Büyük düşünür Mevlana, ‘para, şöhret ve gurur, hepsini toprak alır’ diyerek ne de güzel söylemiş. Eskiler ‘para ve makam kişilik ölçüsüdür’ derler.
O ne güzel şeydir, birden makamlara gelivermek, kariyerde yükselmek, bol para sahibi oluvermek. Birden bire kılıcınız kesmeye başlar. İstediğinizi istediğiniz yere tayin edersiniz, istediğinizi terfi ettirirsiniz, istediğinize ihale verip zengin edersiniz. Etrafınızda dolanan dalkavuklarınız oluverir. Her gün onlardan, ne akıllı olduğunuzu, ne yakışıklı, ya da güzel olduğunuzu, sizin o kurum için büyük bir kazanç, hatta o kurumun medar-ı iftiharı olduğunuzu dinler durursunuz. Önceleri ‘bunlar benimle dalgamı geçiyorlar?’ diye düşünseniz de sonradan tamamen kanıksayıverir ve doğru söylediklerine kanıverirsiniz.
Yaptığınız yanlış davranış ve işlere, söylediğiniz yanlış sözlere kimse engel olmayınca, her yaptığınızın çok doğru olduğuna inanıverirsiniz.
Para, şöhret ve güç artık sizde, gerçek dostlar zamanla etrafınızdan uzaklaşmış, zaten artık onlara ihtiyacınız da kalmamış, etrafınızda sadece çıkarcılar ve dalkavuklardan başka kimse kalmayınca, freni boşalmış bir kamyondan farkınız kalmaz. İşte giderek kartopu haline gelecek olan yanlışlıklar da buradan itibaren başlar.
Biri sizden bir istek için başvurduğunda, ya hiç görüşmek istemez ya da olabildiğince geç randevu verirsiniz. Makamınıza gelenler, masanın karşı tarafından giderek daha küçük görünmeye başlar. Eskiden gerçekleştirmeye casaret bile edemediğiniz işler, her nedense birden oluverir. Giderek daha yüksek insanlarla önce telefonda, sonra yüz yüze görüşmek, ‘yahu ben de ne önemli bir insanmışım’ gibi düşündürmeye başlar.
Bol para kazanıldığında ise gerekli olsun ya da olmasın gönlünün istediği işlere para yatırılmaya başlanır. Evler, fazladan arabalar, arsa, yazlık derken zamanına ve yerine göre, bankerlere, off-shore hesaplar gibi herşeye gerekli gereksiz bolca para yatırılır.
Kazanılan paralar ve yatırımlar, zamanla yanımızda kalsa da, geçici olan idari görevler bir gün sona eriverir. Hiç gelmeyecekmiş sanılan emeklilik günleri geliverir, hiç olmayacakmışız sanılan hastalıklar bir gün bizde de oluverir. Önemli olan da zaten bundan sonrasıdır. Etraftaki yağcı ve dalkavuk takımı, yeni idarecilerin etrafında yerini almıştır bile. Artık kıyasıya eskiyi eleştirmeler, ‘zaten biz ona söylemiştik’ demeler başlar. Eskiden yapılan yanlışlıkların hazmedilme zamanı gelmiştir. Görevdeyken büyük haksızlıklar yapmamış, kanun, kural dışına çıkmamış olanların sonraki dönemlerine alışmaları çok kolay olur. Eski gerçek dostları kısa süre sonra yine yanlarındadır. Diğerlerini bekleyen ise, en azından uzaktan yakından eleştiriler, laf atmalar, bazen de tazminat davaları ve bir yerde barınamamaları…
Çayırdaki cazgırın söylediği gibi ‘pehlivan, pehlivan, altta kaldım diye üzülme, üste çıktım diye sevinme’. ‘Mal da yalan, mülkte yalan haydi sende biraz oyalan’.
Sevgi ve saygılarımla.