Science has made us ‘gods’ even before we are worthy of being ‘men’.
[Biz daha ‘adam’ bile olmayı hak etmeden, bilim bizi ‘tanrı’ yaptı.]
Jean Rostand (1894-1977; Fransız Biyolog ve Felsefeci)
En son köşe yazımı; “15. yüzyılda yaşamış Fatih’in hekimi Şerefettin Sabuncuoğlu’nun kitabında yer alan ‘hasta tedavi eden hekim minyatürleri’ ile aynı yüzyıllarda Batı’daki eserlerde yer alan ‘hasta tedavi eden hekim minyatürleri’ arasındaki en büyük fark nedir?” diye bir soru sorarak bitirmiştim. Bununla ilgili bana ulaşan hiçbir cevap olmadı. Doğrusu olacağı konusunda da fazla bir beklentim yoktu. Değme tıp tarihi uzmanlarının bile bu konuda bir cevabı olduğunu da zannetmiyorum. Belki benim biraz sonra yapacağım tespitlere katılmayanlar da olabilir. Ben bu ihtimali de göze alarak, önce sözünü ettiğim minyatürleri dikkatlerinize sunup sonra da kendi yorumumu sizlerle paylaşacağım.
Üstteki resimler 12-13. yüzyılda İtalya’da yaşamış olan ve Ortaçağ Batı tıbbında, özellikle de cerrahide önemli bir yere sahip olmuş Parmalı Roger Frugardi’nin “Cerrahi” kitabından alınmış. Alttaki resimler ise 15. yüzyılda yaşamış ve Fatih’in sarayında hekimlik de yapmış olan ünlü Osmanlı hekimi Amasyalı Şerefettin Sabuncuoğlu’nun “Cerrahi” kitabından. Her iki yazarın kitabında da hasta muayene veya tedavi eden hekim minyatürlerine yer verilmiş. Şüphesiz buradaki birkaç resim ile tam bir kıyaslama siz okuyucular için mümkün olmasa da eserlerin tümü incelendiğinde benim dikkat çeken ve sizlerle paylaşmak istediğim unsurlar şunlar.
Parmalı Roger’ın kitabında yer alan resimlerde hekim ile hasta arasında dikkat çekici bir kıyafet farklılığı gözlenmekte. Hekim, şapkalı ve cüppeli olarak resmedilirken hastalar sıradan, gösterişsiz kıyafetler ile tasvir edilmiş. Oysa Sabuncuoğlu’nun kitabındaki resimlerde böyle bir farklılık gözlenmezken bazı durumda hastalar daha gösterişli kıyafetler içinde resmedilmiş. Yine Roger’ın kitabında hekim her zaman mağrur bir görüntüde, hasta çekingen ve geriye doğru eğilmişken, Sabuncuoğlu’nun kitabında hekim dikkatli ve ciddi, hasta rahat ve tebessüm eder bir yüz ile çizilmiş. Benim açımdan en dikkat çekici olan 3. nokta ise Roger’ın kitabının farklı baskılarındaki resimlerde hekim her zaman hastadan büyük ve yukarıdan bakar tarzda yer alırken, Sabuncuoğlu’nun kitabında yer alan resimlerde hekim her zaman hasta ile aynı boyutta ve eşit seviyede tasvir edilmiş.
Belki bazıları tarafından çok da dikkate değer ve önemli görülmeyecek olsa da, kanaatime göre bu iki yazarın kitabı birbirinden çok farklı iki kültürün hekim hasta ilişkisine bakışını tipik olarak yansıtmakta. Belki de o bakış birine “karanlık çağ”ı yaşatırken diğeri topraklar ve gönüller fethediyordu. En son yazımda dile getirmeye çalıştığım, “hekimin kendisini sıradan görmesi” gerekliliği düşüncem, bana daha önce bir çalışmama konu olan bu iki tabloyu çağrıştırdı. Bakmayın şimdi hasta hakları ve diğer pek çok “hakkın” savunuculuğu ve bayraktarlığını yaptıklarına. Vakti zamanında o hak ihlallerinin “kralını” kendileri yaptıkları içindir bu “yavuz hırsız ev sahibini basarmış” tavırları. Bilenler vardır, tıp etiği denilen kavram ilk defa 18. yüzyılın sonunda İngiliz Thomas Percival tarafından kullanıldı. Sanmayın ki bu kavram mükemmel işleyen İngiliz sağlık hizmetlerindeki hasta memnuniyetini artırmak için ortaya atıldı. O dönemde İngiliz sağlık sisteminin ve hekimlerinin “çivisi çıkınca” Manchester Tabip Odası Percival’ı yardıma çağırıp “Bu işi nasıl düzeltiriz?” diye sorunca bu kavram doğmuş oldu. Onun hikayesini de bir başka zaman anlatırız…Şimdi kendimize şu soruyu sorma zamanıdır; “Parmalıya mı daha çok benziyorum yoksa Amasyalıya mı?”