gibi sözel olmayan birçok ögeyi barındıran bir etkinlikler bütünüdür. İnsanlar arasındaki iletişimin sosyal etkileşim boyutu da, sözel olmayan bu kapsamlı içeriğe bağlı pragmatik çıkarımların oluşturduğu, önemli ve geniş bir arka planda gerçekleşir. İki veya daha fazla birey arasındaki dinamik ve zengin içerikli bir alışveriş olan sosyal etkileşim, sözel ifadelerin sağladığı bilgi / mesaj değişimine ek olarak, birbirinin duygu ve zihin durumunu değerlendirmek, tahminde bulunmak, niyet okumak, sözel olmayan davranışlarla geri bildirimler sunmak ve bu çerçevede paylaşılan duygular aracılığı ile gerektiğinde öz-denetim ve düzeltme işlemlerini gerçekleştirmek gibi yürütücü işlev alanını da ilgilendirir. Özetle, bireyler arası sosyal etkileşimin en önemli ve tamamlayıcı boyutunu söz-dışı bileşenler oluşturmaktadır. Sözel ve sözel olmayan yönleriyle sosyal etkileşimleri oluşturan eylemleri üreten ve yorumlayan nöral sistemler, emosyon (duygu durumu) algısı başta olmak üzere, bellek ve entelektüel kapasiteyle ilgili tüm beyin mekanizmaları ile birlikte bütüncül bir işleyiş örüntüsü sergilemektedir. Bu işleyiş, sosyal etkileşimlerin ‘gerçek veya yapay’, ‘güven veren veya sahte’, ‘mutlu eden veya hüzünlendiren’, ‘motivasyon sağlayan veya ket vuran’ yönlerini ayırt etmemizi kolaylaştırmakta ve etkileşimin olumlu / olumsuz yansımaları üzerinde belirleyici olmaktadır.
Yukarıdaki bilgiler ışığında, sosyal etkileşim süreçlerinde tarafların çoklu duyusal ve bilişsel algı sistemleri üzerinden karşılıklı olarak niyet ve duygu tanımaya dayalı kavramsal bir planlama ve temsil zemininde davranmak zorunda olduğu rahatlıkla öngörülebilir. Sosyal sinirbilim araştırmaları, iletişimin arka planında yürütülen karşılıklı planlama ve temsil süreçlerinin, etkileşim içindeki beyinlerin eş zamanlı çalışması durumunda gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Son yıllarda çeşitli sosyal etkileşim modelleri üzerinden gerçekleştirilen çoklu-beyin çalışmaları, bir beyindeki nöral süreçlerin diğer bir beyindeki nöral süreçlere hangi durumlarda ve nasıl bağlandığına ilişkin bilgilerimizi biraz daha genişletmiştir. Örneğin; bir butona sıra alarak basma, birlikte şarkı söyleme, mimik-jest yoluyla anlaşma, yardımlaşarak hatırlama ve yüz yüze doğal diyalog gibi çeşitli görevler sırasında deneklerin beyninden kaydedilen sinyaller, iletişim içindeki beyinler arasında oluşan ritmik nöronal senkronizasyonu açık bir şekilde göstermektedir. Bu senkronizasyon, yüz-yüze iletişim sırasında önemli ölçüde artarken, sırt-sırta iletişimde oluşmamaktadır. Başka bir deyişle, yüz-yüze iletişimin sosyal etkileşimleri besleyen gücü, sözel olmayan iletişim davranışlarının dolaysız olarak algılanmasından gelmektedir. Sözel olmayan iletişim davranışları, sosyal etkileşimin gerçek atmosferini oluşturmada da çok önemlidir. Çoğumuzun kendi yaşantılarımızdan bildiğimiz gibi, beden dili algısından yoksun olan telefon görüşmelerinin yol açtığı yanlış anlaşılmaya bağlı iletişim kazaları, karşılıklı olarak istenmeyen sonuçlar doğurabilmektedir. Görüntülü görüşmelerde bile, duygu-durumunu aktaran yüz ve beden ifadelerinin beyin tarafından yeterince değerlendirmeye alınamaması nedeniyle, etkileşimin gerçek yaşamda önem taşıyan içtenlik, dürüstlük, destek, güven ve birliktelik duygusu gibi önemli boyutları çoğu zaman eksik kalmaktadır. Bu nedenle, uzama eğilimi gösteren Covid-19 sürecinde -güvenlik açısından zorunlu bazı sınırlamalar içerse de- canlı ve gerçek etkileşimlerin veya gerçeğe çok yakın olarak yapılandırılmış yeni sanal etkileşim ortamlarının yaratılması büyük önem taşımaktadır.
