Ne çekiyorsak bu paralel yapılardan çekiyoruz. Bir türlü başımızı bu paralellerden kurtarmak mümkün olmuyor. Öyle sinsi bir şekilde, ibadet(!), ticaret ve ihanet mertebeleri ile her yapının içine girmiş ve âdeta bütün organlara, kuruluşlara, disiplinlere ve hatta hücrelere, infiltratif tarzda malign metastaz yaparak sirayet etmiş ki birini temizlerken, bir başka paralel yapının varlığını ve tehlikesini fark ediyorsunuz!
En yıkıcı ve tehlikelisi olan devlette paralel yapılanmanın ve feceatin, bu çılgın, ercüment ve imanlı milletin ve cesur ve hızlı karar verebilen sağduyu sahibi devlet adamı ve liderlerin cansiperane gayretleri ile engellenmesi, çok büyük zararla da olsa fark edilmesi ve temizlik işlemlerinin yürütülmesi içimizi ferahlatsa da rehavete düşmeden, tüm organlardaki sızma, yapılanma ve faaliyetlerine bir daha asla müsaade edilmemeli ve istikrar, istikbal ve istiklalimiz için temizlenmelidirler.
Devletteki bu menfur yapılanmalarının yanında, paralel ilahlardan paralel dinlere, paralel kutsal kitaplara, paralel peygamberlere, paralel inançlara, paralel hiyerarşilere, paralel ilahiyatlara, paralel diyanetlere, paralel üniversitelere, paralel hukuk ve paralel mesleklere varıncaya kadar, maalesef birçok paralel tehlike yıllardan beri süregelmekte ve saf insanların beyinlerini, inançlarını suistimal ederek yıkamakta, esir almakta ve kirli-tehlikeli ruhların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Bu paralel tehlikelerden biri de “paralel tıp”tır. Ne yazık ki yıllardan beri, bu paralel yapının da yuvalanmasına, büyümesine, boy göstermesine, pervasızca medyatik organlarda arz-ı endam etmesine göz yumulmuş, nereden nasıl ve ne şekilde alındığı bilinmeyen gerçek ya da sahte unvanlı, ilgili-ilgisiz, bazen de makam ve mevki sahibi(!) kişiler, otlarla, taşlarla, çiçek-böcekle ve hatta uyduruk menkıbe, rüya, gizemli hikâye, illüzyon, halüsinasyon, batıni ve hurufi mugalatalarla, modern tıbba nispet yaparcasına, dini ve inancı da alet ederek, genelde cehalet ekranlarında, bazen de maalesef devletin resmi televizyonlarında boy göstermekte, şov yaparak sözde tedavi(!), hakikatte ise reklam ve ticaret(!) yapmaktadırlar.
Bu mülevves münfesihliğe de hiçbir muktedirin ses çıkarmaması ve âdeta teşvik edici tutum ve davranış içinde bulunması, doğduğundan beri çok ağır bir eğitim sürecinden geçen ve her zaman en önde olması hissini kendisine şiar edinen, başkalarının kıskançlık krizlerine, gizli gizli kuyu kazmalarına ve iftiralarına göğüs geren, hayatı boyunca mesai mefhumu olmadan koşuşturan ve hep kendini yenileme mecburiyetinde olan meslektaşlarımızın çalışma azmini ve hizmet heyecanını sekteye uğratmakta, ümitsizliğe düşürmekte, müdahale etmek isteseler de çaresizlikleri ellerini kollarını bağlamaktadır.
Ama hangi sahada olursa olsun, bilimin, aklın, izanın ve hakikatin dışında olan her hareket ve oluşum, gerek kuruluşlar, devletler ve milletler ve gerekse tüm insanlık için çok tehlikelidir.
İş işten geçmeden, bahsi geçen bütün paralel oluşumlardan tüm organlar temizlenmeli ve bir daha yuvalanmalarına asla müsaade edilmemelidir. Aksi takdirde bunun vebali, nemelazımcı, susan ve kılını kıpırdatmayan muktedirlerin boynunda, hem bu dünyada hem de öteki dünyada çok ağır bir günah hamulesi olarak kalacaktır.
Her zaman olduğu üzere, bir rubaimizle (İsmail Hakkı AYDIN, Yaa Hayy!, Gir Koynuma Üryan!, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014) tüm karilerimize arz-ı temenna ve selam edelim.
GİR KOYNUMA ÜRYAN!
(Mefûlu Mefâîlu Mefâîlu Feûl)
Saki, yine efganımı sindir bu gece!
Ruhumdaki hicranımı dindir, bu gece!
Bir mey gibi sun kendini, billur şişeden!
Gir koynuma üryan da, sevindir bu gece!