Değerli dostlar, bu ay sizleri Scientific American dergisinin Şubat 2011 sayısında yer alan bir makaleden haberdar etmek istiyorum. İmmünoloji bölümünde Ferris Jabr isimli yazar tarafından “Bağırsaklarınızı seviyorlar” başlığı altında yazılan bu makalede: 2007 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nde Parazit İmmünoloğu olarak çalışan P’ng Loke’nin yaptığı bir çalışmadan bahsedilmekte. Buna göre 35 yaşında “Ülseratif kolit” teşhisi konmuş bir hastaya normal yöntemlerin işe yaramaması üzerine FDA tarafından henüz onaylanmamış olmasına karşın bazı parazitolog ve gastroenterologların üzerinde çalıştığı “Helmintik Tedavi” prosedürü uygulanmıştır. Aslında bu uygulama yeni değil ve çok basit bir mantığa sahip. Helmintik Tedavi’nin iki unsuru olan Kancalı Kurt-Ancylostoma duodenale ve Kamçı Kurdu-Trichuris trichura insan bağırsaklarında yaşayabilmek için insan immün sistemini salgılarıyla bastırmaya çalışırlar.
İşte bu özelliklerinden yola çıkarak bu helmintlerin sıçan modellerinde yapılan çalışmalarda bunlarla enfekte sıçanlarda ülseratif kolit, astım, romatoid artrit, besin allerjileri ve Tip-1 diyabet benzeri immünolojik hastalıklara rastlanmadığı fark edilmiş. Bunu inceleyen ülseratif kolitli bir hastanın da 2004 yılında doktorlarından habersiz Trichuris trichura yumurtalarını bilerek yutması ile bir anda semptomlarının ortadan kalktığının görülmesi bu tip tedaviye olan ilgiyi arttırdı.
Bu konuda son zamanda Science Translational Magazine isimli dergide Aralık 2010 tarihinde yayımlanan çalışmada bu teoriyi destekler nitelikte. Bu çalışma da, New York Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde P’ng Loke başta olmak üzere yapılan araştırmada IL-22+ ve CD4+ T-hücrelerinin bu tedavinin oluşmasında etkili olduğu belirtilmekte. Kolit hastalarda IL-7’nin artışı buna karşın IL-22’nin azalışı semptomların ortaya çıkmasında ana neden olarak belirlenmiştir. Ancak sonuçta, Trichuris trichura’nın insan için spesifik bir parazit olması nedeniyle aynı tür etkinin insana özgü olmayan bir tür olan Trichuris suiss tarafından da elde edilebileceği belirtilmekte. Bu parazitin bağırsaklarda yerleşmesinden sonra tekrarlanan kolonoskopilerle ülseratif kolitin ana belirtileri olan açık yaraların ve enflamasyonun ortadan kalktığı görülmektedir. Loke ayrıca, yaptığı doku analizleri ile de parazitin bağırsak mukus sekresyonunu arttırdığını göstermiştir. Bu sayede, düşük mukus oluşumu ile ortaya çıkan koliti bu etkisi ile büyük ölçüde önlediği anlaşılmıştır. Özellikle Tufts Üniversitesinde parazitlerin bu mukus arttırıcı etkisi üzerinde çalışmalar devam etmektedir.
New York Üniversitesi’nde de Loke tarafından 10 kişilik küçük bir kolitli hasta grubu üzerinde çalışmaların sürdürüleceği belirtilmiştir. Jabr’ın makalesinin daha uzun ve ayrıntılı kopyasının daha önce 1 Aralık 2010 tarihinde http://waitingforthecure.com isimli internet sitesinde yer aldığını da fark ettim. İlginç olan bu sitede okuyucu yorumlarına da yer verilmesiydi. Bu yorumlara göre pek çok ülseratif kolitli hasta çektiklerinden bıktıkları için Loke ile bağlantıya geçerek tedavi grubunda gönüllü olarak yer almak istediklerini belirtmişler. Konunun Dr. Öz’ün Amerikan televizyonlarındaki programında da yer alması ile Aralık 2010-Şubat 2011 arasındaki dönemde konu özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde popülerlik kazanmış ve bir miktarda bilimsellikten uzaklaşarak adeta olay bizim meşhur kocakarı ilaçlarından biri haline gelmiştir. Konu ile ilgili en meşhur videoyu Youtube’un http://www.youtube.com/watch?v=l6xZXbaYoQc adresinden seyredebilirsiniz. Ne dersiniz, hep savaşarak ortadan kaldırmak istediğimiz parazitler, aslında doğanın o eşsiz dengesinde farklı hastalıklarında çaresi olarak yer alıyor olabilirler mi? Esen kalınız.