İnsanlığın başlangıcından beri var olan ve son yıllarda artan çalışmalarla önemi ortaya çıkan apiterapi, yani arı ürünleri ile tedavi, pek çok hastalığın önlenmesi ve tedaviye destek olması ile dikkat çekmektedir. Bal, perga (fermente polen), propolis, arı sütü ve apilarnil gibi doğal ürünler, vücuttaki tüm hücrelerle dost olup yüksek antioksidan kapasiteye sahiptirler. Bal arılarının, doğada bitkilerden nektar ve polen toplayarak işledikleri bu ürünlerde protein, karbonhidrat, vitamin, koenzim, polifenol, aroma bileşikleri, fitosteroller, terpen ve terpenoidler, alifatik bileşikler, yağ asitleri gibi çok sayıda bileşik bulunmaktadır. Bitkiler, sınırsız olarak aromatik ve alifatik yapılı bileşikleri üretebilme kapasitesine sahip olduklarından, bal arıları tarafından bitkilerden toplanan hammaddelerle üretilen bal, perga, propolis ve diğer arı ürünlerinin yapısında bol miktarda polifenolik madde bulunur.
Günümüzde gıda endüstrisinde bazı yiyeceklerin insan sağlığının korunmasına yardımcı olacağı fikri, pek çok araştırmacının çalışma konusu olmuştur. Beslenmenin hastalıkların önlenmesi ve tedavi edilmesinde ne denli önemli rol oynadığı bilinmektedir. Günümüzde beslenme ile ilgili temel kavramlar bile değişebilmektedir. Klasik “yeterli beslenme” kavramı, yani temel besin maddelerini (karbonhidrat, protein, yağ, vitamin-mineraller) tüketme anlayışı, yerini “optimal beslenme” kavramına bırakmıştır. Gıdaların genel iyi hali artırmak ve bazı hastalıkların ortaya çıkma riskini azaltması anlamında nutrasötikler, terapötik gıdalar, işlevsel gıdalar, süper gıdalar, fonksiyonel gıdalar gibi terimler gündeme gelmiştir. Aslında bu ifadelerle, gıdada bulunan bileşenlerin bir kısmının ya da tek başına bir bileşenin fizyolojik ya da psikolojik olumlu bir etkiyi ortaya koyması ve bu olumlu etkinin belli bir hastalık riskini azaltması, sağlık ve esenliğin sürdürülmesinin sağlanması kastedilmektedir. Fonksiyonel gıdalar; vücudun temel besin ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde, insan fizyolojisi ve metabolik fonksiyonları üzerine ek faydalar sağlayarak hastalıklardan korunma ve daha sağlıklı bir yaşam sürmek anlamında etkinlik gösteren gıda ya da gıda bileşenleridir. Propolis, fonksiyonel bir gıdadır.
Evrimsel süreçte bal arıları ve bitkiler arasındaki ilişki olağanüstüdür. Pek çok bitki yaprak, çiçek, meyve ve tomurcuklarını güçlü antimikrobiyal, su geçirmez ve ısı yalıtan özellikte reçineli bir bileşik üreterek onları soğuktan ve mikroorganizma saldırısından korur. Genellikle bitkilerin kolleter dokusundan salgılanan bu reçineli madde, bal arıları (Apis mellifera L.) tarafından çeneleri (mandibula) yardımıyla toplanır, mum ve tükürükle karıştırılıp pellet haline getirilir ve polen sepetinde (korbikula) kovana taşınır. Bu haliyle reçinenin kimyasal yapısı farklılaştığından propolis adını alır. Aslında, doğadaki işlevine bakıldığında bitki tarafından üretilen reçine, bitki tomurcuğunun mikroorganizmalardan korunması ve neslin devamı için gerekli iken, propolis de bal arısının korunması ve yaşaması için elzemdir.
