Yaşadığımız dünyada vadesini doldurduğu için meydana gelen ölümler, insanları etkileyen bazı doğal afetler ve kazalar dışında her şeye karar veren temel etken, insan ve toplumların yönelimleri ve deneyimleridir. İnsanın faili insanın kendisidir. Bu vakıa, Protagoras ile başlayan insan felsefelerinde de sözgelimi Hz. Muhammed (SAV) ile başlayan İslâm dininde de, özellikle modern ve çağdaş felsefelerde ve demokrasilerde de böyle kabul edilmektedir. Son zamanlarda iki önemli deneyim tüm dünyada ve Türkiye’de dikkat çekmektedir. Birincisi, insanların birbirleriyle toplumsallaşmaya eskisi kadar önem vermeyişleri ve sosyalleşmede menfaatlerini daha fazla ön planda tutmaya başlamalarıdır. Öyle ki, menfaatlerin objektif ölçütü olan para ortak deneyimlerde insandan daha önemli kabul edilmeye başlamıştır. İnsanlar birbirlerine vakit ayırmayı kayıp olarak görmeye başlamışlardır. İkinci önemli deneyim, Pandemi ile birlikte dijital toplum teknolojilerinin hayatımızdaki yoğunluk ve etkisinin şaşırtıcı seviyede artmasıdır. Bilgisayar, yazılım ve yapay zekâ mühendislerinin bir anda dünyada en çok aranan nitelikli insanlar haline gelmeleri bunun bir göstergesidir. Transhümanizm, posthümanizm, metaverse, blok zinciri, kripto para vb. kavramların yaşamımıza aniden ve bize sormaksızın girişleri artık insanın bir iktidar aracı, yatırım konusu ve değer kaynağı olmaktan çıkmaya başlamasıyla ilgilidir. Bir gün kavga etmeyi özleyip bunun için ağlayabileceğinizi söyleseler ne karşılık verirdiniz?
Yakında insanlık tarihi kategorik olarak iki temel dönem niteliğinde ayrılarak incelenecek ve anlatılacak gibi görünmektedir: “İnsana yatırım yapılan dönem ve makinelere yatırım yapılan dönem”. İnsan yaşamını ilgilendiren pek çok iş kolunda insana gereksinimin azalmaya başlaması, insanın ürettiği hizmetle maliyetini karşılamıyor oluşuyla ilgilidir. İnsanı böyle ekonomik bir hesabın nesnesi yaptığım için üzgünüm. Fakat bu hesap çok önceden yapılmış ve şu anda uygulamaya geçirilmiş ki artık ben de meselenin etik yansımaları üzerinde duruyorum. Bu yazıyı okuyan herkes kendine en son ne zaman gerçekten bir başkası için kaygılanıp üzüldüğünü ve gözyaşı dökerek girişimde bulunduğunu sorarak meseleyi kendi deneyimleri üzerinden sınayabilir. İnsanlar artık kendilerini ilgilendirmeyen hiçbir konuda bir başkası için kaygılanıp samimiyetle vakit harcamıyorlar. Çünkü insanlarda bir tür makineleşme eğilimi ortaya çıkmaya başladı. Bunun önemli bir nedeni teknolojik aletlerle yoğun etkileşimlerde bulunmak ve arta kalan vakitleri de başka insanlar yerine kendine ayırmakla hazırlandı. Güncel yaşamda bunun en çok görünen örneği, çocukların cep telefonu oyunları ve söz konusu oyunların Youtube’daki analizlerine bütün vakitlerini ayırmak istemelerinde izlenebilir. Bebeklikten itibaren insanları izleyerek insan olmaklığın içini dolduran çocuklar teknolojik araçlarla tamamlanıp tatmin oluyorlar. Birbirleri ile oynamak onlar için çok zor ve maliyetli; ebeveynleri ile vakit geçirmek neredeyse imkânsız! Acaba bunu ebeveynleri ve çevrelerindeki insanlar dışında kimden görmüş olabilirler?
Yakın zamanlardan itibaren özellikle statü sahibi insanların son on yıllarda kültüre mal olmuş insani değerleri bile göz ardı edebiliyor olmaları, kendilerinin art niyetlerinden ziyade dünyanın yeni insan ve toplum sistemiyle ilgili görünmektedir. Dünyanın küresel sermayedarları hem aşırı hem de riskli maliyetlerinden dolayı insanı bir iktidar aracı olarak kullanmaktan aşama aşama vazgeçmeye ve insanın yerine makineleri tercih etmeye karar verdiler. Bu nedenle birbirlerine yatırım yapmalarının gelecek için çok fazla risk barındırdığını fark eden insanlar yatırımlarını geleceği de içerecek bir ortak ölçüte yapmak istiyorlar ki aşırı zamlardan önce bu ölçüt paraydı. Dünya insanlarının hep birlikte paraya yönelmelerinden sonra parayı da ölçen kalıcı metalar tercih edilmeye başlandı, ama paranın istikrarını kaybetmesi gibi onlar da işlev kapsamlarını yitirmeye başladılar. Böylece kripto paraya yönelimin insani ve toplumsal arka planı bütün insanlar tarafından neredeyse birlikte oluşturulmuş oldu. Bu arada dünya kendini birkaç kutuplu güç dağılımına uygun olarak düzenlemeye ve özellikle Çin orta sınıfının büyüyebilmesini finanse etmek üzere fazladan çalışmayı kabule yönelmişken gelişmekte olan ekonomi toplumlarının iki yüz yıldır bekledikleri bir fırsat kendini gösterdi. Gelişmiş ekonomi toplumları kendilerini toparlarken gelişmekte olanlar da ani sıçramalar yapabilirlerdi. Literatürde post-kolonyal toplumlar olarak etüt edilen ve içinde Doğu Avrupa devletlerinin de bulunduğu bu ülkeler söz konusu fırsatı kullanmak yerine teptiler. Para ve konforu deneyimleyip bu ikisini çözümlemekle meşgul olmayı yeğlediler. Günümüzde örneğin Çekya, Polonya, Nijerya, Meksika, Hindistan, İran, Pakistan, Endonezya ve Arjantin gibi devletlerin içerisinde bulundukları yoğun ekonomik krizler bütünüyle bu yanlış konumlanmayla ilgilidir. Bir zaman sonra yaptıklarına şu anda yaşayan kuşaklar bile çok pişman olacaklar. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’ndan önce ve özellikle de Birinci Dünya Savaşı’ndan önce var olan bütün krizleri fırsata çeviren ABD gibi bütün post-kolonyal toplumlar da kendi üretim ve sermayelerini küreselleştirebilirler ve kendi insan-merkezci değerlerini kültür haline getirebilirlerdi. Şu anda sosyal sermaye ve kültürel sermaye gibi kavramları tartışan, “stupidity” ve “populism” gibi ötekileştirme ve ayrıştırmaları etüt eden aydınlar tam olarak yeni güç bloklarının dijital toplum döneminde izleyeceği küresel stratejileri oluşturmakla meşguller. Çünkü bir zaman sonra toplumları ve devletleri insanlar yönetmeyebilir!
