Baharın müjdecisi mart ayına girildi. Sitemizde bu ayın konusu olarak ‘Covid-19 pandemisinin insanlığa mesajları’ seçilmiş. Geriye dönüp eski yazılarımı arşivlediğim dosyama bakıyorum. ‘Koronavirüs ithalatı’ (yayınlanmadı), ‘Covid movid derken, vatandaş kafayı yedi’, ‘Dere geliyor dere’, ‘Covid aşıları ve mRNA’, ‘Sarışın korona’ başlıklarıyla şimdiye kadar salgın konusunda beş yazı yazmışım.
En iyisi konuyu gerilere gidip tarihi olaylardan başlatmak. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinde Macar Urban’a toplar döktürmüş. Görevi bittikten sonra dökümcüyü ülkesine geri göndermiş. Yavuz, Çaldıran ve Ridaniye savaşlarından sonra Mısır hazinelerini ve ‘Kutsal emanetler’i yurda getirmiş. O muhteşem hazine, Yavuz’dan sonra, su kemerlerinin Süleymaniye ve Selimiye’nin yapılmasında kullanılmış. Bize tarih derslerinde Kanuni zamanında, Akdeniz’in bir Osmanlı gölü olduğu anlatılırdı. Meğer hiç de öyle değilmiş. İspanya, Portekiz ve İtalyanlar Akdeniz’den okyanuslara açılmış, sırasıyla önce Afrika, sonra Asya ve Amerika, derken dünyayı keşfetmişler. Amerika’dan domates, patates ve biberi, Hindistan’dan patlıcanı Avrupa’ya getirmişler. Kahveyi de, Brezilya’ya kadar götürmüşler. Sadece tek başına patates ekimiyle Avrupa’daki kıtlık ve açlığın önüne geçilebilmiş. Avrupalılar bu sayede insan eti yemekten vazgeçmişler!
Ceddimiz Osmanlı, Muhteşem Süleyman devrinde bile, donanmamız bir türlü, Cebeli Tarık boğazından öteye, okyanuslara açılamamış, Kızıl Deniz’e inememiş. Dahası da var. O meşhur haritaların mucidi olan, Piri Reis, bile idam edilmiş. Enderun’da matematik ve astronomi dersleri kaldırılmış. Top, tüfek, cephane, hep dışarıdan ithal edilmiş. Ülke içinde üretilmeleri için, hiç mi hiç gayret gösterilmemiş.. Yüzyıllar içinde, Osmanlı gerilerken, batıda, sanayi devrimi, zenginleşen ülkeler, bakterilerin, benzinli motorların keşfi, yirminci yüzyılda antibiyotiklerin bulunması. Röntgen ve sonrasında radyasyonun tıbba kazandırılması. Petrolün, büyük bir güç olduğunun ortaya çıkışı. Büyük ülkelerin, petrol paylaşımı için 1. ve 2. Dünya savaşları.
Orta Çağda Veba, 1900’lerde İspanyol Gribi salgınları, çiçek, tifüs, kolera insanlığı kırmış geçirmiş. Atom bombası nükleer güç derken, önce Ay’a sonra Mars’a kadar ulaşılabilmiş. Roket, füze, uydu, insansız hava araçları, internet, bilgisayar ve bilgisayar haline gelmiş cep telefonları, yazılım, üç boyutlu yazıcılar, 4.0 teknoloji, yapay zeka, robotlar, ulaşım, iletişim, organ nakli ve genetik alanında baş döndürücü gelişmeler olurken yeni bazı hastalıklar da ortaya çıkmaya başlamış. Toplumlar bunların çoğuna birer kulp takıvermiş. HIV, eşcinsellerde, HPV liberal yaşayanlarda görülüyor denilerek işin içinden çıkılacağına inanılmış.
‘Bilim çok ilerledi azizim, enfeksiyonların kökünü kazıdık, bakın kansere de çare bulundu.’ diyenlerin çok yanıldıkları görüldü. Hala şu çok gelişmiş dünyamızda, Afrika’da ve başka yerlerde sadece sıtmadan 1.5-2.7 milyonun üzerinde ölümler görülürken (DSÖ), Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Delidana, Lejyoner Pnömonisi, Domuz gribi, Ebola, SARS, MERS, ZİKA ve son olarak Covid-19 ile de tanıştık. DNA, RNA, klonlama, Doly derken cihaz, alet ve imkanları olan laboratuvarlarda gıda, tohum ve hayvanların hatta mikroorganizmaların genetiğiyle de oynanmaya başlandı. GDO’lu gıdalar vb. Buna karşılık her yeni çıkan ilaca karşı virüs, bakteri ve parazitler, er ya da geç direnç geliştiriyorlar ayrıca yeni yeni mutasyonlar ortaya çıkıyor.
