فَلَكُمْ رُؤُ۫سُ اَمْوَالِكُمْۚ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ
İslam’da iktisadi adalet konusunda, «zarar görmek, zarar vermek yoktur» ilkesi esastır. Paranızın satın alım gücünü koruyunuz. Kur’an’ının ifadesiyle paranın satın alım gücünün korunması esastır. Bu ilke anayasal bir insanlık ilkesidir. Bunun için insanlığın, maddi kalkınması kadar, hatta daha çok manevi kalkınması da önemlidir. Bu ilkenin pratik yasal düzenlemesinde pek çok hatalar yapılmıştır. Yapılan bu yorumlar ve hatalar, İslam’ın emri olarak ileri sürülmüştür.
Bu fetvalar, kimilerini ağlatmış, kimilerini de sevindirmiştir. Tarihten bugüne, borç ilişkilerinde paranın değer kaybından dolayı verilen parayı; altın, dolar ve enflasyon farkına endekslenmesi hep tartışılmıştır. Müslümanlar, taraflardan birinin zarar görmesi ilkesine şekilde uyulmuş, mahiyette ise ihmal edilmiştir. Adeta Müslüman olmak çile çekmek anlamında yorumlanmış, klasiğe sadık kalma olarak algılanmıştır.
Desene atalarını bu yolda bulmuşlar, şayet ataları bu konuda doğruyu bulamamışlarsa ne olacaktır? Bunun için Müslümanlar, kardeşlerine verdikleri borç parayı, altına endekslemek istemişlerdir. Klasik dönemde icraatta olan altın para, bugün uluslararası bir değer olma özelliğini halen korumaktadır. Verdikleri Türk parasını değer kaybından dolayı, altın paraya endekslemekle, İslam’a uygun bir yorum yaptıklarını sanmışlardır. Bu şekildeki borç verenlere, verdikleri TL borç parayı altına endekslemelerini tabii olarak önermişlerdir. İslam’a göre fetva verdiklerini söylemişlerdir.
Oysa altın kendi ekonomimiz içinde değeri tespit edilen bir para birimi olmaktan çoktan çıkmıştır. Altın, klasik dönemin iktisadi para birimiydi. Bu durumda bir borç ilişkisindeki parayı altına endeksleme, iki taraftan birine mutlaka zarar görecektir. Taraflardan biri sevinirken biri ağlayacağı kesin gibidir. Bu uygulama bir insana istiabının dışında yük yüklemek olur ki iki taraftan biri zarar göreceği kesindir.
Bu tür işlem, şekil itibariyle meşru gözükse de pratik de çoğu kez aksi olmuştur. Çünkü uluslararası platformda altının değeri belirlenir. Kendi ekonomimizin kuralları dışında değeri oluşur. Bu tür uygulama taraflardan birine haksız bir kazanca sebebiyet verdiğinden yasal gibi görünse de hukuki değildir. ( TRAMPA EKONOMİSİ / ALTIN GÜMÜŞ PARA/ KÂĞIT PARA)
Keza Müslümanlar bir zaman da borç ilişkilerinde birbirlerine verdikleri borç paraları, yabancı para birimi olan dolar ve marka endekslemeyi çalıştılar. Hocalar da borç ilişkisinde Türk parasını, yabancı paralara endekslemeye fetva verdiler. Bankaya mevduat hesabı açtırmaktan sakınarak bankaların yaptığı tahribattan taraflara daha büyük tahribat yaptılar.
Bu fetvalarını, klasik literatürdeki “cinsler farklı olunca dilediğiniz şekilde satış yapabilirsiniz” beyanına dayandırdılar. Bu ilkenin de lafzi yorumundan hareketle, bu şekilde endekslemenin İslami olduğunu söylediler.
Kendi yorumlarını Allah ve Resulünün emri diye sundular. Âdeta Allah ile aldattılar. Bu durumda taraflar borç ilişkisinde, Türk parasını yabancı paralara endekslemekle, taraflardan biri haksız kazanç elde etmiş olmaktadır. Taraflardan biri zarar görmüş olacaktır. Çünkü bu durumda da bu yabancı paraların değer artışı (enflasyon veya deflasyon) kendi ekonomimizde belirlenmediği açıktır.