Bu kadar detaylandırdıktan sonra basit soru şudur: İnsanlar ve toplumlar tekrar insana yatırım yapmaya karar verebilirler mi? Makine-insan ayarlarına ve koşullarına uyum sağlayan yeni-insan özellikleri yaygınlaştıktan sonra mecburen tekrar insana yatırım söz konusu olabilecektir. Fakat öncesinde böyle bir gelişme olası görünmemektedir. Çünkü tıpkı mühendisler gibi az konuşup az gülen ve birbirleriyle etkileşimi az olan insanlar dijital toplum yaşamında talep edilmektedir. Dünya nüfusunun fazlalılığıyla ilgili genel kanaat de bununla ilgilidir. Yani sosyalleşmeye vakit ayırırken makine ile meşgul olan insanların emeklerini tüketen insanlar artık dünyada gereksiz görülüyorlar. “Thinking Economy” literatürünün yazarlarından anlaşılabildiğine göre konunun cinsiyetle de bir ilişkisi mevcut olup, dünya nüfusunda fazlalığı oluşturanlar genellikle erkekler! Erkeklerin fiziksel özelliklerinin günümüz dünyasında robotların mevcudiyeti nedeniyle yatırım konusu olacak bir kıymetlerinin kalmayışı veya azalmaya başlamış olması dolayısıyla dijitalleşme en fazla erkekleri olumsuz etkileyecek gibi görünmektedir. Yine “thinking economy” literatürü yazarları bu gidişle insanlığın bir gün empati, dokunma, duygudaşlık vb. insani etkileşimleri çok özleyeceklerini ve ekonominin makineden sonra bu insani meseleleri alışveriş konusu yapacağını öngörmektedir. Yani insanların çoğunluğu insani özelliklerini kaybettikten veya insanların bir kısmı öldükten sonra insanlık yeniden değer kazanabilecektir!
Fazla enflasyon Çin’in büyüyen orta sınıfının dünya genelindeki ekonomik gereksinimlerini karşılamakla ilgili göründüğü kadar dijital toplum evresine geçiş esnasında geleceği doğru okuyamayan ve bu nedenle kişisel kazancını maksimize etmeyi en uygun strateji niteliğinde uygulayan dünya insanlarıyla ilgili gibi görünmektedir. İnsan artık bir yatırım nesnesi olmadığı için onun meydana getirdiği yekûn gerekli ve önemli kabul edilmemektedir. Bu nedenle insanlar birbirlerine vakit ayırmak ve ekonomik tabirle yatırım yapmak istemiyorlar. Belki de yeni genç kuşakların çocuk yapmak istemeyişleri ve çocuklarına yatırım yapmayı planlamayışları bununla ilgili olabilir. Posthuman literatüründe bazı kuramcılar bunu 2000’li yılların başlarında yazmışlardı. Transhümanizm ve posthümanizm literatürlerini post-kolonyalizm ve thinking economy (düşünme ekonomisi) literatürleriyle birlikte etüt edebilen uzmanlara dünyanın her yerinde ihtiyaç artacak gibi görünmektedir. Çünkü paranın, mülkiyetin, maddi nesnelerin ve dijitalliğin istikrarlı kıymetine veya pahasına spekülatif nitelikte bile olsa ancak bu araştırmacılar bir öngörüyle katkıda bulunabilirler.
Son Söz: İnsan bu dünyadaki en değerli sermayedir. İnsanların birbirleriyle etkileşimlerinin minimum olduğu bir toplumda Allah’a inancın veya bir dinin varlığının nasıl bir karşılığı olabilir? Her ne olursa olsun insana yapılan yatırım insanlara yeniden ve diğer bütün araçlardan daha fazla geri döner. Bunun için insan kaynaklarının oluşturulması ve yönetiminde doğru yolların takip edilmesi gerekmektedir. Doğru bu dünyada bile bulunabilir! Bunun için doğru insanlara gereksinim vardır.
1 yorum
Kaleminize sağlık. Akademik başarı merkezli yılların eğitim anlayışının bizdeki neticeleri yeni ortaya çıkıyor diye düşünüyorum böyle giderse ortalık esfele safilinden geçilemez olacak mazaAllah