Bilimsel araştırmalar ve ileri genetik çalışmalar yapılırken, ne olduysa oldu hain virüs, Çin’deki laboratuvardan kaçıverdi. İnsanoğlu, onu yine kendi elleriyle, uçaklarla, gemilerle, dünyanın her yerine bulaştırdı. Aşı bulundu bulunmasına da, milyarlarca insanı kaç yılda aşılayacaklar orası hiç belli değil. Salgından ölenlerin sayısı çoktan üç milyona yaklaştı bile. Şu küçücük virüsün yaptıklarına bir bakın. Toplumları, o çok ileri ve gelişmiş devletleri bile hizaya soktu. Cümle aleme maske taktırdı. Sınırları, limanları kapattırdı. İnsanları, devletleri, dizüstü çöktürdü. Dost ve yakınlarımızı bizden aldı. İşyerlerini, fabrikaları kapattırdı. Seyahatlerimizi hatta özgürlüğümüzü bile kısıtladı.
İnsanoğlunun başına bir gelecek vardı da böyle mi oldu? Hani bir söz vardır: ‘Kulun başına bela gelmez hak yazmadıkça, Hak bela yazmaz kul azmadıkça’ derler. Acaba çok mu azdık biz? Yoksa sağımıza, solumuza ve etrafımıza bakmadan çok hızlı gittik de, duvarlara mı tosladık? Bilge, doğayı ve coğrafyayı çok iyi bilen bir Kızılderili, dağ bayır gezdirerek Amerikalılara rehberlik ediyor. Yürürken birden durarak olduğu yere çöküvermiş. Amerikalılar, “Neden durduk, yoruldun mu?” diye soracak olmuşlar. Kızılderili cevap vermiş, ‘Ruhlarımız geride kaldı, onların bize yetişmesini bekliyorum.’
Kafamda bazı sorular beliriyor. Bilim insanları, araştırma yaparlarken bir şeyleri göz ardı mı ediyorlar, yoksa geride unutup ihmal mi ediyorlar? İnsanoğlu, sanayi, bilim, teknoloji ve tıp alanında çok mu hızlı gitmeye başladı? Yoksa deyim yerindeyse, hız sınırını aşıp raylardan mı çıkıldı? Covid-19 insanoğluna bir uyarı olarak mı, yoksa bir ceza olarak mı ortaya çıktı?
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün de dediği gibi ‘az zamanda çok ve büyük işler’ yapılırken insanoğlu, önüne çıkan her türlü engeli, hiç düşünmeden yakıp yıkıp adeta tahrip ederek geçmeye mi çalışıyor? Biz insanlar doğayı katlettik, suları kirlettik, ormanları yok ettik. Doğaya zincir vurmaya, ona hükmetmeye çalıştık, onun deyim yerindeyse etinden sütünden sonuç olarak her şeyinden olabildiğince yararlandık. Her türlü enerjiyi, biz yine doğadan söke söke elde ettik.
Yüzlerce metrelik gökdelenler, barajlar, fabrikalar, köprüler, büyük araştırma merkezleri, üniversiteler ve ultra modern hastaneler açıldı. Her gün yeni tanı ve tedavi yöntemleri geliştiriliyor. Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen doğal afetler, bulaşıcı hastalıklar tamamen önlenebildi mi? Dünyada, açlık ve sefaletin önüne geçilebildi mi? Hayır, ne gezer.
Öyleyse üzerimizdeki güç, ‘Hey, insanoğlu, aklını başına al’ diyerek bize dersler mi veriyor? Yanıtını siz verin.
5 yorum
Bu da farklı bir bakış açısı ve ben buna gerçekten giderek daha fazla inanıyorum Aslında inanamadığım bilimde tıpta dünyanın çok ilerlediğini düşünürken bu virüsü çözememiş olmak demekki bilimde o kadar uçup kaçmamış veya yukardaki beni asla unutmayın sizden çok güçlüyüm diyor
Mukayesseli tarih okumak,Tarih okunun ve o günlerin analizini yapmanın en güzel yönüdür bence.Osmanlı’yı böyle okursak hamaset değil gerçeklerle yüz yüze oluruz.Hamasi tarihten gerçekçi analiz çıkmaz.Kanatimce at yetiştiren bozkırların çocuklarının tarihi değiştirme yada tarih yazma devri bitmiştir. Bundan böyle bilim topluları,olumlu,olumsuz tarihe yön verecektir. Bunu en iyi anlayan ve ileriyi görenlerden biride büyük asker ve devlet adamı olan Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Tebrikler.Tarih, dersler çıkarılması için okunmalıdır.Yeni yetişen Türk çocuklarına sevdirmeliyiz.
Kaleminize sağlık hocam
Sayın Hocam,aklınıza,yüreğinize ve kaleminize sağlık.Bu günün fotografını çekmişsiniz.Varoluş mücadelemizde ,yaşamda anlam bulmağa çalışırken anlamsızlığa düştük.İnsanlık kendini yoketme hastalığından muzdarip ,varsanıĺar ve sanrılar içinde …