Üretim çıktısı mal ya da hizmet şeklinde olmaktadır. Bu çıktı para ile temsil edildiğinde ise değişim pratikleşmekte ve insan ihtiyaçlarının giderilmesi kolaylaşmaktadır. Malın bolluğu ya da kıtlığı ise bu mal ya da hizmete olan ihtiyaçla birleştiğinde parasal değeri ortaya çıkar. Örneğin su aslında iktisadi değeri çok yüksek bir maldır. İktisadi değeri çok yüksek bir mal olmasına rağmen, ucuz olmasının nedeni bol olmasıdır. Altın da iktisadi değeri yüksek bir maldır ama kıttır. Suyun aksine kıt olması parasal değerini yükseltmektedir. Eğer bu elementler su gibi kolay ulaşılabilir olsa idi, elektrik telleri başta olmak üzere bütün iletkenleri altın ya da gümüşten yapmak iyi seçenek olurdu. Çünkü bu elementlerin iletkenliği çok yüksektir.
Günümüz bakımından olaya baktığımızda, yaygınlıkla kullanılan banknot paranın iktisadi bir değeri yoktur. Bir mal ya da hizmeti temsil ettiği sürece işlevini yürütebilir. Ancak kapitalist ekonominin adeta varlık nedeni olan faizin bir mal ya da hizmet karşılığı verilme zorunluluğu yoktur. Bu anlamda karşılıksız verilen her para (faiz) karşılıksız basılan para gibi ekonomi bakımından sakıncalıdır. Bu durumun devletler nezdinde bankacılık sektörü vasıtasıyla kurumsallaşması ise belli aralıklarla iflaslara yol açmaktadır. Bu tür iflaslar servetin haksız yere bir kişiden diğerine geçmesine neden olmakta, uzun vadede de toplumsal barışı zedelenmektedir.
Paranın temsili değeri, yani bir mal ya da hizmeti temsil etmesi para bakımından alışverişe ve satışa konu olmasına engeldir. Ancak günümüzdeki banka faizi para satışı şeklindedir. Bir başka deyişle satılan; paranın temsil ettiği bir mal ya da hizmet değil, bizatihi paranın kendisidir. Üstelik satışa konu olan para gerçekte mevcut da değildir. Zira bankalar mevduatlarının birkaç katı kredi verebilmektedirler. Bir başka deyişle alacaklıların paralarını tahsil etmek istemeleri halinde konvansiyonel bankalarda bu alacakları karşılayacak kadar para yoktur. Bu yüzden bankacılık sektörü spekülasyona açıktır.
Bugün arz fazlası nedeniyle parasal değeri ‘düşük’ olan tarım ürünleri gerçekte ‘iktisadi’ değeri fevkalade yüksek bir üründür. Mal hareketliliklerinin, yani ticaretin yaygınlaşması nedeniyle takasın sahip olduğu zorlukları aşmak üzere, önce değişim aracı olarak altın ve gümüş gibi yükte hafif pahada ağır ve kendi içsel değeri olan madenler para olarak kullanışmış, sonra bunları temsil etmek üzere devletlerin kefili oldukları banknotlar piyasaya sürülmüş, daha sonra da bu standarttan (altın standardı) vazgeçilerek, bir iktisadi değeri temsil edip etmediğine bakılmaksızın bizzat paranın kendisi değişime tabi tutulmuştur. Modern çağdaki faiz denilen şey de esasen budur. Yani satışa bir iktisadi değer olan mal (ya da hizmet) değil, gerçekte satışa bir aracı olan ve sadece temsili bir değeri olması gereken para konu edilmiştir.
Batılı bir bilim adamının deyimiyle ‘GSMH kurgusal bir üretim ölçümüdür’ Amerikan GSMH’sinden fazladan faturalandırmış sağlık harcamalarını, avukatlar tarafından “üretilmiş olan zenginliği”, senelik ortalama 120.000 dolar maaş alan, sayıları 15 ila 20.000 arasında değişen ekonomistleri “üreten” yanlış tanımlı finansal hizmet sektörünü çıkarırsanız, bu GSMH’nin büyük bir çoğunluğunun hava gazı olduğunu fark edersiniz. Savaş (Ukrayna Savaşı) bizleri gerçek ekonomi ile yüzleştirir ve bir ulusun gerçek zenginliğini, üretim kapasitesini ve doğal olarak da savaş kapasitesini anlamamızı sağlar.”[1]
Kapitalist sistemlerde krizlerin hızlı bir şekilde derinleşmesinin nedeni de budur. Zira bir panik havası oluştuğunda; bundan borsa da faiz de döviz de etkilenmektedir. Aynı ekosistemin (global ekonomi) parçası olan ekonomiler işte bu yüzden ağır ekonomik krizler yaşamaktadır. Dövizin, borsanın, hatta şimdilerde kripto paranın ‘hesap’ üzerinden zaman zaman dip yapmasının sebebi de aynıdır. Depremde nasıl ki bir dakika içerisinde bütün malvarlığınızı kaybediyorsanız, bu piyasalarda da saniyeler içerisinde hesabınız sıfırlanabilir. Ayrıca piyasa sermaye piyasaları ağını elinde tutanların istediği yönde hareket ettiğinden durumdan ağ içerisindeki diğer partnerler, bir başka deyişle yüksek gelirli olmayan ülkeler çok daha derin etkilenmektedir.
Savaş gibi olağanüstü durumlarda ekonomisi ‘arz’a dayanmayan ülkelerin bu savaşı uzun süreli devam ettirmesi mümkün olmaz. Zira paranız olsa dahi ürünün temin edilmesi mümkün olmayabilir. Bu yüzden ekonomilerin bünyevi olarak güçlü olması üretim ekonomisine dayalı olmasını gerektirmektedir. Üretime yönlendirildiğinde faizin bir çıktısı olmakla birlikte, kredi verenle kullanan arasında çıktıyı ilgilendirecek şekilde bir anlaşma söz konusu olmaması çoğu zaman banka lehine, ama kimi zaman da müşteri lehine dengesizlikler oluşturmaktadır. Bu türden uygulamalar organizatörler bakımından nihai olarak negatif sonuç vermezken, ağır ekonomik sonuçlar kimi zaman toplumsal dengeleri dahi bozmaktadır.
[1] Bir röportajdan alıntı.