Propolisin yapısında farklı kimyasal bileşikler (flavonoidler, terpenler, fenolik bileşikler ve bunların esterleri, şekerler, hidrokarbonlar ve mineral elementler dahil yüzlerce farklı bileşik) tanımlanmıştır. Propolis gibi ürünlerde veya bitkisel droglarda bulunan önemli etken maddeler; polifenoller, alkaloitler, glikozitler, tanenler, resinler, uçucu yağlar, yağlar ve oleoresinlerdir. Bununla birlikte propolisin en önemli biyolojik aktivitelerinden sorumlu olan bileşik, kafeik asit fenetil ester (CAPE)’dir. Günümüze kadar yapılan binlerce araştırmada (yüz binin üzerinde) propolisin antimikrobiyel, antioksidan, antiinflamatuar, immünostimulan, antidiyabetik, antikarsinojen, kan lipitlerini düşürücü etkisi, karaciğer ve böbrek koruyucu aktivitesi gibi etkileri gösterilmiştir. Bununla birlikte, ham olarak tüketilemeyeceğinden ekstrak edilmelidir. Ekstraksiyon, ekstrakte edilecek materyal içerisinden bir çözücü geçirerek, bitkisel materyalin bünyesindeki çözünebilir maddelerin bu çözücü yoluyla çıkartılması işlemidir. Uygun ekstraksiyonun yapılması ve etkili ekstraktın eldesinde yüksek biyolojik aktiviteli ürün elde etmek kadar, kullanılan çözücünün toksik/sağlığa zararlı olmaması, tüketilebilir olması, ekstraksiyon sonrası uzaklaştırılıp uzaklaştırılamayacağı hususu, günlük alım miktarları, vücutta emilimi ve metabolize olduğunda açığa çıkan ürünler ve bunların atılımı son derece önemlidir.
Günümüze kadar, gerek bilimsel araştırmalarda gerekse ticari formülasyon olarak iyi bir çözücü olduğu için en sık kullanılan çözücü etil alkoldür. Ancak yüksek oranda çözünürlük kimi zaman istenmeyen bileşiklerin de elde edilmesine sebep olabilmektedir. Ayrıca alkole hassasiyet gösteren hastalar (alkol intoleransı olanlar gibi), diyabetikler, kanser hastaları ve çocuklar ile dini sebeplerle alkol içeren ürün kullanmak istemeyenler için sorun oluşturmaktadır. Propolis alkol ekstraksiyonunda kullanılan en düşük alkol derecesi % 70 iken, son üründe de en az 70/100 ml etilalkol bulunmaktadır. Propolisin etanol ekstraktının günlük tüketimi her ne kadar az olsa da, uzun süreli kullanımlarda özellikle karaciğerde harabiyet oluşturabilmektedir. Çocuklarda ise gerek fitoterapi, gerekse apiterapide alkol içeren ürünlerin kullanımı çocuk sağlığı uzmanlarınca tavsiye edilmemektedir. Dünyada çok az sayıda ticari ürün olmakla birlikte propolis estraksiyonunda propilen glikol de kullanılmaktadır. Propilen glikol (1,2 propanediol), bazı ilaç preparasyonlarında kullanılsa da propolis ürünlerinde yüksek oranda içermektedir. Yetişkinlerde düşük toksite gösterdiği belirtilmekle birlikte hematolojik, renal ve kardiyak toksisiteye (kan, böbrek ve kalple ilgili zehirlenme) sahiptir. Özellikle bebeklerde propilen glikol alımının çok sayıda sağlık problemlerine sebep açabileceği bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. Tüm bu sebeplerle araştırmacılar, son yıllarda doğal ve zararsız ekstraksiyon çözücüsü arayışına girmişlerdir. Üstelik zeytinyağı gibi doğal yağlarla hazırlanan çözücülerin bireysel faydaları da önemle vurgulanmaktadır. CAPE’nin yağda çözünür özelliği, doğal yağların içerdiği omega yağ asitleri, A, D, E ve K vitaminleri, tokoferoller ve karotenoidler bu ürünlerin biyoaktivitesin artırmaktadır. Çözücülüğü artırmak için kimyasal kullanılmadığı sürece su bazlı propolis de tercih edilen ürünler arasındadır. Ekstraksiyon kadar önemli diğer konu ise propolisin pestisit, ağır metal, antibiyotik kalıntı ve bulaşanları içermemesidir. Bu durum analizlerinin yapılmadan işlenmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Propolisin antiviral aktivitesi, bazı virüsler üzerine etkisi test edilerek gösterilmiştir. Hem DNA hem de RNA virüsleri üzerine gözlenen etki, viral çoğalmada azalma ya da zarflı virüslerde virudial etki şeklindedir. Propolisin virüsler üzerinde etki gösterme mekanizması flavonodilerin viral polimeraz enzimlerinin inhibisyonu, viral kapsid proteinleri veya nükleik asit proteinlerine bağlanarak adsrobsiyon ve penetrasyon aşamalarını değiştirmesi şeklinde açıklanmaktadır. Bu etki başta CAPE ile birlikte değişken dozlarda sitotoksik olan flavonoidlere (kaempferol, akasetin, quercetin, galangin ve chrysine gibi) atfedilmektedir.
