(tababet san’atının icrası ile geçen 33 yıl / anı 4)
Fakülte bitti bitmesine de, sırada mecburi hizmet vardı ve görev yeri kura ile belirleniyordu.
Kura çekme işlemi, Ankara Sıhhiye’deki Sağlık Bakanlığı binasına bitişik SSK (şimdilerde SGK) Genel Müdürlüğü toplantı salonunda gerçekleşti.
Aşık Ali İzzet’e ait olan ve “Kader torbasına elim uzattım / Tecelli kağıdım karalı çıktı / Ömür defterine bir yol göz attım / Dertlerim içinde sıralı çıktı” diye başlayan, ilk kez rahmetli Yıldıray Çınar’dan dinlediğim türkü, kura torbasına elimi uzattığımda hatırıma geldi mi, şimdi hatırlamıyorum ama, memuriyette ilk görev yerimin Ağrı Merkez Verem Savaş Dispanseri olduğunu duyunca kısa bir şaşkınlık ve bocalama geçirdiğimi hatırlıyorum.
O yıllarda Ağrı’ya şimdiki gibi değil uçak, fazla otobüs bile yoktu. İlk gidişimde (Kasım 1988) otobüsle önce Erzurum’a, oradan da başka bir otobüsle Ağrı’ya gittiğimi hatırlıyorum. Yirmi saati aşan bir yolculuk sonrası haşatım çıktığı için ertesi gün anca kendime gelebilmiştim.
Kalacak yer sorunum, dispanserin bir odasında kalan dispanser dışı bir personelin orayı boşaltıp odanın yıkanıp temizlenmesi ile çözüldü. Doğrusu, bu çözüm işime gelmişti. Zira kira ve ısınma derdi yoktu, güvenli idi ve şehir merkezine yürünecek mesafede idi. Tek mahsuru, ikamet ve işyerinin aynı bina içinde oluşu idi. Dispanserin girişinden sonraki koridorun sonundaki kaldığım odadan çıkıp karşı çaprazdaki doktor odasına geçiyordum. Bu kısıtlılıktan kurtulmak için, sıklıkla öğle ve akşam vakitleri hem yemek hem de hava almak için şehir merkezine doğru dolaşmaya çıkıyordum.
Dispanser; devlet hastanesi, Sağlık Müdürlüğü, Sağlık Meslek Lisesi ve 1 No’lu Sağlık Ocağı ve doktor lojmanının bulunduğu alan içinde idi. Karşısında İl Jandarma Komutanlığı, bir yanında Vali Konağı diğer yanında da Mekanize Piyade Alay Komutanlığı vardı (yeni öğrendiğim bilgilere göre bütün bu binalar yıkılmış, Jandarma’nın alanına dahil edilmiş, Erzurum tarafında yapılan yeni devlet hastanesi de bilahare Üniversite bünyesinde yeni kurulan Tıp Fakültesi’nin afiliye hastanesi olmuşmuş).
Dispanser, tek katlı ve uzun bir yapı olup benden önce uzun süre doktor olmamıştı. Dispanserde beş ebe-hemşire, bir laboratuvar teknisyeni, bir röntgen teknisyeni, bir tıbbi sekreter, bir ayniyat saymanı ve bir de müstahdem olmak üzere on personel vardı. Ayniyat saymanı aynı zamanda mutemet idi ve ben dahil bütün personelin maaşlarını her ayın birinde elden o dağıtıyordu. Dispanserde biri ona ve biri de bana ait olmak üzere iki kişinin müstakil odası vardı. Bütün personel mesai saati bitimine doğru ayniyat saymanının odasında oturur, çay içer sohbet ederdi. Ben de zaman zaman onlara iştirak ederdim.
Eski büyük radyolardan çalışır olanı onun odasında, bozuk olanı ise doktor odasında idi. Telefon da sadece ikimizin odasında mevcut idi. İmzalanacak evrak olduğu zaman ayniyat saymanı (Samet Bey), müstahdem ile dispanser tabibi ve bütün personelin amiri olarak bana gönderirdi.
Uzun süre doktor yokluğu nedeniyle, personelin doktordan boşalan yere ayniyat saymanını koyduğunu ilk başlarda fark ettim. Vakit geçirmeden de bu duruma bir el koymam gerektiğini hissettim.
Dispansere genellikle mecburi hizmet görevi için il dışından çok sayıda doktor gelip gittiği için, Ağrılı olan personel ve özellikle ayniyat saymanı, aynı zamanda mutemet oluşunun da verdiği cesaretle büyük ihtimalle kendisini hancı, doktorları da yolcu olarak görüyordu. Aslında pek de haksız sayılmazdı (Bu arada ilginç bir bilgi de paylaşayım. Benden sonra yine mecburi hizmet için aynı dispanserde görev yapan ve Patnoslu olan -Ağrı’nın Van’a en yakın ilçesi- doktorlardan biri, ben Van Tıp’ta öğretim üyesi iken benim ilk asistanım olmuştu).
Fakat yine de bu durum kabul edilebilir ve sürdürülebilir değildi. Fazla gecikmeden kimin patron olduğu ortaya konmalıydı.
İlk olarak, çalışır durumdaki radyoyu bir hafta sonu doktor odasına aktarıp diğerini onun odasına koydum. Anladı, bozuldu fakat belli etmedi.
Bir sonraki aşamada, müstahdem evrakları imzalatmak için yine odama girdiğimde, evrakları ayniyat saymanına geri vermesini ve onun getirmesini söyledim. Biraz sonra evraklarla odaya gelince de, bugüne kadar devam ede gelen durumun benim gelmemle birlikte değiştiğini, kurumun amirinin ben olduğumu, kendisinin de diğerleri gibi dispanser personelinden biri olduğunu hatırlattım; imzalanacak evrak olursa bundan böyle kendisinin getirmesi gerektiğini de belirttim. “Elbette doktor bey” deyip çıktı.
Ve sorun kırıp incitmeden halledildi, bir daha da problem yaşanmadı. Tatsızlık çıkmak bir yana, hiçbir zaman saygıda kusur etmedi; evine yemeğe bile davet etti. Ağrı’dan ayrılırken de otobüs terminaline kadar gelip uğurladı (belki de gittiğinizden emin olmak istiyordu diye yorumlayan olursa da şaşırmam, bilesiniz).
Böylece, idarecilikte ilk sınavımı da vermiş oldum.
2 yorum
Bu anının ve bu sitede yayınlanmış diğer anıların gözden geçirilmiş son hallerinin ve ayrıca yayınlanmamış birçok anının yer aldığı ve bir yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığım kitabım “BENİM YOLUM / Tababet San’atının İcrası İle Geçen 33 Yıl”, 08.12.2021 tarihinde okuyucu ile buluştu. Kitap 378 sayfa olup Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık (KDY) yoluyla yayınlandı ve kitapyurdu sitesinde satışa sunuldu. Kitabı incelemek ve edinmek isteyenler için internet adresi; https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-yolum/602498.html
“BENİM YOLUM – Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl” KİTABIMIN “GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ VE İLAVELİ 2. BASKI”SI ÇIKTI.
İKİNCİ BASKIYA ÖN SÖZ’Ü OKUMAK İÇİN;
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/09/benim-yolum-tababet-sanatnn-icras-ile.html