Yasa’da hazırlık yapılması için yeterince süre verilmiş ve Yasa yürürlüğe girmiş olmasına karşın, üniversitelerde tam gün ve performans sisteminin nasıl uygulanacağına dair belirsizlikler hâlâ sürmektedir. Yetkililerin açıklamaları performans konusunda ne Yükseköğretim Kurulunun ne de Sağlık Bakanlığının üniversitelerde tam gün ve performans sisteminin nasıl uygulanacağı konusunda henüz bir karara varamadığını düşündürmektedir.
Bir yandan belirsizlikler sürerken, diğer yandan da tıp fakültelerinde performans sistemi ile ilgili açık protestolar ve pasif direniş giderek artmaktadır. Öğretim üyeleri tarafından da kabul gören belli bir sistem bir an önce oturtulmadığı takdirde pasif direnişin daha da yaygınlaşacağı görülmektedir. Performans sisteminin Sağlık Bakanlığında ciddi bir direniş ortaya çıkmadan yürürlüğe konulabilmiş olması yetkilileri yanıltmamalıdır. Tıp fakültelerindeki dinamiklerin ve yasal zeminin çok farklı olduğu ve öğretim üyeleri tarafından onay görmeyen dayatmaların uygulamaya konulmasının çok zor olduğu unutulmamalıdır. Örneğin; asistan eğitimi ile ilgili olanlar dışında hiç kimse tıp fakültesi öğretim üyelerini sağlık hizmeti sunmaya zorlayamaz.
Öğretim üyeleri arasındaki yaygın kanılardan birisi de hükümetin asıl derdinin kendisine oy getireceğini düşündüğü uygulamaları (örneğin; her isteyenin profesöre muayene olması) yürürlüğe koymaya çalıştığıdır. Oysa her isteyenin istediği öğretim üyesinden sağlık hizmeti alması pratik olarak mümkün değildir. Diğer yandan böyle bir uygulamanın öğretim üyelerini diğer hekimlerden farkı olmayan hizmet sunmak zorunda bırakacağı, bunun da üniversitelerde olması gereken uzmanlaşmayı ve bilgi birikimini engelleyeceği unutulmamalıdır. Nitekim öğretim üyelerinin gördüğü hasta sayısına göre performans elde edecek olması nedeniyle üniversite hastanelerinde bazı özel dal polikliniklerinin sürdürülüp sürdülemeyeceği tartışılmaktadır. Öğretim üyelerinin tanı ve tedavi süresi daha uzun sürecek olan ya da riskli hasta popülasyonunun tedavisini üstelenmek istememesi son derece doğaldır.
Getirmek istedikleri yeni düzen için kamuoyu desteği oluşturmaya çalışan Yükseköğretim Kurulu ve Sağlık Bakanlığı yetkililerinin çeşitli söylemlerle öğretim üyelerinin paragöz olduklarını ima ediyor olmaları, hiçbir şekilde paragöz olarak nitelenemeyecek ve çoğunluğu oluşturan öğretim üyeleri tarafından büyük bir üzüntü ile izlenmektedir. Tıp fakültesi öğretim üyeleri Yükseköğretim Kurulu ve Sağlık Bakanlığı yetkililerinden vatandaş ile öğretim üyelerini karşı karşıya getiren açıklama, tutum ve davranışlardan uzak durmasını beklemektedir.
Üniversitelerde hak arama yolları sağlanmadan ve adil bir yönetsel işleyiş kurulmadan performansın uygulanmaya geçilmesi adaletsizlikleri daha da büyütecektir. Nitekim başkasının hakkını yemekte hiçbir sakınca görmeyen ve gelirini ayrıcalıklı olarak arttırmak isteyen bazı öğretim üyelerinin yönetimde olmaktan ya da yönetime yandaş olmaktan gelen güçlerini kullanarak şimdiden çeşitli önlemler aldıkları görülmektedir. Günümüzde üniversite yönetiminde olan, yönetime yakın olan ya da yönetim tarafından kollanan bu öğretim üyelerini engellemenin bir yolu bulunmamaktadır.
Araştırma ve eğitim etkinliklerinin performans ödemelerinde dikkate alınacağının açıklanması bir kandırmaca gibi görünmektedir. Yetkililer bu yaklaşım ile bir taşla iki kuş vurmaya çalışmakta, bir yandan ek ders ödemelerini döner sermaye üzerine yıkmanın hesaplarını yaparken bir yandan da getirmeye çalıştıkları sistemin araştırma ve eğitimi engellemeyeceği, hatta arttıracağı görüntüsünü yaratmaya çalışmaktadırlar. Oysa zaten ayakta durmakta zorlanan döner sermayelerin ek bir yükü kaldırıp kaldıramayacağı bilinmemektedir. Diğer yandan bu uygulamanın beklenmedik sonuçlar yaratma olasılığı çok yüksektir. Sağlık hizmeti vermenin getireceği riskler nedeni ile birçok öğretim üyesinin sağlık hizmeti vermekten uzak durarak tümüyle araştırma ve eğitime yönelebileceği unutulmamalıdır. Araştırma ve eğitim etkinlikleri performansı farklı bir değerlendirmeye tabi tutulmalı, ancak bunlar için sağlık hizmetlerinin gelirinden oluşan döner sermayeden başka bir kaynak bulunmalıdır. Diğer yandan araştırma için ayrılan kaynakların ve üniversitenin olanaklarının adil bir biçimde kullanılması ve ders dağılımlarının adil biçimde yapılması sağlanmadan böyle bir uygulamaya geçilmesi huzursuzluğu arttırmaktan başka sonuç yaratmayacaktır. Haksızlığa uğradığını düşünenlerin hak aramaları kolaylaştırılmalı, anlaşmazlıklar hızlı ve adil bir şekilde çözüme kavuşturulmalıdır.
Belirsizliklerin giderilmemesi, adaletsizliklerin ortadan kaldırılmaması, yeni adaletsizliklerin oluşturulması ve tıp fakültelerinin çok yönlü fonksiyonunun dikkate alınmaması durumunda performansa yönelik direniş giderek artacak gibi görünmektedir. Çünkü gücü elinde tutanın her türlü adaletsizliği çekinmeden uygulayabildiği, haksızlığa uğrayanın hakkını arama yollarının bulunmadığı ve döner sermayelerinin battığı tıp fakültelerinde öğretim üyelerinin kaybedecekleri pek bir şeyi kalmamıştır.