“Korona” adı verilen virüs; çocuk felci, HIV, ebola ve grip virüsleri gibi RNA virüsü ailesi arasındadır. RNA virüsleri, replikasyonları için RNA’ya bağlı RNA polimerazına (RdRP) ihtiyaç duyduklarından, teorik olarak COVID-19 pandemisi, ATead antagonisti olan Remdesivir gibi bir dizi RdRP inhibitörü ile etkili bir şekilde tedavi edilebileceği düşünülmektedir. Ek olarak, PAK1 normalde konakçılarda bağışıklık sisteminin baskılanmasından sorumludur ve PAK1-blokerlerinin virüse karşı antikor üretimi için bağışıklık sistemini güçlendirebileceği belirtilmektedir. PAK1 sadece kanserler için değil, aynı zamanda genel olarak influenza, HIV, pappiloma virüsü ve SARS/koronavirüs gibi çok çeşitli virüslerle enfeksiyonun yanı sıra, bağışıklık baskılamadan sorumlu olduğundan, propolisin (alkolsüz olanların) akciğerlerin koronavirüs kaynaklı fibrozunu bloke etmek ve bağışıklık sistemini uyarmak için yararlı olacağı bildirilmektedir.
İnflamasyon ve immünolojik olaylar serisinde immün sistem hücrelerince hormon benzeri polipeptid moleküller olan sitokinler sentezlenmektedir. Bunlar, immün sistem hücrelerinin aktivitelerine yön veren, hücreler arasında iletişimi sağlayan protein yapılı birimler olup interferon gama (IFN-Y), interlökin 2 (IL-2), tümör nekroz faktörü alfa (TNF-alfa) ve tümör gelime faktörü beta (TGF-beta) gibi sitokinler lökosit ve bazı hücrelerin hareketini, gelişmesini ve farklılaşmasını, konağı antijenelere karşı reaksiyonlarını sağlayan immünomodülatör özelliktedirler. Son zamanlarda ortaya atılan bir konu da propolisin sitokin fırtınasına sebep olduğu yönündedir. Ancak bu konuda yapılan yüzlerce çalışma, propolisin pro-enflamatuar sitokinlerin salgılanmasını farklı şekilde azalttığını (hem monokinleri hem de interferon γ (IFNy) üretimini) göstermektedir.
Sonuç olarak, propolis güçlü antioksidan etkisi yanında çok sayıda biyolojik aktiviteye sahip doğal bir arı ürünüdür. Koronavirüs de dahil olmak üzere, çok sayıda virüsün sebep olduğu enfeksiyondan koruyucu etki göstermektedir.
1 yorum
Siteniz içerisinde propolis yazısına denk geldim ve aslında ilk başta yazıyı bitirebilir miyim diye merak etmiştim fakat akıcı diliniz ve verdiğiniz önemli bilgiler sayesinde ne kadar yanıldığımı anladım. Yazınızı gerçekten özenli ve detaylı buldum. Sitenizi de çok beğendim. Bilgilendirmeleriniz için teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim