Ülkemiz akademisyenlerinin zorlu gelişim süreçlerine göz atıldığında iki çarpıcı sonuç ön plana çıkmaktadır.
Bunlardan ilki, üretilen bilimsel çalışmalar için gereken motivasyonun büyük bir bölümünün uluslararası alan yazınına katkı sağlamaktan çok, önümüze konan ve giderek zorlaştırılan yükseltme kriterlerinin sağlanmasına yönelik çabadan köken almasıdır. Araştırma görevliliğinin başlangıcından itibaren, üniversitenin ve bölümlerin idari iş yoğunluğu, devam edilmek zorunda olunan bilim uzmanlığı ve doktora süreçleri, hazırlanılarak anlatılması gereken dersler akademinin olmazsa olmaz, eğitici ancak bir o kadar da süründürücü süreçleridir. Bu karmaşalı yoğun süreçlerde ne yazık ki gençlerin bilimsel soru oluşturma ve buna yönelik olarak akademik okuma ve yazma motivasyonları sönümlenerek azalmakta, gerekli koşullar dışında üretim yapmayan akademisyenler haline gelmelerine neden olabilmektedir.
İkinci sonuç ise, bununla ilintili ama tersine korelasyon göstererek bizi şaşırtan bir sonuçtur. Yanıtlanmamış bilimsel sorular oluşturup bunların peşinden gitmekle ilgili motivasyonunu kaybeden genç akademisyenlerin her şeye rağmen, artan kalite beklentileri doğrultusunda yüksek öğrenim kurumu ve üniversitelerin yönetimlerince önlerine konan ve giderek yükselen akademik yükseltme ve atama kriterlerini tamamlayabiliyor olmalarıdır. Uluslararası ve ulusal sıralamada yerleri üst sıralarda olan, sıralamalarını yükselten ve araştırma üniversitesi unvanını alan üniversitelere bakıldığında, sözü edilen kriterlere ulaşılmasının zorluğu açıkça görülebilmektedir.
Bu durumda dünya bilim arenasına katkı sağlayabilmek adına motivasyonunu yitirmiş, sadece gerektiğinde gerektiği kadar üretebilen; öte yandan da her kriter zorlamasında bunun parasal, akademik ya da özlük hakları açısından çok da tatmin edici olmayan getirilerine rağmen rahatlıkla kat edebilen ülkemiz üniversitelerinin akademisyenlerinin, bu iki tarafı keskin kılıç durumunu güncel koşullar çerçevesinde ele alarak değerlendirmek olası yeni bir sürece ışık tutabilir.
Neler farklılaşabilir?
Yaşanması muhtemel yenilikleri tek tek ele alacak olursak; akademik okuma, yazma, yabancı dilde bilim üretme, araştırma planlama ve yürütme davranışlarının kazanılması, desteklenmesi ve değişimin gereken gelişme hızına uygun şekilde gerçekleştirilmesi konularına, adı bilim ile birlikte anılan o büyük üniversitelerden çok sonra konsantre olduğumuz gerçeği ile başlamak yerinde olacaktır.
Derslerin planlanmasında ulusal ve uluslararası gereksinimlerin saptanması, öğrenme kazanımlarının belirlenmesi ve ölçülmesi, ölçme değerlendirme konularındaki hassasiyetler, araştırmalarda etik ve eleştirel değer biçme kriterlerine olan duyarlılık, ortaya konan her işin yazılı olması ya da yazılan her bilginin yazıldığı gibi uygulanması gibi, akademik kalite göstergeleri açısından başlangıçta kaybettiğimiz zamanı yakalamak için daha çok çalışmamız gerektiği çok açıktır. Özellikle de aynı sıralamalarla değerlendirildiğimiz ancak bizlerin oldukça üst sıralarında yer alan üniversitelerin yayın ve indekslenme sayılarına ulaşmak neredeyse olanaksız gözükmektedir. Ancak, tüm dünyayı ve pek çok alanı etkileyen pandemi sürecinin bizleri zorunlu kıldığı çevirimiçi eğitim açısından dünyadaki pek çok üniversite ile aynı anda ‘start’ aldığımızı göz ardı etmemeliyiz. Bu süreci, eğitim ve araştırmanın kaliteye ilişkin parametrelerini temel alan yaklaşımları benimseyerek, doğrular üzerine inşa ederek ilerleyen ve sonuçları analiz ederek bu sonuçları revize ederek geliştiren üniversite ve akademisyenler, bundan önceki çabaları geride bırakan yarışın kazananı olacaklardır. Bu süreçlerin iyi tanımlanması, kalite ve başarıdan ödün verilmemesi, geri bildirimlerin iyi değerlendirilerek iyileştirme için kullanılması ve sonuçların ivedilikle yayınlanması başarıyı yakalayabilmemiz için kaçınılmaz tek yoldur.
