Covid-19 pandemisi, dünyada yaşamın birçok alanında bireyleri çeşitli sorunlar ile karşı karşıya bırakmıştır. Ortaya çıkan birçok sorun ise etik ikilemler ekseninde etik sorun olarak, özellikle de sağlık bakım sisteminde yaşanmaktadır. Etik ikilemler ile karşı karşıya kalan sağlık sistemi “aşının ve ilacın bulunması, bulunduğu takdirde kimlerin öncelikli olarak bu kaynaklara ulaşabileceği?”, “sağlık profesyonelleri için kısıtlı kaynakların nasıl tahsis edileceği?”, “yoğun bakım ünitesi yatakları gereksinimi karşılayamadığında, sınırlı kaynakların adil kullanımının nasıl sağlanacağı?”, “Covid-19 tanısı almış hastalara bakım veren sağlık çalışanlarının kendi sağlıklarını ve ailelerinin sağlığını riske atmayacak şekilde ne gibi sorumluluklarının olacağı?”, “Covid-19 şüphelisi olan bireylerin takibinin nasıl yapılacağı, izolasyon, karantina ve sosyal uzaklaştırmanın ölçütlerinin etik normlar göz ardı edilmeden nasıl belirleneceği?” sorularına cevap aramaktadır.
Dünyada İtalya, Çin, İngiltere ve İspanya başta olmak üzere, ülkelerin sağlık profesyonelleri Covid-19 savaşında “sınırlı kaynakların kullanımında hasta seçimi”, “hangi hastaların tedavi edileceğine karar verme”, “yalnızca iyileşme ihtimali olan hastalar için mi kaynakların kullanılacağı”, “durumu kritik-acil olan hastalara mı öncelik verileceği (iyileşme şansı düşük olsa da)”, “amacın mümkün olan en çok hastayı mı kurtarmak olduğu” ve “bu süreçte onurlu ölümün sağlanıp-sağlanamadığı” etik ikilemleri ve de sonuçları ile acı şekilde yüzleşmiştir. Covid-19 pandemisinde yarar sağlama, adalet, zarar vermeme, özerklik, gizlilik, mahremiyet etik ilkelerinin ihlalleri ne yazık ki sıklıkla yaşanmıştır. Yanı sıra, “tıbbi yönden en çok yarar” düşüncesi ile hastalara bakım ve tedavi yaklaşımları sunulurken, zaman zaman etik bakış açışını aykırı tüm gruplar için “adaletli yaklaşımın” gerekliliği ve dolayısıyla hizmete ulaşma bakımından herkesin olabildiğince adil bir şansa sahip olmasının sağlanması bağlamında da ihlallerin olduğu medya görselleri bir insanlık dramı olarak hafızalarımızda yerini almıştır. Sedyelerde terk edilmiş yaşamının son anlarını yaşayan, son nefesinde yanında dokunacak kimsesi olmayan, yaşama veda ederken son cümlelerini dahi kuramayan, acı ve ıstırap içinde olan hastalar, mahremiyetimi ihlal edilen cansız bedenler kötü birer film karesi gibi belki de hiç silinmeyecek şekilde belleklerimizde ve her daim bizimle. İnsan onurunun hiçe sayıldığı bu kareler belki de savaşın en acı yüzü.
Tüm bu durumlar içerisinde doğru olan etik duruş acaba hangisidir? Tüm bu güçlüklere rağmen insan onurunu korumaya odaklanan yaklaşım acaba her bir etik ikilemin çözümü olabilir mi? Sağlık sistemi içinde olan bu derin mücadele yeterli mi? Toplumun diğer sektörleri ile iyi bir iletişim ağı oluşturulmalı mı? Aşı çalışmaları mı öncelikli yoksa Covid-19’un sosyal, psikolojik ve diğer etkileri üzerine disiplinlerarası araştırmalar mı desteklenmeli mi? Ast olan şeffaf ve düzenli iletişim mi? Adil ve tarafsız triyaj süreci mi? Yoksa en temel gerçek ve en doğru etik duruş saygın ve onurlu ölümü sağlayabilmek mi?
Küresel düzeyde benzeri görülmemiş krizler zinciri yaşatan pandemi savaşında artık hiçbir şeyin eskisi gibi değil ve belki de olamayacak. Her birimizi böylesine derinden sarsan bu insanlık dersinin belki de en büyük kazancı etik duruşu sergileyebilmekten geçecektir.
“İyilik bir görevdir.”
Immanuel Kant