Sosyal Etkileşim Yetersizliği ve Özel Gereksinimli Bireyler
Covid-19 pandemisinin önemli sonuçlarından biri olarak yaşanan sosyal izolasyon süreci, stres altında yalnız ve hareketsiz bir yaşam tarzının oluşturduğu sigara-alkol tüketiminde artış, obezite, uyku bozuklukları, kalp ve beyin damar hastalığı gibi riskli durumların yanı sıra, nörobilişsel ve psikososyal süreçler üzerindeki etkileri nedeniyle de dikkat çekmektedir. Sosyal etkileşim yetersizliği; öğrenme, dikkat, bellek gibi kognitif işlevlerde gerilemeye yol açmakta, yalnızlık ve güvensizlik duygusunu arttırmakta, depresyon ve anksiyete gibi önemli ruh sağlığı sorunlarını yaygınlaştırmakta ve bireylerin sosyal yaşama katılımı önündeki engelleri yükseltmektedir. Sosyal izolasyon, başta otizm spektrum bozukluğu ve Alzheimer hastalığı olmak üzere, birçok gelişimsel veya edinilmiş nöropsikososyal sorun grupları için yeni ve çok önemli bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, pandemiye karşı yürütülen çok yönlü mücadelenin, öncelikle sözü edilen spesifik gruplar için özel sosyal etkileşim ortamları oluşturmaya yönelik potansiyel çözüm yollarını araştırma, tartışma, önerme ve hayata geçirme yönünde genişletilmesine ihtiyaç vardır.
Özel gereksinimli bireylerde beyinler arası senkronizasyonun özelliklerini daha ayrıntılı olarak öğrenmek ve sosyal etkileşimin altında yatan nöral olaylarla ilgili bilinmeyen sorulara yanıt bulmak için yapılacak yeni araştırmalar, yüz yüze ve uzaktan etkileşimler sırasında ortaya çıkan nöral örgütlenme ilkelerini anlamamızı kolaylaştıracak ve belki de sanal ortamlarda gerçeğe daha yakın sosyal etkileşimler yaratmanın yollarını açacaktır. Ancak, konuyla ilgili yeni gelişmeleri beklerken, mevcut kanıtlar ışığında dijital iletişimin sosyalleşme açısından taşıdığı yetersizlikler ve kısıtlamalar konusundaki farkındalık evrenini genişletmemiz ve sosyal izolasyonun olumsuz fiziksel, bilişsel ve psikososyal etkilerine karşı daha duyarlı olan engel gruplarını korumaya yönelik yaklaşımlardan yararlanmamız gerekmektedir.
Covid-19 salgınının en dramatik günleri yaşanırken, İtalya’dan başlayarak ülkemize ve dünyanın her köşesine yayılan müzikli etkileşimlerle ilgili güzel görüntüler hepimizin aklındadır. Bu noktada, birlikte müzik yapma hoşluğunun ötesine geçen ve esas olarak müziğin sağlıkla ilgili fonksiyonel terapötik hedeflere ulaşmak için araç olarak kullanıldığı bir disiplin olan müzik terapi, sosyal etkileşimi desteklemeye elverişli özellikleriyle öne çıkmaktadır. Hedef popülasyonların özellikleri ve sosyal ihtiyaçları doğrultusunda güçlü, etkin ve gerçeklik algısını bozmayacak şekilde yapılandırılmış, dinamik etkileşim ortamları oluşturmaya yönelik müzik terapi yaklaşımlarıyla ilgili gelecek yazılarımda buluşmak dileğiyle.
Sevgiyle…
KAYNAKLAR
1. Torun Ş. Beyin ve Dil: İşlevsel Nöroanatomi, Ankara: Detay Yayıncılık. 2018.
2. Wilson RS, Krueger KR, Arnold SE, et.al. Loneliness and risk of Alzheimer disease. Archives of General Psychiatry. 2007; 64(2): 234–240.
3. Yang Y, Li W, Zhang Q, Zhang L, Cheung T, Xiang YT. Mental health services for older adults in China during the COVID-19 outbreak. The Lancet Psychiatry. 2020; 7(4): e19.
4. Pérez A, Carreiras M, Duñabeitia JA. Brain-to-brain entrainment: EEG interbrain synchronization while speaking and listening. Sci Rep. 2017; 7:4190.
5. Hirsch J, Noah J, Zhang X, Dravida S, Ono Y. A cross-brain neural mechanism for human-to-human verbal communication. Social Cognitive and Affective Neuroscience. 2018; 13 (9): 907–920.
6. Torun Ş. Nörolojik Hastalıklarda Müzik Terapi ve Müzik Uygulamaları. Mutluay F, editör. Nörolojik Hastalıklarda Fizyoterapi ve Rehabilitasyon. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2018. p.71-8.