Öte yandan, tüm dünyada akademik yaşamı yeniden şekillendirecek bu yeni normal süreçler, akademisyenlerin bilgisayar okuryazarlığı, çevirimiçi eğitim ve öğrenme ve çevirimiçi değerlendirme becerileri açısından birbirlerine fark atabildikleri bir süreci de beraberinde getirecektir. Yaş ve kıdem arttıkça değerleri artan “Büyük Hocaların” mesleki ve akademik birikimlerini, çağın gerisinde kalan bilgisayar ve çevirimiçi teknolojileri kullanma becerilerine kurban etmeyecek şekilde stratejiler benimseyerek ilerlemeyi becerebilenler yarışta kalabileceklerdir. Eskilerin deyimiyle “yaşlının yapabilseydim dediği ile gencin düşünebilseydim dediği” söyleminin ustaca bir araya getirilmesinden doğacak kazançlar göz ardı edilmemelidir.
Diğer bir değişimin ise özellikle köklü kurumlarda hocanın yavrusu gibi benimsediği, içeriğine kimsenin müdahalesine izin vermediği, sunumlarını kimse ile paylaşmadığı pek çok derse ait içeriğin, artık çevirimiçi olarak verilmesi ve online sistemlere yüklenmesi nedeniyle hızla yayılması, değiştirilmesi, kısaltılması ya da geliştirilmesi açısından olduğu göze çarpmaktadır. Önüne geçilemez bu hızlı yayılma, üretilen ve tek elde tutulan bilginin ulaşılabilirliği, yaygınlaştırılması, eleştirilebilirliği ve tartışılabilirliği açısından avantajlar oluşturarak yüksek öğrenim ve araştırmalar açısından standartların eşitlenmesini de beraberinde getirebilecektir. Bu değişimi görerek fırsata çevirme becerisini iyi kullananların, değerini arttıracağı kesindir.
Öğrencilerin tam zamanlı olarak üniversitelere devam etmesi, lisans ve lisansüstü derslerin yüz yüze metotlarla yürütülmesi, araştırma verilerinin doğrudan toplanması gibi temel akademik yöntemlerin bugünlerde mümkün olamaması da bazı sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Çevirimiçi yöntemle verilebilecek derslerin içerik ve oranlarının belirlenmesi, pek çok lisans ve lisansüstü dersin üniversitelerin hızla oluşturduğu çevirimiçi eğitim ve değerlendirme sistemleri üzerinden verilmesi, araştırma ölçek ve formlarının online ortamlarda oluşturulup paylaşılması, bizlere olmazsa olmaz bazı yöntemlerin yerini alabilecek kaliteli, hızlı ve daha çok araca sahip yöntemler olduğunu hatırlatarak akademik yöntemlerimizi gözden geçirme ve güncelleme fırsatı sunmuştur. Yaşanan bu farklı süreç sonlanır sonlanmaz konvansiyonel yöntemlerine geri dönenler değil, sistemini iyiye ve gelişime doğru evrilme yönüne sabitleyenler başarabilecektir.
Akademideki bu yeni normal süreçlerin iyi değerlendirilerek fırsata çevrilmesi sayesinde artakalan işgücünün ve zamanın, ilk bölümde de üzerinde durulan çoklu iş tanımı olan akademisyenlerin varoluş sebebi olan yeni bilimsel araştırmalara ve yayınlara kanalize edilmesi mümkün olabilecektir. Hali hazırda bunun için yeterli motivasyon bulamayan ülkemizin genç araştırmacılarının, bu süreç nedeniyle üniversitelerin yeniden organize ettikleri bütçe ve kaynakları açısından daha sistemli olarak desteklenmesi ile ülkemiz bilim insanlarının uluslararası alanda hakkettikleri konumlara ulaşabilmeleri mümkün olabilecektir.
Ülkemiz araştırmacı ve akademisyenlerinin, üniversite yönetimlerinin, yüksek öğrenim kurumlarının, araştırma ve eğitimi destekleyen kurum ve kuruluşların, tüm sektörleri olumsuz etkileyen bu şerden hayır çıkarmaları mümkündür ve buna emek vermeye değer olduğunu zaman gösterecektir.
1 yorum
Harika bir yazı hocam elinize sağlık? bu covid sürecinde herkesten şu lafı duydum ?çok sayıda makale submit ettik ?bitiremediğimiz tüm işleri bitirdik ?meğer online halledilmesi gereken ne çok şey de varmış ??♀️toplantılardan ne kadar da çok zaman kaybediliyormuş ?bundan sonra akademik verimliliğin anlamsız iş yükünün üzerine çıktığı yeni bir normal olması dileğiyle?