İlahiyat bilimi şeklinde tanım bulan teoloji, bir dinin Tanrısı ve inanç unsurlarının insan ve dünya ile ilişki kurma biçiminden kaynaklanan bir perspektifi yansıtır. Bir yazımda teolojiyi şu şekilde tanımlamıştım: “Bir dinin kurucu metinlerinin kültürel, siyasal, ekonomik tüm sorunlar karşısında ve onlarla ilişkileri içinde tarihteki açılımı ve bu haliyle bir sorun halletme biçimi olarak dünya görüşüdür.” (Tekin, 2019)
Pandemi, yaklaşık olarak bir senedir çok boyutlu olarak toplumu etkilemektedir. En kısa sürede sona ermesi temennimiz olmakla birlikte, farklı açıklamalara bakılırsa belirsizlik devam etmektedir. Günümüzde nasıl özgürlük, feminizm vb. kavramların teolojisinden bahsediliyorsa, pandeminin hükümferma olduğu zaman dilimi ile insan ve gündelik hayata dair meydana getirdiği dönüşümler onun da bir teolojisinden bahsedebilmeyi mümkün kılmaktadır.
“Havf ile reca arasında gidip geldiğimiz” şu pandemi günlerinde, bir yandan insanlık “aşı” ile ümitlenmeye çalışırken, diğer yandan “mutasyon” haberleri ile yeniden korkuya gark olmaktadır. “Virüs”le nasıl karşılaşacağı belirsiz olan insanlık, insanlarla ilişki, yürüme, alışveriş ve eşyaya dokunma gibi reflekslerini yeniden düzenleme eğilimine girmiştir. Kimileri evden çıkmamayı yeğlerken, eşyaya dokunma sendromları ile el yıkamanın saplantı haline dönüşü de gözlemlenmektedir.
Bilim adamları ve bilim kurulu üyeleri birbirinden bağımsız uyarılar yaparken, belki de “biraz korkutmak toplumda daha etkili olur” mantığıyla virüse dair niteliklerden bahsederken, toplumun karşısına “korkutucu ilah imgesi” türünden bir virüs çıkmıştır. Hatta süreç içerisinde virüse dair öz nitelikler aşkın bir varlığın sıfatları gibi karşımızda tebellür etmiştir.
Bu süreçte virüse kendi özgül ağırlığından öte anlamlar yükleyen kimileri gündelik hayatının dengesini bozup “virüsmental” olurken, diğer bir kısmı virüsün varlığına iman etmeyerek yeni durumu kabullenmemişlerdir. Bir yandan “maske-mesafe-hijyen” şeklindeki trinite (üçleme) ritüalistik bir öge olarak hayata eklenirken, diğer yandan ekanim-i selasenin herbiri muamelatla ilgili Covid-19 fıkhını belirginleştirmiştir. Bu arada maddi tedbirler önemli olmakla birlikte, riskler sıfırlanamadığı için kişinin motivasyonunu canlı tutacak olan ontolojik güvenliğe olan ihtiyaç da kuşkusuz çok önemlidir.
Pandemi sürecinin hiç kuşkusuz altını kuvvetle çizdiği önemli noktalar var. Biz bunlardan üçü üzerinde analiz yapmakla iktifa etmek istiyoruz. Bunlardan ilki insanın tabiatla ilişkisidir. Tabiat her şeyden önce kendi işleyiş ilkeleri bulunan insanı dışarıdan kuşatan bir varlık dünyasıdır. Tabiatın ilkeleri kesin olup, insan bunları dikkate almadığı durumlarda tabiatın sert cevapları ile karşılaşır. Özellikle modern zamanlarda tabiatla insanın kurduğu ilişkilerin bozulması, tabiatın tahrip edilmesi negatif geri dönüşleri insanın karşısına çıkarmıştır. Pandemi süreci iki şeyi göstermiştir. Birincisi, metropollerde dar hacimli yüksek katlı evlerde insanlar tabiatla temas edemeden yaşamak durumunda kalmışlardır. Dolayısıyla insanın iştihaları sebebiyle tabiatla ilişkilerini koparması ciddi bir problemdir. Kur’an-ı Kerim tabiatı ve orada işleyen ilkeleri “ayet” olarak isimlendirir ki, onlar derin gerçeklerin göstergeleridirler.
İçinde yaşadığımız zaman diliminde giderek “Tanrı” ile bağları zayıflamış daha seküler bir dil hakim olmaya başlamıştır. Bunun temel göstergelerinden birisi Jürgen Habermas’ın da isabetle belirttiği üzere ekonominin dilinin insan hayatında baskın hale gelmesidir. Hayatın giderek dünyevileşmesi karşısında pandemi süreci yaptığı hatırlatmalarla hayatı bir parodi haline getirmiş, ironik ve paradoksal manzaralar ortaya çıkarmıştır. Ekonomik dilin hakimiyetine rağmen paraya dokunma konusunda yeni refleksler kazanılması, selamsız ve muhabbetsiz yaşamaya doğru evrilmişken ve hatta bunlardan imtina edilirken, birden selam ve muhabbete hasret kalınması ve hatta musafahanın unutulmaya başlanması, insanlar arasındaki mesafelerin artması bu parodi ve ironiden sadece birkaçıdır.
Üçüncü bir nokta da, pandemi sürecinin uzamasına paralel insanda psikolojik moral ve motivasyonlarda meydana gelen zayıflamalar. Bu durum insanın diğer insanlar ve dünya ile kurduğu irtibatın sağlığını da tehlikeye düşürmekte ve ontolojik güven yitimini birlikte getirmektedir. Evet tedbirlere uymaya devam edilecektir. Fakat unutulmamalıdır ki, “İnsanın dünya ile sınırlı kapasitesinin her seferinde dünya ile arasında yarattığı boşluk, ancak varoluşsal konumunu seferber edebilen dinle telafi edilebilir. İşte bundan dolayı, bilimsel tüm tedbirleri aldıktan sonra sıfırlayamadığınız riski, dinin ontolojik güvenliğinde ararsınız.” (Tekin, 2020; 80)
Hasılı insanlık olarak selamlaştığımız, musafaha yaptığımız, çekinmeden eşyalara (gıda maddeleri, merdiven trabzanları vb.) dokunduğumuz eski konforlu hayatımızı özlemiş görünmekteyiz.
KAYNAKLAR
Tekin, Mustafa (2019); “İlahiyatın İnsan Krizi”, Yetkin Düşünce, S. 6, İstanbul.
Tekin, Mustafa (2020); Müslüman Aklını Kurmak, İstanbul, Rağbet Yay.
1 yorum
Sayın hocam, ilk çıktığından itibaren değerli yazılarınızı takip ediyorum. Burada, tek itirazım dilinize olacak. artık kullanılmayan sözcükler nedeniyle, ilahiyatçıların dışında, yazıların anlaşılmaları zorlaşıyor. Kendimden örnek verecek olursam, yazılarımı yayına göndermeden önce, eşime ya da çocuklarıma okutuyorum. Bu sayede, güncelliğini yitirmiş olan sözcükleri önceden değiştirme olanağım oluyor. Size de öneririm. Saygılarımla.