İki taraftan birinin zarar göreceği, haksız kazanç sağlayacağı muhtemeldir. Zarar vermek veya zarar görmek yoktur anayasal üst İlkemizi ihlal edeceği açıktır. Çünkü tarafların hukukunun korunmasında sadece şekil şartı dikkate alınıp mahiyet farkı terk edilmiş olacaktır.
Bu uygulama da yasal olsa bile hukuki değildir. Yazık ki bunu İslam’ın emri olduğunu ileri sürenler de olmuştur. Oysa bu durum, İslam’a, İslam’ın iktisadi değerlerine ve onun iktisadi görüşlerine de güveni sarsmıştır. ( TL / DOLAR- DOLAR- EURO ENDEKSİ)
Keza Müslümanlar bugün birbirlerine borç verirken verdikleri borçları, enflasyonik bir ortamda Devlet İstatistik Enstitüsünün enflasyonik verilerine endeksleme esas alınması daha isabetli ve hukuki olarak görülmelidir. Verilen borcun, Devlet İstatistik Enstitüsünün enflasyonik verilere endekslenmesi hukuki açıdan daha isabetli durmaktadır. Bunun için kural olarak bugün hiçbir konvansiyonel banka mevduata reel pozitif faiz veremez. Banka kişilerin enflasyona yenik düşen satın alım bedelini telafi etme amacına yönelik düzenlemeler yapmıştır. Yoksa Müslümanlar enflasyona yenik düşecek parayı kardeşinin ihtiyacına vermekten imtina edecektir.
Keza bu durumda yöresel enflasyonik verilerin dikkate alınması da hakkaniyet açısından daha isabetli gözükmektedir. Bu bağlamda Ticaret Odalarının aylık veya yıllık enflasyonik verileri esas alınmasıyla, borcun hukukiliği, hakkaniyet açısından daha isabetli gibi durmaktadır.
Böylece paranın satım alım gücünün de korunması sağlanmış olmaktadır. Ancak böylece borç ilişkisinde tarafların, “zarar vermek, zarar görmek” ilkesinin hukukiliği korunmuş olur. Klasik dönemdeki borç ilişkisindeki paranın değer kaybı konusunda, İmam Ebu Yusuf’un değeri esas alan yani paranın satın alma gücünün esas alındığı, içtihadi temele dayandırılması daha isabetli gözükmektedir.
Borç verilen paranın satın alma günündeki değer kaybının telafisi ancak böyle mümkün olabilir. Bu da enflasyon farkının borç veren kimseye ödenmesini gerekli kılmaktadır. Aksi takdirde borç verecek kişinin parasının, satın alma gücünü kaybetmesi, enflasyona yenik düşmüş olacağından borç vermeye yanaşmayacaktır. Bu değer kaybının menfaati, borç alana sebepsiz zenginleştirme doğuracağı, biri lehine haksız kazanca sebebiyet vereceği açıktır. Bu taraflardan birine haksız menfaat sağlayacağı açıktır ki bu borç ilişkisindeki menfaat bir teberru ya da sadaka kabul edilebilir ancak bu borç aynıyle ödenmesi, şekil itibariyle meşru olduğu iddia edilse de enflasyondan doğan değer kaybının, satın alma zararının mahiyet itibariyle menfaat temin eden bir karz hükmü cari olsa gerektir. Taraflardan birine menfaat sağlayan borç iliskisi riba / haksız kazanç olacağı, emeksiz bir gelir artışı sağlayacağı açıktır.
Bugünün insanında bu algının oluşması, derin bir iktisadi ahlak ve kültür probleminin yozlaşmasını gerektirmiştir. Bu kültür problemini aşamayan toplumlarda borç ilişkisi işlevliğini kaybedeceği açıktır. Hiç kimse parasından karşılıksız vazgeçmek istemeyecektir. Aksi takdirde karz ilişkisi, aşkın değerler kültürünün hâkim olduğu toplumlara has bir özellik olarak kalacaktır. TÜRK LİRASI / DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ ENFLASYON VERİLERİ / TİCARET ODALARI ENFLASYON VERİLERİ ENDEKSLENEREK PARANIN SATIN ALIM GÜCÜ KORUNMALIDIR. Saygılarımla.