Geçenlerde bir konuğumuz ile söyleşideyiz. Hoca bize akademi ve üniversite kavramlarını anlatıyor. Amaç, öğrencilerimizin daha sorgulayıcı ve insancıl bir eğitim alabilmeleri. Hekimlik, doğası gereği var olan tüm sanat ve bilim dalları ile ilişkili.
Sanat ve felsefe, düşünmeyi ve sorgulamayı teşvik eden alanlardır. Üniversitelerde salt bilgi, yani malumat vermek, felsefe dili ile epistemi ne üniversitenin üniversite olmasına ne de mezunların hayatı kavrayışındaki yetkinliğe hizmet edemeyecektir. Aydın olabilmenin en önemli ölçütlerinden biri, dünyayı ve kendini anlamaya çalışmak, insana saygılı olmaktır. Tüm bunlar, düşünmenin ve düşündüklerini sorgulayıp ifade edebilmenin bir neticesidir.
Ankara Tıp’lı arkadaşlarımla mezuniyetimizin 30. yılında anılarımızı tazeledik. 12 Eylül 1980 öncesi pantolon yasağını konuştuk. Dekanımızın, polise “Alın bunları!” deyişini anımsadık. Bunlar konuşulurken, acaba o günden bugüne neler değişti, diye sormadan edemedim. Benim kuşağım, çokça travmaya uğramış bir kuşaktır. Belki de her kuşağın kendi travmaları vardır. Travmaların birey ve toplum üzerindeki etkilerini öngörmek pek de mümkün olmayabilir. Acaba neden kızlara pantolon giymek yasak olmuştu? Pantolon giymek nasıl bir sorun olabilirdi? Üniversitemize, hocalarımıza, arkadaşlarımıza, mesleğimize, en önemlisi ülkemize nasıl bir yıkım getirebilirdi? Acaba pantolon giyerek, devrim mi olacaktı? Yoksa pantolon devrimin en büyük karşıtı mı olacaktı? Ben cevapları bulamadım. Bu yasaklara daha sonra kot pantolon, sakal, bıyık, etek boyu, başörtüsü, dar etek, sarı saç, mor göz gibi başkaca alanlarda da rastlamaya başladık. Daha sonra dediler ki, düşüncenin ifadesi yasak! Bunu elbette düşünce yasağı gibi ifadelerle dile getirdiler. Hiç anlamadım düşünmek nasıl yasak olurdu? Anladım ki o düşünmek değil, düşüncenin ifadesiymiş! Allah Allah!
Burada yazamayacağım atasözleri vardı düşünmek eylemi ile ilgili! Yani düşünmeyeceksin! Düşünmeyeceksin ama üniversitede öğretim üyesi olacaksın! Nasıl olacak? Eski alışkanlık sürecek! Nasıl mı? Fikrini kendine saklayacaksın! Mümkünse tüm oylamalarda etrafa bakıp, yanlış da olsa çoğunluk gibi oy kullanacaksın. Neme gerek! Ben miyim bu toplumun enayisi… gibi abuk sabuk üniversite ile bağdaşmaz ifadeler kullanacaksın! Karşı oy kullanırsan amirin seni kara listeye alır. Bizim gençliğimizde Murphy vardı. Şimdilerde de varmış! Orada der ki, amirin haksız olduğu durumda bir üst maddeye bakınız! Hımmm… Amir daima haklıdır! Ben haksızsam haklı olmak istemiyorum. Çevremde dalkavuklar istemiyorum. Gelişimime ve kurumumun gelişimine katkı sağlayacak eleştiriler istiyorum. Yeni fikirler yeni aktiviteler istiyorum. Ben artık yasak olan şeylerle mücadele ile uğraşmak istemiyorum. İnsana yatırım yapmak istiyorum. Geleceğe yatırım yapmak istiyorum. Doğruların, adam kayırma ve benden olsun çamurdan olsun, mantığı ile üstünün örtülmesini istemiyorum,
Protestsem protestim… Muhaliflikse bu, evet öyleyim! Dünün pantolon yasağı ile bugünün başka bir yasağı arasında ne fark var? Üniversite özgür olduğu kadar üniversitedir. Çatlak sesler çıksın. Koro mu bu? Farklılık güzeldir! Renk güzeldir.
Farklılıkları kabullenmek ve insana saygı göstermek, bizim insanca yaşamamıza katkı sağlayacak ve bu dünyayı daha yaşanır kılacaktır. Eğer geleceği bilgi, sanat ve refahla inşa etmek istiyorsak insana saygı duymalı ve özgürlükten korkmamalıyız.
Dün bana yapılanları ben başkalarına yapmak istemiyorum! Dün ne ile mücadele ediyorsam, bugün de aynı şeyle mücadeledeyim. Bu noktadan yola çıkarak geleceğe katkı sağlayacak eğitimler yapıyoruz bizim fakültede…
Sonraki yazımda anlatacağım içeriğini. Ancak, son yıllarda en büyük derdim “ayrımcılık ve şiddet karşıtlığı” oldu. Bu konuda çok insan destek verir, diye düşünüyorum. Bu dünyada insanların “öteki” olarak ilan edilmelerini anlamak mümkün mü? Evet, dünyada oluyor! Üniversitelerde “öteki” olmak nasıl bir şeydir? Kabul etmek mümkün müdür?
Her türlü ayrımcılığa her türlü baskıya her türlü yıldırmaya karşı el ele…